Düdüklüde Kıymalı Bamya - Tiyatro Metni
Düdüklüde Kıymalı Bamya - Tiyatro Metni
BİRİNCİ PERDE
FAZİLET: (Divanda oturmuş renkli basınımızın cici gazetelerinden birini okur, alaturka müzik radyodan duyulur) Cemile! Cemile! Kahvenin içine mi düştün kız?
CEMİLE: ( Mutfaktan seslenir ) Şimdi getiriyorum Fazilet abla! Gaz hafif geliyor da…FAZİLET: (Kendi kendine ) Gaz hafif geliyormuş! Gazın hızlı geldiği zamanları da bilirim ben. Bir sade kahveyi yarım saatte pişiriyor. Mahsus yapıyor! ( biraz bakar gazeteye ) Sabah keyfimin içine etti bu kız. ( Bağırır ) Cemile, Brezilya’dan mı geliyor bu kahvee!
CEMİLE: ( Bir fincan kahveyle girer ) Eskiden Yemen’den mi geliyor? Diye sorarlardı.
FAZİLET: Öğle vakti oldu vallahi pes!
CEMİLE: Saat onu çeyrek geçiyor Fazilet Abla.
FAZİLET: Ay, bu zaman da geçmek bilmiyor.
CEMİLE: Pazartesileri öyledir ya. Ojeni getireyim mi?
FAZİLET: Getir. Mor olanını. ( Cemile gülerek çıkar )
(Fazilet kahvesini içerek dolaşır salonda. Radyoda bir oyun havası başlamıştır. Elinde kahve fincanı hafiften oynamaya başlar, giderek kaptırır kendini. Kahve fincanını bırakıp düpedüz göbek atmaya başlar. Soldan Aynur girer. Mahmur. Sabahlıkla. Durup göbek atan Fazilet’e bakar bir an. Sonra o da göbek atmaya başlar. İki kadın, pazartesi sabahı onu çeyrek geçe oturma odasında karşılıklı oynarlar. Sağdan tırnak cilası ile Cemile girer, gülerek)
FAZİLET: ( Gülerek bir koltuğa çöker) Ay, biz hepten çıldırdık vallahi!
AYNUR: Daha yüzümü yıkamadım vallahi, sabah jimnastiği gibi iyi geldi şöyle şıkıdım şıkıdım… Cemile?
CEMİLE: Buyur Aynur Abla…
AYNUR: Kahvaltı ettiniz mi?
CEMİLE: Fazilet Ablam kahvesini içiyordu…
FAZİLET: İki saat bekletti beni bir acı kahve hatırına.
CEMİLE: On beş dakika! Ocak ölü gözü gibi yanıyor, ne yapayım?
AYNUR: Kahve dediğin yavaş ateşte pişmeli zaten… Kahvaltı ettiniz mi?
FAZİLET: Ben bir bardak süt içtim sabaha karşı.
AYNUR: Gaz yapmıştır.
FAZİLET: Yaptı perişan oldum.
AYNUR: Ay, feci vallahi!
FAZİLET: Bir gaz, bir gaz… Kalktım buraya kaçtım.
AYNUR: Duydum.
FAZİLET: Neden gelmedin yanıma?
AYNUR: Anacım düş mü görüyorum, Japon bahçelerinde miyim, Çamlıca sırtlarında mıyım, bilmiyorum ki o saatlerde?
CEMİLE: Ekmek kızartayım mı?
AYNUR: Bir dilim. İncecik.
CEMİLE: ( Fazilet’e ) Sen de istiyor musun abla?
FAZİLET: İstemem.
AYNUR: Hiç yağsız beyaz peynir almıştık ya… onu da getir yanında.
CEMİLE: Çay sıcak duruyor zaten.
AYNUR: Dök onu!
CEMİLE: Ne?
AYNUR: Çayı dök, demliği temizle, yeni çay demle.
FAZİLET: ( Aynur’a )Keşke gelseydin yanıma.
AYNUR: Cahit Abi duyar diye düşündüm.
FAZİLET: Duyarsa ne olacaktı ki?
AYNUR: Dekoltemi görmesini istemiyorum ablacım! ( Gülerler )
FAZİLET: Aman, aman! Görse de anlamaz, görmese de… Sineklere kışt diyecek hali yok adamın. (Gülerler)
CEMİLE: Cahit Abimi harcamayın öyle hemen. ( Sessizlik )
FAZİLET: Sen git çayı demle, ekmek kızart! Hadi bakayım!
CEMİLE: Sana da bir portakal soyayım mı Fazilet Abla?
FAZİLET: İstemez!
AYNUR: Cemileciğim, kahvaltımı hazırlarken bir de yumurta haşla bana emi?
CEMİLE: Yumuşak mı olsun Aynur Abla?
AYNUR: Hayır. Lop olsun.
CEMİLE: Lop mu ? İstiyorsun?
AYNUR: Evet.
CEMİLE: Peki.
FAZİLET: ( Güler ) On yıldır öğrenemedi rafadan yumurta demeyi!
CEMİLE: Yok, biliyorum da… Komik geliyor.
FAZİLET: Neymiş komik olan?
CEMİLE: Yumuşak yumurtaya rafadan demek.
FAZİLET: Hadi kızım, hadi bakalım, git işine.
( Cemile kıkırdayarak çıkar.)
FAZİLET: (Gazetesine döner, biraz okur gülmeye başlar)
AYNUR: N’oldu abla?
FAZİLET: Frengi üstüne bir yazı var burada.
AYNUR: Zührevi hastalıklar köşesini mi okuyorsun?
FAZİLET: Yok. Doktorunuz diyor ki köşesi… Frengi işte adı üstünde yabancı hastalığı.
AYNUR: Doğru ya.
FAZİLET: ( Okur ) Tamburumu bulana mükâfat!
AYNUR: Atıyorsun!
FAZİLET: ( Gülerek ) Yok valla, öyle yazıyor burada. ( okur ) 4 Ocak Cuma akşamı 02’de Osmanbey Semiramis Gazinosu kapısının yanında tamburum kayboldu. Bulan veya bulanı bilen fazlasıyla memnun edilecektir.
AYNUR: Ne diye çalmışlar adamın tamburumu?
FAZİLET: Her yer hırsız dolu. ( Okur ) Komple cenaze töreni düzenlenir.
AYNUR: Abla gözünü seveyim sabah sabah!
FAZİLET: Ayol küçük ilanlara kadar her sabah okurum bu gazeteyi. Ne yapayım alışkanlık. Her sabah bir saat okumazsam bu gazeteyi… bir şeyim eksik kalıyor sanki.
AYNUR: Bir saat mi sürüyor bu gazeteyi okumak?
FAZİLET: Bir saat oniki dakika.
AYNUR: Neydi o delikanlının adı?
FAZİLET: Kim?
AYNUR: Dün Nilgün’le gelen o çok bilmiş, yakışıklı ?
FAZİLET: Aman neresi çok bilmiş, neresi yakışıklı alla sen! Hasan kasaba kökenli bir kere!
AYNUR: Bu gazeteye baktı da… Bu gazete dedi.. dudaklarını oynatarak okuyanların gazetesidir!
FAZİLET: Al işte bir densizlik daha! Nilgün’ün peşinde koşuyor bir aydır ama… Gazetemizi beğenmiyorsa gelmesin!
AYNUR: Ayol yakışıklı çocuk ama…
FAZİLET: Cahit de hiç sevmiyor o çocuğu.
AYNUR: Cahit Abi Nilgün’ün erkek arkadaşlarının topunu sevmez.
( Cemile girer bir tepsiyle. Zeytin,peynir, ekmek, çay, yumurta.)
CEMİLE: Buyur Aynur Abla. Afiyet olsun.
AYNUR: Sağol Cemile, eline sağlık.
FAZİLET: Hem ben gazete okurken dudaklarımı oynatıyor muyum hiç?
AYNUR: Aman Fazilet boşver allasen…
( Aynur kahvaltı ederken kapı çalınır, Cemile açar. İnci Hanım, üstünde Faziletinkine benzer bir sabahlıkla girer )
İNCİ: Günaydın. Ayol bizimkini bu sabah kapı dışarı edinceye kadar akla karayı seçtim vallahi.
FAZİLET: Serbest meslek erbabınla evlenince öyledir İnciciğim! Bunlara sabah dokuz, akşam beş bir iş bulacaksın daha işin başında.
İNCİ: Ay, öyle vallahi Fazilet.
AYNUR: Kahvaltı ettin mi İnci Abla?
İNCİ: Hem de nasıl! Kahvaltı sofrasını kurduruyor Osman, karşısına da beni oturtuyor. Ondan sonra bir saat memleket meseleleri, yok enflasyon, yok Beşiktaş ay içim bayılıyor, efgan efeganlar basıyor içimi, bizimki hala, damar sertliğine karşı bulunan yeni ilacın ishal yaptığı, tereyağın kolesterolle ilgisi olmadığı, Mehtap Mete’nin son aşkları hepsini bir saatte anlatıyor.
AYNUR: Kime?
İNCİ: Kime olacak ayol, bana
FAZİLET: Baştan sıkı tutacaksın işi, hep söyledim sana
İNCİ: Ay valla sıkıntıdan üç dilim yağlı ballı ekmek yedim. Rejim mejim hak getire tabii…
AYNUR: Ayol neden kızıyorsun Osman Abiye? Dinlemeyiver..
İNCİ: ( Çok bilmiş ) Küsüyor şekerim. Yüzüne hayran hayran bakıp, aval aval kafamı sallamazsam, çocuk gibi küsüyor.
( Cemile kafasını sallayarak he he heee diye güler )
FAZİLET: ( Cemile’ye ) Sen ne gülüyorsun kız?
CEMİLE: Benimki benimle hiç konuşmaz sabahları.
FAZİLET: Aaaaa? Bana bak Cemile, sen iyice azdın artık.
İNCİ: ( Güler) Ay Fazilet, ay çok hoş, ay bırak anlatsın ayol.
AYNUR: ( Cemile’ye ) Nerde çalışıyor seninki?
CEMİLE: Mahmut’umu soruyorsun?
AYNUR: Evet
CEMİLE: Maliye Bakanlığında odacı
FAZİLET: Çamaşırları makineden çıkarıp, balkona astın mı?
CEMİLE: Makineye koymadım daha.
FAZİLET: Nedenmiş o?
CEMİLE: İzin vermiyorsun ya , benim ellememe?
FAZİLET: Düğmeleriyle oynama dedim Cemileciğim.
CEMİLE: Bütün kirlileri koyayım mı makinenin içine?
AYNUR: Olur mu?
CEMİLE: Renklerine göre dizip ayırdım hepsini zaten, üç bölük etti
FAZİLET: Bölük bölük yıkayalım onları bugün.
( Nilgün girer. Güzel bir genç kız. Blucin, bir gömlek, elinde telefon rehberi)
NİLGÜN: Günaydın hepinize günaydın.
İNCİ: Günaydın canımın içi
AYNUR: Günaydın Nilgüncüğüm
FAZİLET: Sabah şerifler hayrola küçük hanım.
CEMİLE: Ben çamaşırlara bakayım. ( çıkar)
NİLGÜN: Beni arayan oldu mu?
FAZİLET: Robert Redfor aradı.
NİLGÜN: Aman anne!
FAZİLET: Al Pacino aradı birde. Hasan aramadı.
AYNUR: (Nilgün’e ) Kızım sabahın köründe kim arar seni?
İNCİ: Arayan arar. ( Gülerler )
FAZİLET: Hayrola
NİLGÜN: Neymiş?
FAZİLET: Sabahın en erkan saatleri senin için. Bu saatte giyinik vaziyette, elinde telefon rehberi salona teşrif ettiğine göre… çok önemli bir şey olmalı.
NİLGÜN: Anne..
FAZİLET: Efendim canım
NİLGÜN: Sence… evleneyim mi ben?
FAZİLET: Valla bence fena olmaz kızım. Flört flört her yanımız flört oldu. Önce evlen sonra flört et.
İNCİ: Aman Fazileeet kızın aklını karıştırma Allah aşkına.
FAZİLET: Onun aklı karışmış zaten karışacağı kadar.
NİLGÜN: Yahu basit bir soru sordum.
AYNUR: Basit mi? Basit ha… Evlenmek basit birşey değildir Nilgün.
İNCİ: ( çok bilmiş alaycı) Sen Aynur Teyzeni dinle kızım. Evlilik basit birşey değildir. Heh heh heh!
NİLGÜN: Aman Allah aşkına canım sıkılıyor zaten anne.
FAZİLET: Efendim?
NİLGÜN: Misafirim gelecek bu sabah
FAZİLET: İyi gelsin. Hasan mı?
NİLGÜN: Uğur
FAZİLET: Uğur mu? Uğur da kim kızım?
AYNUR: Nilgüüüüün?
NİLGÜN: Uğru eski arkadaşım, liseden. Şimdi postacı
FAZİLET: Nasıl yani?
NİLGÜN: Ne demek “ nasıl yani?”
FAZİLET: Postacı dedin de…
NİLGÜN: Evet
İNCİ: Kızım, çekinmeden konuş bizimle.. arkadaşın sahiden postacı mı?
NİLGÜN: Evet
AYNUR: Bildiğimiz postacı?
NİLGÜN: Evet
FAZİLET: ( Ağlar gibi yapar) Buda mı gelecekti başıma?
AYNUR: Yakışıklı mı bari?
İNCİ: Ay çok heyecanlandım. Senin gibi asil bir kızın…. ( Nilgün İncinin sözünü keserek )
NİLGÜN: Ben nereden asil oluyorum
FAZİLET: Kızım, sen köklü bir ailenin en tatlı ve en genç üyesisin.
AYNUR: Postacı ile sıkı fıkı olman, bence pek hoş değil.
İNCİ: Nedenmiş o? “İmkansız Aşk” filminde oluyordu bal gibi
NİLGÜN: Ne oluyordu?
FAZİLET: Milyoner oğlan fakir kızıyla evleniyordu.
NİLGÜN: Ben milyoner delim ki…
FAZİLET: Oğlan da değilsin! ama arkadaşın postacı
İNCİ: Ayol anlatsana biraz. Nasıl tanıştınız?
NİLGÜN: Bilmem
FAZİLET: Buyurun işte
NİLGÜN: Bildim bileli tanırım Uğur’u. İyi arkadaşımdır.
İNCİ: Aşık mı sana?
NİLGÜN: Nereden çıktı şimdi bu aşk?
AYNUR: Senin için doğru olan, bir mühendisle, bir iş adamıyla, ne bileyim bir bankacıyla yada bir umum müdürüyle yaa da en iyisi bir diplomatla filan arkadaşlık etmektir Nilgüncüğüm
CEMİLE: ( Sağdan girer) Televizyoncuyu arayacak mısın hanımcığım?
FAZİLET: Aah! Unuttum. Sabah dokuz buçuğu geçince aramanın bir yararı yok
İNCİ: Hayrola?
FAZİLET: Televizyon bozuldu. Dünyamız allak bulak oldu.
CEMİLE: Tristana’nın sonunu göremedik
FAZİLET: Kasetlerini getirtiyorum canım. Seyredeceğiz
AYNUR: “Böyle Aşkın Istırabı’nı” da seyredemedik üç gündür
CEMİLE: Köyden Kente Programını da
İNCİ: Televizyonsuz ev olmuyor
AYNUR: Oluyor, oluyor da zor oluyor
(kapı çalınır)
NİLGÜN: Ay Uğurdur
CEMİLE : Bakayım mı?
NİLGÜN: Sen dur. ( Fazilete) dedesini getirecekti Uğur
FAZİLET: Dedesini mi? Nereye getirecekti?
NİLGÜN: Buraya
FAZİLET: Hoppala! İyi getirsin de nereden çıktı şimdi bu kızım?
NİLGÜN: Bugün saat dörde kadar dedesine bakacak kimse yokmuş benden rica etti. Zararsızdır dedi, sizde bir köşede oturur dedi. Bende peki dedim.
FAZİLET: Zararsız mı dedi?
(kapı çalınır)
AYNUR: Deli miymiş dedesi?
İNCİ: (Güler) Yesin onu ninesi
(hep beraber gülerler)
NİLGÜN: Niye deli olsun canım? Yaşlı biraz yalnızca
( kapı çalınır)
CEMİLE: Bakayım mı kapıya karar verin hanımcığım
NİLGÜN: Ben bakarım (çıkar)
FAZİLET: Bir bu eksikti sabah sabah
İNCİ: Bugün Hamiyet gelecek bana öğlenden sonda
FAZİLET: Cemile!
CEMİLE: Buyur
FAZİLET: Bir sütlü kakao servisi yap bakalım, hindistancevizli bisküvileri de getir, hadi kızım
CEMİLE: Sütlü kakao, hindistancevizi… cevizin Hintlisi demi olurmuş?
(kahvaltı tepsisini alır, söylenerek çıkar)
(Cemile çıkarken öbür taraftan Fahrettin girer. Yetmişbeş yaşlarında, cin gibi sevimli bir ihtiyar. Şık giyinmiştir. Başında siyah borsalino şapkası, elinde yanmayan bir sigara)
FAHRETTİN: Ateşiniz var mı?
(kadınlar feryat figan ayağa fırlarlar. Kapıda allak bullak Uğur ile Nilgün belirir.)
NİLGÜN: Ne oluyor , neden bağırıyorsunuz?
(sessizlik)
FAHETTİN: (Nilgün’e) Ateşiniz var mı diye sordum onlara ( elindeki sigarayı göstererek )
NİLGÜN: Ne var bunda?
FAHRETTİN: Ben ne bileyim kızım?
FAZİLET: (Nilgün’e) Beyefendiyi tanıştırsana kızım, bizimle
( İnci kıkırdar, Aynur onun sabahlığını çekiştirir)
NİLGÜN: Fahrettin Bey arkadaşım Uğur’un büyükbabası
FAZİLET: Memnun olduk
FAHRETTİN: ( şapkasını çıkarıp hanımları selamlar ) Ben ve şapkam. Bizde memnun olduk
UĞUR: ( gülümser utangaç) Eee…şey…ben kızınızın arkadaşıyım efendim
FAZİLET: Posta bayii olanı mı?
UĞUR: Postacıyım şimdilik
İNCİ: Şimdilik. Sonara ne olacaksınız? ( alaycı )
UĞUR: Yataklı trenlerin restoranında garsonluk yapmayı umuyorum efendim
İNCİ: Bravo ( Fahrettin e) Allah bağışlasın pek tatlı sizin torun
FAHRETTİN: Eyvallah kokana. Senin torunlar ne alemdeler?
UĞUR: Dede! ( İnci’ye) Kusuruna bakmayın bazen gidip geliyor böyle.
AYNUR: Nereye gidip geliyor?
FAZİLET: Bizim eve gidip geliyor örneğin
NİLGÜN: Fahrettin Bey bugün saat dörde kadar bizim konuğumuz olacak
FAHRETTİN: (Fazilete) Sizi bir yerden gözüm ısırıyor. Adana’da bulundunuz mu hiç?
İNCİ: Ay çok hoş
AYNUR: Neresi hoş canım? Allah göstermesin
FAHRETTİN: ( Aynur’a) Göstermez
AYNUR: Efendim
UĞUR: Dedeciğim lütfen… bana söz vermiştiniz hani?
FAHRETTİN: Sen kimsin evladım? Bu evde mi çalışıyorsun?
UĞUR: Yandık
NİLGÜN: (Fahrettin e) Buyurun oturun lütfen. Bir çay içer misiniz?
FAHRETTİN : (oturur) İçerim ama o Adanalı dilber getirirse ( Fazileti gösterir)
UĞUR: Dede!
FAZİLET: Cemile!
NİLGÜN: Bağırma anne
AYNUR: Saat dörde kadar ne yapacağız?
İNCİ: Ay çok hoş! Hamiyet gelecekti zaten bunu kaçırmasın. Kapıya bir not bırakıp geliyorum şimdi. (çıkar)
CEMİLE: (telaşla girer) Buyur?
METİN ORİJİNAL DEĞİLDİR SAKINCALI OLDUGU DÜŞÜNÜLEN BAZI KISIMLARI ÇIKARTILMIŞTIR
__________________
7 Renk