Tuğrul Tanyol Şiirleri
Mermerin Doğuşu
Elmas, soyunup kendi pırıltısını çizer geceye
Bir geyiğin boynuzlarıyla yırtılmış o karanlık perdeye
Düşünce kan, mermere yapışır tortu ve sessiz
Bir çığlığı andıran gözlerinde canlanır zaman,
Milât! İri kuş resimleri dökülmüş dallarından.
İpeğin şarkısı bu, kentin dar sokaklarını dolduran hüzün
Asılı kalmış gibi örülen, karanlığın ortasına ve boşaltıp bütün
Yalnızlıkları... susuz çöl gecelerine açılan kapı
Şimdi şuracıkta ölen ve yeniden dirilen zaman.
Ben mermerin doğuşuna gittim.
Orada büyük tapınakların
Çıplak bedenleriyle seviştim, o sıcak otların arasında
Ölümün gizli pınarlarıyla beslenen.
Bir yeraltı
Bir mağara şehveti.
Zamanı tüketen aynalarda,
İnce tabakalarını gördüm gövdemin
Ve dağılan pullarını, korkuyla uçuşan rüzgârda.
Ben mermerin doğuşuna gittim.
Orada eski bir
Suriyeli tacirini Çin'den getirdiği baharat, misk ve tarçın
Kenevir, afyon ve bir Hintli kadının siyah
Gözlerini andıran ipek yollarının
Kesiştiği o uzak ülkede ölmek için.
Ağır atlaslar, diba, nakış, suya işlenen sim
Harami geçitlerinde pusuya yatmış isim
Savaşlar, ölümler, zenginlik ve talan
Gecenin bulutları dağılınca dumansı
Ve yeşil sarıklı bir peygambere benzeyen zaman.
Elmas! çeviriyorum işte sayfalarını
Uzakta, ağır yürüyen bir kervanın geceye çıkan adımları
Yahudiler korosu, Nil'in karanlık suları
İsa'yı gösteren el, eski bir korsan şarkısı
Mesnevi'den ardakalan yitik bir hüzün,
Doğu'nun tarihi: zenginlik ve talan
Milât! iri kuş resimleri dökülmüş dallarından.
İpeğin şarkısı bu, kendini solduran ışık
Ayın laneti, şimdi bütün tepelerde
Ve vadinin derin yamaçlarında
Suyun öpüşen sesi, kayalıklarla.
Sen ey kente doğru koşturan atlı!
Işıklara, yalancı ışıklara...
Cesaretin, kırılgan bir billura benzeyen penceresinden geç
Ve dön git kendi karanlığına...
Tuğrul Tanyol
|