Kullanıcı Profili
S.Moderators
Tualim.Net Renklerin Dansı
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
Arzuhalci Hasan Efendi - Tiyatro Metni
Arzuhalci Hasan Efendi Oyunu
ŞAHISLAR
HASAN EFENDİ (Arzuhalci) — ZEYNEP (Arzuhalci Hasan Efendinin eşi) — HACI MEHMET EFENDİ — (Kumaşçı) — DURMUŞ (Çoban) — KADI EFENDİ — ZABTİYE, Mübaşir ve halk.
I. PERDE
(Sokak. Sahnenin solunda kumaşçı Hacı Mehmet efendinin dükkAnı. Bu dükkAn, üst katı sokağa doğru sundurulmuş bir evin altında. DükkAnın önünde sıra tahtalarının üstünde de birçok kumaş topları var.)
1. SAHNE
Hasan Efendi — Zeynep
HASAN EFENDİ — Zeynepçiğim, benim zavallı karıcığım. İnceden inceye düşündüm, her çareye, hatta her hileye başvurdum, gene de hiç bir Tanrı kulu bana iş için gelmiyor. Ne yapmalı? Halbuki bu diyarda bilgili, becerikli iki kişi varsa birisi mutlaka benim.
ZEYNEP — önceleri müşterilerin kapımızı aşındırırlardı, sokağa çıktığın zaman, etrafını alırlardı. HAlbuki şimdi işsizlikten sinek avlıyorsun. Nerde ise dileneceğiz. Yiyip içecek, giyinip kuşanacak bir şeyimiz de kalmadı. Biz böyle aç açık dururken senin bilgili, becerikli olman ne işimize yarar, a kocacığım?
HASAN EFENDİ — Ha! Giyinip kuşanmak dedin de aklıma geldi; gerçekten ihtiyacın varsa bir elbiselik alayım.
ZEYNEP — Alayın tam sırası!
HASAN EFENDİ — Senin bildiğin gibi değil canım! Allem edip kallem edip mutlak birisini kafese koyacağım. Söyle? Sana hangi renk daha gider? Yeşil mi, gök mavisi mi?
ZEYNEP — Meteliğe kurşun atarken bana yaraşacak rengi sormaktan ne çıkar? İşte buna leyleğin ömrü laklakla, ördeğin ömrü de vakvakla geçer derler!
HASAN EFENDİ — Üzülme, sen hemen eve git de beni bekle. Biraz sonra ikimiz için de en iyi kumaşı alıp getirmez-sem, bana da arzuhalci Hasan Efendi demesinler!
ZEYNEP — İyi ama parasını kim verecek?
HASAN EFENDİ — Onu hiç düşünme. Elbette bir gün öderiz.
ZEYNEP — Ben gidiyorum, sen bildiğini yap! (Zeynep uzaklaşır.)
HASAN EFENDİ (Kendi kendine) — Ey Hasan efendi. Gayret sana düştü. Kendini göster bakalım! (Biraz yürüdükten sonra) İşte sana bir kumaşçı!
2. SAHNE
Hasan Efendi — Hacı Mehmet Efendi
HASAN EFENDİ — Merhaba Hacı Mehmet efendi! Nasılsınız? İyi misiniz? Hoş musunuz?
HACI MEHMET EFENDİ — Hamdolsun... İyiyim. Siz ne haldesiniz?
HASAN EFENDİ — Teşekkür ederim... İşleriniz nasıl gidiyor?
HACI MEHMET EFENDİ — Şöyle böyle. Dostlar alışverişle görsün!
HASAN EFENDİ — Allah ticaret edenleri sever. Sabırlı olmalı, gün olur ayı besler, ay olur günü besler... Hacı efendi, sizi görünce rahmetli babanızı hatırladım. O ne iyi, ne eli açık adamdı. Vaktiyle karım için ondan bir kumaş almıştım. Gösterdiği Alicenaplığı hiç unutamam. Deminden beri nurlu, sevimli yüzünüze bakıyorum. Emin olun, sizi o mübarek ve muhterem zattan ayırt edemiyorum.
HACI MEHMET EFENDİ (Hasan efendiye bir iskemle göstererek) — Buyurun Hasan efendi, oturun. HASAN EFENDİ (Oturmadan devam eder) —Hakikaten, çehreleriniz bir elmanın yarısı gibi birbirine benziyor. Babanız, çok anlayışlı, derin düşünceli, ileriyi gören, eli (bilgi yelpazesi) öpülecek bir zattı. Söylediği birçok şeyler aynen çıkmıştır. Onu her zaman derin bir saygı ile anarım.
HACI MEHMET EFENDİ (İskemleyi Hasan efendiye yaklaştırarak) — Rica ederim oturun.
HASAN EFENDİ (Oturarak) — Hayır! Hayır! Dünyada sizin kadar babasına benzeyen bir adama rastlamak mümkün değil. Bu ağız onun ağzı, bu burun onun burnu, bu gözler onun gözleri!.. (Bir kuması eliyle okşayarak) Rahmetli ne kadar da hoşsohbetti. Allah şahit, bu diyarda onun bir eşi daha yoktur, A! bu mavi kumaşın yünü ne kadar da yumuşak. İnsanın elini okşuyor.
HACI MEHMET EFENDİ — Koyunlarımın yünlerinden dokuttum.
HASAN EFENDİ (Kumaşı göstererek) — Kim bilir elbisesi ne güzel olur! Demek, bu cici kumaşlar, koyunlarınızın yünlerinden dokundu, öyle mi?
HACI MEHMET EFENDİ — Evet!
HASAN EFENDİ — Sağlamlığına da diyecek yok.
HACI EFENDİ — Eşi bulunmaz bir kumaştır!
HASAN EFENDİ — Gerçekten pek güzel! İnsanın hemen alıp kaçacağı geliyor. Ne yapsam. Hazırda biraz param var ama... Bu gibi ihtiyaçlarımı yıllık gelirimle sağlıyorum... Fakat kumaş o kadar hoşuma gitti ki gelirimi bekleyemeyeceğim.
HACI MEHMET EFENDİ — Beklemenize lüzum yok.
HASAN EFENDİ — Bundan karıma ve kendime birer elbiselik alabilsem!..
HACI MEHMET EFENDİ — Ne kadar lazımsa vereyim. İsterseniz topu ile alın. Artan da bir gün işinize yarar. Parasını düşünmeyin. Hiç vermeseniz de olur.
HASAN EFENDİ — Teşekkür ederim. Sağ olun, var olun. Hacı efendi!
HACI MEHMET EFENDİ — Beğendiğiniz bu mavi kumaş, değil mi?
HASAN EFENDİ — Evet. Yalnız, arşım kaçtan?
HACI MEHMET EFENDİ — Sizden kAr almam.
HASAN EFENDİ — Yani?
HACI MEHMET EFENDİ — Yüz onbeş lira.
HASAN EFENDİ — Pahalı değil mi?
HACI MEHMET EFENDİ — Bana mal olduğu fiyatı söylüyorum. Bu kış koyunların çoğu soğuktan kırıldı. Piyasada yün pek azaldı.
HASAN EFENDİ — Arşınına yuvarlak hesap yüz lira versem olur mu?
HACI MEHMET EFENDİ — Bir kuruş dahi kırsanız ziyan ederim. Eskisine göre fiyatlar bir hayli yükseldi. HASAN EFENDİ — Peki! Size inanıyorum hacı efendi. ölçünüz.
HACI MEHMET EFENDİ — Ne kadar istiyorsunuz?
HASAN EFENDİ — Benim için dört, karım için beş buçuk arşın yetişir sanıyorum.
HACI MEHMET EFENDİ (Kumaşı ölçtükten sonra) — Tam on arşın! Fazla mal göz çıkarmaz! Güle güle giyin!
HASAN EFENDİ — Sağ olun!
HACI MEHMET EFENDİ — Paranızı almak için evime kadar gelmez misiniz?
HACI MEHMET EFENDİ — Şimdi gelmem.
HASAN EFENDİ — Gelmezseniz çok üzülürüm. Çekinecek bir şey yok. Acı bir kahvemizi içerdiniz.
HACI MEHMET EFENDİ — Burada verebilseydiniz daha çok memnun olurdum.
HASAN EFENDİ — DükkAnın dışında alacağınız paranın sizce bir değeri yok mu? Hem evde kaz kızartması hazırlanıyor. Bir kanadını da size ikram ederiz.
HACI MEHMET EFENDİ — Eh mademki ısrar ediyorsunuz, gidelim... Âdeta beni büyülediniz! (Hasan efendi kumaşa uzanır.) Bırakın da ben götüreyim.
HASAN EFENDİ — Müsaade edin, ben koltuğumun altına alayım da göğsümü gere gere eve gireyim.
HACI MEHMET EFENDİ — Size zahmet olmasın.
HASAN EFENDİ — Hayır, hayır, olmaz... Ben sizden önce gideyim. Hem yemeğe bakayım, hem de bir kahve hazırlatayım.
HACI MEHMET EFENDİ — Azizim her şeyden önce parayı hazırlayın.
HASAN EFENDİ (Kumaşlar koltuğunda giderken, kendi kendine) — Para!., evet! Senden çok bana lAzım. Bana kumaş satarak para kazanacağını sanıyorsan aklına şaşarım. (Uzaklaşır.)
HACI MEHMET EFENDİ (Kendi kendine) — Budala! Dediklerime tamamıyla inandı. Hem kumaşı tatlıca sattım, hem de kaz ziyafetine konacağım!
II. PERDE
1. SAHNE
Hasan Efendi — Zeynep
HASAN EFENDİ (Koltuğunun altında kumaşla koşarak gelir.) — Nasıl?.. Gördün mü? Dediğimi yaptım mı?
ZEYNEP — Ne demek istiyorsun?
HASAN EFENDİ (Gülerek ve sıçrayarak) -— İşte sözünü tutmak da buna derler! HAlA, bu dilenci kıyafetiyle gezmekten sıkılmıyor musun?
ZEYNEP — Gene neyin var? Benimle alay mı ediyorsun?
HASAN EFENDİ — Daha anlayamadın mı?
ZEYNEP — Söyle canım! Üzerinde ne var ki yerinde duramıyorsun?
HASAN EFENDİ — Param yok ama, kumaşım var, kumaşım! (Gururla kumaş parçasını açar.) ZEYNEP — Ah! Ulu Tanrım! Bunu kim ödeyecek?
HASAN EFENDİ — ödendi bile, Zeynep! Merak etme. Bunu satan tüccar, pek yaman bir adam. Yani bir budalanın dörtte biri bile değil.
ZEYNEP — O halde nasıl ödedin? Yoksa aklını mı oynattın sen?
HASAN EFENDİ — Bir kuruş dahi vermeden Hacı Mehmet Efendiden kopardım. Ben daima bu biçim alışveriş ederim. Kendisi şimdi buraya gelecek. Belki biraz da gürültü patırdı eder, fakat eline bir şey geçmez. Ona babasının güler yüzlü, anlayışlı, mübarek bir adam olduğundan; kendisinin de rahmetliye çok benzediğinden dem vurdum. Halbuki babası da kendisi kadar ahmaktı... Sonra onu evimize davet ettim. Kahve ikram edeceğimi, pişirmekte olduğum kazın bir kanadını yedireceğimi söyledim. O sevinedursun, kumaşı koltuğuma sıkıştırdığım gibi soluğu burada aldım... Kumaş da pek güzel!
dökerek elde ettin? (Kahkaha ile güler) Hacı Mehmet efendi e bizim gibi gülüyor mu bakalım? Doğrusu böyle bir alışve- rişe hiç aklım ermiyor. Adam neredeyse gelecek. Ayıkla bakalım pirincin taşını!
MASAN EFENDİ — Zeynepçiğim, vakit geçirme de hemen yatağımı hazırla. O geldiği zaman yorganın altında zangır zangır titrer, kendime hasta süsü veririm. Sen de acıklı bir tavır takınırsın. Aylardan beri hasta yattığımı söyler, biraz ağlamaklı bir sesle konuşursun. ZEYNEP — Ya adamın hakkı ne olacak?
HASAN EFENDİ — Sen aldırma. Dediğimi yap. Alt tarafını bana bırak. İşimiz düzelince elbet öderiz. (Acele soyunur, gecelik takkesini giyer, bu sırada kapı çalınır. Hasan efendi telAşla kumaşı yatağın altına saklar.) Çabuk olalım, kapı çalınıyor. Aman yakayı ele vermeyelim! (Yatar ve çekilen perdenin arkasında kaybolur.)
2. SAHNE
Hacı Mehmet Efendi — Zeynep — Hasan Efendi
HACI MEHMET EFENDİ (Dışarıda güm güm kapıyı döver) — Ey! Hasan Efendi! Ben geldim.
ZEYNEP (İhtiyatla kapıyı açar) — Aman yarabbi! Bu nasıl kapı vuruş! Ne istiyorsunuz? Yavaş söyleyin!
HACI MEHMET EFENDİ — Hemşire hanım, ben kumaşçı Hacı Mehmet efendiyim.
ZEYNEP — Anladım, yavaş konuşun.
HACI MEHMET EFENDİ — Siz onun ailesi değil misiniz?
ZEYNEP — Kimin ailesi? Ne demek istiyorsunuz? Buraya niçin geldiniz.
HACI MEHMET EFENDİ — Kocanızı görmeye geldim, hanım.
ZEYNEP — Beni kimin karısı sanıyorsunuz?
HACI MEHMET EFENDİ — Kimin mi? Allah Allah. Siz Hasan efendinin, Arzuhalci Hasan efendinin karısı değil misiniz? O, bu evde oturmuyor mu?
ZEYNEP — Evet! Fakat son dakikalarını yaşıyor!
HACI MEHMET EFENDİ — Nerde?
ZEYNEP — Yatağında! İki aydan beri inim inim inleyen, ateşler içinde yanan bir adamı rahatsız etmek, doğrusu saygısızlıktan başka bir şey değil.
HACI MEHMET EFENDİ — Kimden bahsediyorsunuz?
ZEYNEP — Kimden olacak? Zavallı kocam Hasan efendiden! (Ağlar.)
HACI MEHMET EFENDİ — Nasıl olur, daha biraz önce beraberdik.
HASAN EFENDİ (Perde arkasında) — Of! ölüyorum, ilAcımı getirin.
HACI MEHMET EFENDİ — Hangi ilAçtan bahsediyorsun? Ben paramı almaya geldim.
ZEYNEP —- Rica ederim, yavaş söyleyin.
HACI MEHMET EFENDİ — Yavaş! Yavaş! Ne yapayım? Dilimi mi yutayım? Alacağımdan mı vazgeçeyim?
ZEYNEP (Bağırarak) —- ölüm döşeğinde yatan bir hasta ile alay etmeyin, rica ederim.
HACI MEHMET EFENDİ — Kendi sesiniz dokuz mahalle öteden işitilirken, bana ağız bile açtırmak istemiyorsunuz.
ZEYNEP — Söyledikleriniz şakaysa da ciddiyse de yetişir artık!
HACI MEHMET EFENDİ — O halde paramı verin.
ZEYNEP — Ne parası?
HACI MEHMET EFENDİ — Kumaşımın hanını, kumaşımın!
ZEYNEP — Amma tutturdunuz ha!
HACI MEHMET EFENDİ — Hasan efendinin evinde değil miyim? Alacağımı kim verecek? ZEYNEP — Siz işi çok ileri götürmek istiyorsunuz.
HACI MEHMET EFENDİ — Rica ederim! Ya borcunuzu verin, ya kumaşı!
ZEYNEP — Şimdi kocam ağır hasta. Bir alacağınız varsa, sonra bir çaresine bakarız.
HACI MEHMET EFENDİ — Hemşire hanım. Beni budala yerine koymayın. Daha yarım saat önce kocan dükkAnıma geldi. Bir hayli konuştuk. Sonra beğendiği kumaştan kestirdi, koltuğuna alıp koşa koşa buraya geldi.
ZEYNEP — Son dakikalarını yaşayan bir adamın koşmasına imkAn var mı?
HACI MEHMET EFENDİ — HattA aldığı kumaş on arşındı, rengi de maviydi.
ZEYNEP — Kumaşınızın rengi maviymiş, yeşilmiş, beni ilgilendirmez. Ben yalnız şunu bilir, şunu söylerim: Kocam iki aydır evden dışarı çıkmıyor.
HACI MEHMET EFENDİ — Çıldırmak işten değil.
ZEYNEP — Ah! Ne kadar da yüksek sesle konuşuyorsunuz! Rica ederim, daha yavaş söyleyin. Perişan bir halde yatan hastaya azıcık olsun acıyın, ne olur.
HASAN EFENDİ (Perdenin arkasından) — Yastığımı biraz kaldırın, ıhlamur getirin, gürültü etmeyin. HACI MAHMUT EFENDİ — Hasan efendi. Verdiğiniz söz üzerine kumaş parasını almağa geldim. (Hasan efendi inleyerek bazı hareketler yapar, yatağında sıçrar.)
ZEYNEP — Ah! Zavallı kocacığım. (Hacı efendiye hitaben) görüyorsunuz ya, nasıl sıçrıyor.
HACI MEHMET EFENDİ — Allah Allah! Gerçekten hasta mı?
ZEYNEP — Amma da taş yüreklisiniz. Bu kadar da işkence.
HACI MEHMET EFENDİ — Ah! şimdiye kadar kimseye veresiye vermemiştim!..
HASAN EFENDİ (Daima perdenin arkasından) — İlAcımı verin!
ZEYNEP — Görüyorsunuz ya. Ne olur, biraz merhamet edin de, susun.
HACI MEHMET EFENDİ — Ama biraz önce kendisine on arşın mavi kumaş satmıştım. Uzun uzadıya da pazarlık etmiştik, fakat şimdi iş değişti!.. Peki ocakta kaz kızartması olduğu da yalan mı?
ZEYNEP — İlAhi, Hacı efendi! Biz kim, kaz kızartması kim? Doğrusu bu sözünüze hiç diyecek yok! Canınız kaz eti istiyorsa başka yerde arayın, bizimle de daha fazla alay etmeyin.
HACI MEHMET EFENDİ — Kızmayın hemşire hanım, kızmayın. Söylediğim hakikatin ta kendisidir, ne eksiği var, ne de fazlası. Ama ne fayda! Hasan efendi ecelle pençeleşiyor, siz de olup bitenden habersiz görünüyorsunuz. Zihnim altüst oldu. Kim bilir belki de yamlıyorum. Bir defa daha kumaşlarımı elden geçireyim. (Çıkar.)
3. SAHNE
Hasan Efendi — Zeynep
HASAN EFENDİ (Perdenin arkasından kafasını uzatarak) — Gitti mi?
ZEYNEP— Sus!..
HASAN EFENDİ — Nasıl kandı, gördün ya?
ZEYNEP — Aman sus! Tekrar gelebilir.
HASAN EFENDİ — Fakat bir dakika daha kalsaydı patlayacaktım. (Kalkar ve gecelik elbisesiyle görülür) Müdafaa güç oldu. Mübareği bir türlü inandıramadık! (Her ikisi de kahkaha ile gülerler) Mavi kumaşından ne de yanık yanık bahsediyordu!.. Aman karıcığım. Bu işte sonuna kadar dayanmak lAzım!
(Kapının çalınmasıyla kahkahalar kesilir.)
4. SAHNE
Aynı Şahıslar ve Hacı Mehmet Efendi
(Hasan efendi yatağına girmeye vakit bulamadığından eline geçen eşya ile biçimsiz şekilde giyinir. Bir saplı süpürgenin üzerine "ata biner gibi" biner, bir kulplu tencereyi başına geçirir, odanın içinde sağa sola koşmağa başlar. Zeynep kapıyı Hacı Mehmet efendiye açar ve kahkaha ile gülmekten kendini zor alıkor.)
HACI MEHMET EFENDİ — Yüzüme karşı gülüyorsunuz da paramı niçin vermiyorsunuz?
ZEYNEP (Hazin çehresini tekrar takınarak) — Görüyorsunuz ya! İyice delirdi.
HASAN EFENDİ — Bu hafta Aslan beyin kızıyla evleneceğim! Davullu, zurnalı düğün isterim. Otuz tane oğlum olacak! Fenerleri yakın!
HACI MEHMET EFENDİ — Saçmalarınızı dinlemeğe gelmedim. Borcunuzu verin.
ZEYNEP — A! HAlA ısrar mı ediyorsunuz? Zavallının halini görmüyor musunuz? (Hasan efendi bin bir çeşit gayri tabiî tavırlarla konuşmakta devam eder.)
HACI MEHMET EFENDİ — Nöbeti üstünde... Fakat, hiç şüphem yok, kumaşımı alan da bu idi. Ne tuhaf hasta!.. (Hasan Efendi şarkı söyler.)
ZEYNEP — Şimdi de bir şarkı tutturdu!
HACI MEHMET EFENDİ — Bin bir dereden su getirerek en güzel kumaşımı aldı, koltuğunun altında götürdü. Burada kahve içecek, kaz eti yiyecektik. Hepsinden vazgeçtim; fakat kumaşıma yanıyorum.
HASAN EFENDİ — Çık dışarı!.. Bu hödük (bilgi yelpazesi) de ne istiyor? Hangi telden çalıyor?
HACI MEHMET EFENDİ — Doğrusu bu maskaralıklarınıza hiç diyecek yok Hasan efendi.
ZEYNEP — Ne yaptığını bilmiyor, ağzına geleni söylüyor.
HASAN EFENDİ (Anlaşılmaz şekilde şarkı söyler):
İçmeden oldum sarhoş
Gönlüm dolu, elim boş
Ben bülbül bekliyorum
İstemiyorum baykuş
HACI MEHMET EFENDİ — Dilinden bir şey anlıyor musunuz? Boyuna saçmalıyor.
HASAN EFENDİ — Kara hummaya tutuldum. Beni yengeç ısırıyor. Pazara gideceğim. Kızılcık şerbeti içeceğim!..
HACI MEHMET EFENDİ — Durmadan, dinlenmeden saçmalar savuruyor.
ZEYNEP — Çılgınlığı gitgide artıyor, zavallı kocacığım!
HASAN EFENDİ (Şarkı söyler):
RüzgArlar esmez oldu Dişlerim kesmez oldu Benzim sarardı soldu Gözlerim yaşla doldu
HACI MEHMET EFENDİ — Sana hak veriyorum. Gerçekten hasta. Söyledikleri anlaşılmıyor, ne dediğini bilmiyor.
ZEYNEP — Hiç arasız sayıklıyor!..
HACI MEHMET EFENDİ — Paramı almağa gelmiştim. Bir zır deli ile karşılaştım. Kumaşımı cinler periler almış olacak. Affedin, hemşire hanım. Sizi hastanızla baş başa buakıyo-rum. Allah size sabır versin. (Çıkar.)
5. SAHNE
Hasan Efendi — Zeynep
HASAN EFENDİ (Hacı Mehmet efendi çıktıktan sonra) — Uğurlar olsun Hacı efendi, inşallah yine görüşürüz. Hamdolsun bu vartayı da atlattık. (Gizlendiği yerin perdesini açar.) Çok yorulduk ama, kumaşı da sağlama bağladık. (Zeynep kumaşa sarılır, bir ucundan da Hasan efendi tutar.)
ZEYNEP — Yünü de ne yumuşak! Kadife gibi!..
III. PERDE
(Birinci perdedeki dekorun aynı. Yalnız Hacı Mehmet Efendinin dükkAnı kapalı. Sahnenin ortası biraz yükseltilerek sandalye veya koltuk konulmuş. Buraya Kadı oturacak ve açık havada hükmünü verecektir.)
1. SAHNE
HACI MEHMET EFENDİ (Kapının önünde yalnız) — Bu ne iş! Hep aynı masal! Aynı martaval! Bu gidişle yerimi yurdumu da elimden alacaklar. Herkes beni soymaya çalışıyor. Dün birisi karşıma çıkar kumaşımı alır, savuşur. Bugün çobanım Durmuş beni aldatır... Artık bu vurgunculuklara bir son vermek gerek... (Çoban Durmuş görünür.)
2. SAHNE
Hacı Mehmet Efendi — Çoban Durmuş
HACI MEHMET EFENDİ — Ettiklerin yetişir hesaplaşmak zamanı geldi. Beni aldatmanın ne demek olduğunu sana göstereceğim ve sana yol vermekle işe başlayacağım, anladın mı, hilekAr herif!..
ÇOBAN DURMUŞ (Köylü şivesiyle heceleri uzatarak) — Kuzum Hacı efendi. Aramızda bir anlaşmazlık olduğunu sanıyorum. Benden şikAyet ettiğini öğrendim. Kadı efendinin huzuruna çıkacakmışım. Başıma hiç böyle bir iş gelmedi; şimdiye dek kimseyi aldatmak da aklımdan bile geçmedi.
HACI MEHMET EFENDİ — Kendini doğru bir adam olarak satmağa kalkışma. Koyunlarımı döve döve öldüren, sonra etlerini kasaba satan sen değil misin? Bu hayinliğini yanına bırakmayacağım. Seni ipe çektirinceye kadar uğraşacağım!
ÇOBAN DURMUŞ — Kuzum Hacı efendi! Beni boğazımdan mı astıracaksın?.. Sana yalvarırım. Şunun bunun lAfına kulak asma. Namuslu, emektar çobanına acı.
HACI MEHMET EFENDİ — Ya! Mallarımı kırıp geçirirsin değil mi? Fakat Kadı'mn huzurunda on arşın kumaşımı, hayır koyunlarımı ödemeğe mahkûm olacaksın. Uğursuz herif! Senelerden beri bana açtığın zararları düşündükçe aklımı oynatacak gibi oluyorum.
ÇOBAN DURMUŞ — Şeytana uyup da düşman sözüne inanma Hacı efendi. Hastalıktan ölen koyunların eti nasıl satılabilir?
HACI MEHMET EFENDİ — Defol buradan. Yaptığın iş meydanda seni astırmadan rahat edemeyeceğim. (Soldan evine girer.)
3. SAHNE
Çoban Durmuş — Sonra Arzuhalci Hasan Efendi
ÇOBAN DURMUŞ. (Yalnız) ~ Bu belAdan biran önce kurtulmak için bir arzuhalci bulmalı. (Sağdan Hasan efendiyi görür.) Affedersin efendim. Koyunlarımı kırda bıraktım da geldim. Beni kurtaracak bir adam arıyorum.
HASAN EFENDİ — Ben arzuhalciyim. Derdin ne ise söyle.
ÇOBAN DURMUŞ — Bir iftiraya uğradım. Bundan kurtulmak için her şeyimi vermeğe hazırım.
HASAN EFENDİ (Kendi kendine) — Bize iyi bir kısmet çıktı. Çobanın budalalığına bakılırsa elimiz biraz para görecek, galiba!
ÇOBAN DURMUŞ — Kadı'ya ne diyeceğimi bana öğretir misiniz?
HASAN EFENDİ — İşini anlat bakayım.
ÇOBAN DURMUŞ — Aramızda kalsın ama. Olduğu gibi anlatmak, doğru olur mu?
HASAN EFENDİ — Elbette. Olduğu gibi söyleyeceksin.
ÇOBAN DURMUŞ — Peki anlatayım. Ben kumaşçı Hacı Mehmet efendinin çobanıyım. Beni Kadı'ya şikAyet etmiş, astırıncaya kadar yakamı bırakmayacakmış. HAlbuki benim hiç bir suçum yok. Yalnız, güttüğüm koyunlarından seksenini aksilik ettikleri için öldürmüştüm. Bir gün Hacı Efendi köye geldi. Koyunların neden kırıldığını sordu; ben de "sakağı"dan öldüklerini söyledim. "O halde ölenleri uzakça bir yere göm. Hastalık diğerlerine bulaşmasın" dedi. Ben neden öldüklerini bildiğim için etlerini bir kasaba satıyordum. Böylece birer ikişer sürüyü tükettim. Hacı efendiye de tekmil haberini verdim.
HASAN EFENDİ — Seni bu işten kurtaracağımı sanıyorum. Yalnız Hacı efendinin şahitleri var mı?
ÇOBAN DURMUŞ — On kişiden fazla!.. Darağacına gitmekten korkuyorum!..
HASAN EFENDİ — Suçun çok büyük. Fakat ben seni beraat ettirmeğe çalışacağım. Yalnız, davayı kazandırırsam bana ne verebilirsin?..
ÇOBAN DURMUŞ — Altı sarı lira, belki daha da fazla verebilirim.
HASAN EFENDİ — Sözlerimi iyi dinler ve göstereceğim yoldan gidersen bu davayı yüzde yüz kazanırsın. Beni Kadı'nın yanında gördüğün zaman tanışıklık gösterme. Hacı efendi söylerken de hiç sesini çıkarma. Sıra sana gelince bütün sorulara koyunların gibi "Meee!" diye karşılık ver. Bunu kolaylıkla yapacağını sanıyorum. "Oyun yapıyor, mahkeme ile eğleniyor, kendini hayvanlarının yanında sanıyor" derler, sen bu sözlere hiç kulak asma ve daima "Mee!" diye cevap ver; anladın mı?
ÇOBAN DURMUŞ — Hay hay! dediklerini yapacağım. Bana ne sorarlarsa sorsunlar, anlamamış gibi davranacağım; yalnız, koyunlar gibi meleyeceğim.
HASAN EFENDİ — Böylece Hacıyı alt edeceğimizi sanıyorum. Fakat sonunda hakkımı vereceksin ha!
ÇOBAN DURMUŞ (Israr ederek) — Ne demek efendim, paranın sözü mü olur? Hiç merak etme sen.
HASAN EFENDİ — PekAlA! Biraz sonra, ayrı ayrı yoldan gelerek burada birleşelim.
ÇOBAN DURMUŞ — Baş üstüne. (Mübaşir, Kadının mahkemeye başlayacağını ilAn eder.)
HASAN EFENDİ — Mübaşir haber veriyor. Kadı yerine oturmak üzere. Çabuk buradan uzaklaş! (Her biri bir taraftan çıkar.)
4. SAHNE
(önde mübaşir, arkasında zahtiye ve halk olduğu halde Kadı gelir, çok işi olan bir adam tavrıyle sahnenin ortasında, yüksekçe bir yere konulan koltuğa kurulur. Hasan efendi sağdan, Çoban Durmuş da soldan girerler.)
Halk — Kadı — Hasan Efendi — Sonra Hacı Mehmet Efendi ve Çoban Durmuş
HASAN EFENDİ (Kadı gelirken önüne çıkarak) — Hoş geldiniz, safa geldiniz Kadı efendi. Allah ömrünüzü artırsın! Nasılsınız?
KADI EFENDİ (Çok işi varmış gibi bir tavırla) — Hoş bulduk Hasan efendi. Siz de iyi misiniz?.. Davanız varsa çabuk olun! Burada çok kalmayacağım.
HACI MEHMET EFENDİ (TelAşla ve zor nefes alarak içeri girer) — Biraz bekleyin Kadı efendi, şimdi gelecek.
KADI EFENDİ — Kim gelecek?
HACI MEHMET EFENDİ — Müdafaamı yapacak adam.Rica ederim bir dakika müsaade buyurun.
KADI EFENDİ (Sabırsız bir tavırla.) — Beni başka işler
için bekliyorlar. Fazla duramayacağım. Hasmın buradaysa kAfi. Davanı söyle?
HACI MEHMET EFENDİ — Çobanım Durmuş bir sürü koyunumu döve döve öldürdü. KADI EFENDİ — PekAlA! Suçluyu getirin.
HACI MEHMET EFENDİ (Gizlice giren ve halk arasına karışan Çoban Durmuş'u göstererek) — İşte burada, dinleyiciler arasında gizlenmiş, asılmak korkusuyla tir tir titriyor, ağzını bıçak açmıyor!
KADI EFENDİ (Cam sıkılmış) — İkiniz de karşıma gelin. (Hacı Mehmet efendiye.) ŞikAyetin ne ise anlat.
HACI MEHMET EFENDİ — Kimsesiz bir çocuktu. Acıdım, yanıma aldım ve çoban olarak yetiştirdim.
KADI EFENDİ — Aylıkla mı yıllıkla mı?
HASAN EFENDİ (Bu sırada halk arasından çıkarak ilerler ve Hacı Mehmet efendi tarafından tanınmamak için eliyle yüzünü kapatır.) Aylık, yıllık vermeden nasıl çalıştırabilir?
HACI MEHMET EFENDİ (Hasan efendiyi tanıyarak) — Bu, muhakkak Hasan efendidir. Sesiyle, tavrıyle ta kendisi!
KADI EFENDİ (Hasan efendiye) — Yüzünüzü niçin kapatıyorsunuz, dişleriniz mi ağrıyor?
HASAN EFENDİ — Evet efendim, rüzgAr, çok rahatsız ediyor.
KADI EFENDİ — Hasan efendi, şu işi bir an önce bitirmek gerek.
HACI MEHMET EFENDİ (Hasan efendiye) — Geçmiş olsun Hasan efendi.
KADI EFENDİ (Hacı Mehmet efendiye) — Konuşmayın. Yoksa davanızı bırakırım. Mahkemede lAubalilik olmaz.
HACI MEHMET EFENDİ (Daima Hasan efendiye) — On arşın kumaşımı sana satmıştım, değil mi? KADI EFENDİ — Hangi kumaştan bahsediyorsunuz?
HASAN EFENDİ — Yanılıyor efendim. Hasmına sor. Belki bir şey anlaşılır. Bana söz düşmez. (Birdenbire anlamış bir tavırla.) Aa! Söylemek istediği şey şu olsa gerek! Güya sırtımdaki elbisenin kumaşı onun koyunlarının yününden yapılmışmış. Bunu da bu zavallı adam çalmışmış. Sözün kısası, böyle karışık dava görmedim.
KADI EFENDİ — Bana da öyle göründü! Efendiler sözünüzü tamamlayın.
HASAN EFENDİ (Gülerek) — İstemeyerek gülüyorum. Onu sadece davet etmek lAzım.
KADI EFENDİ (Hacı efendiye) — Rica ederim. Koyunlarımıza ait şikAyetinize devam edin.
HACI MEHMET EFENDİ — Bu adam benim kumaşımı almadıysa asılmaya razıyım. Geri versin. Her şeyi anlatacağım.
KADI EFENDİ — Hacı efendi! Şu koyunlarınızı anlatın. Kaç koyununuzu aldı?
HACI MEHMET EFENDİ — On!
KADI EFENDİ -— Bizi ahmak, budala yerine mi koyuyorsunuz? Yetişir artık. Siz böylece saded halicine çıkarsanız davaya son vereceğim.
HASAN EFENDİ — Elbette Kadı efendi. Bu hakarete katlanılamaz. Bu adam bizi düpedüz deli edecek. Münasip görürseniz susmasını emredin, biraz da hasmını dinleyin.
KADI EFENDİ — Hakkınız var! (Çoban Durmuş'a) Buraya gel! Sen söyle bakalım.
ÇOBAN DURMUŞ — MeeL
KADI EFENDİ — Ee! Bizimle eğleniyor musun?
HASAN EFENDİ — Ya deli, ya inatçı, yahut da kendisini koyunları arasında sanıyor.
HACI MEHMET EFENDİ (Hasan efendiye) — Kumaşımı alıp götüren sendin. (Kadı'ya dönerek) Ya bunun hilesini bir bilseniz, Kadı efendi!
KADI EFENDİ — Kumaş işini koyun davasına karıştırmayın, sadede gelin. Yoksa kalkıp gidiyorum.
HACI MEHMET EFENDİ (Çabuk çabuk söyleyerek) — Lütfen beni dinleyiniz. Asılacağımı da bilsem ben doğruyu söylerim. Bir hilekAr da beni dolandırdı. Fakat bu davaya karışmayacağım. Kadı efendi! Kumaşımın alındığını söylüyorum! Affedersiniz. Koyunlarımı demek istiyorum. Çok heyecanlıyım, beni mazur görün. Tekrar ediyorum. Bu Hasan efendi, Çobanım, sürünün başında iken!.. Evinde bana 1150 lira vereceğini söyledi. Hayır, yanılmıyorum. Nihayet hulAsa edeyim... 3 sene evvel çobanımla sözleştik. İyi niyetle çalışacak, kusursuz, hilesiz koyunlarımı güdecekti. Kumaşımı aldı. Şimdi beni tanımak istemiyor! Bedelini kimden alacağım! Uzun zamandan beri koyunlarımı otlatıyordu. Bu hain, yünlerimi çaldı ve sapasağlam koyunlarımı "bulaşık hastalığa tutuldu" diyerek birer birer yok etti!.. Kumaşımı koltuğunun altına sıkıştırdıktan sonra parasını almak üzere evine gelmemi söyledi; kaçtı, gitti.
KADI EFENDİ (Ümitsiz işaretler yaparak onu hayretle süzdükten sonra) — İpi sapı olmayan sözlerim dinlemekten bıktım, usandım. Sen kumaşı koyuna karıştırıyorsun. Hiç bir şey anlamıyorum. Ne demek istediğini kısaca söyle de bu işi neticeye bağlayalım.
HASAN EFENDİ — Bence zavallı çobanın hakkını vermek istemiyor herhalde.
HACI MEHMET EFENDİ — PekAlA! öyleyse çobanın hakkını kumaşın bedelinden çıkarın!
KADI EFENDİ — Kim isterse dinlesin. Ben bir şey anlamıyorum. (Omuzlarını kaldırır ve koltuğun içinde çalkalanır.)
HACI MEHMET EFENDİ — Benim aldatılmama razı olur musunuz? Elbisesine dokunulmasın. Fakat kumaşın bedelini ödesin.
KADI EFENDİ (Hiddetle ayağa kalkarak) — A!.. Artık kafa şişirdin. Mademki çobanındır, hakkını vereceksin, adalet bunu emrediyor.
HASAN EFENDİ (Çoban Durmuşu göstererek) — Zavallı köylü bir şey söylemeye cesaret edemiyor. Savunmasını üzerime aldım. Lütfen beni dinleyin Kadı efendi!
KADI EFENDİ — Doğrusu acınacak bir zavallı. Aklı gibi parası da olmasa gerek.
HASAN EFENDİ — Sizi temin ederim ki, bir ücret mukabili değil. Onu sırf acıdığım için müdafa ediyorum. (Çoban Durmuş'a.) Haydi! Durma orada, biraz yaklaş. Korkmadan, çekinmeden söyle.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Hakkında yapılan şikAyete verilecek cevabın bu mu? Ya evet, yahut hayır de. ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Boyuna "mee, mee!" diye bağırıyorsun. Burası melenecek, eğlenecek yer değil. Sorulara karşılık veer.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — A! (Yavaşça) İyi, çok iyi. Böylece devam et! (Yüksek sesle) Diyecek başka şeyin yok mu?
KADI EFENDİ — Durmuş'un anadan doğma budala olduğu anlaşılıyor. Fakat bunun aleyhine dava açmak da akıl kAn değil.
HACI MEHMET EFENDİ — Evet, orası öyle! Fakat benim de karakuşÃ® hükümlere aklım ermiyor!
KADI EFENDİ — Sus! Bir kadıya karşı saygısızlık göstermenin ne demek olduğunu biliyor musun?
HACI MEHMET EFENDİ — Peki! Ama, biri kumaşımı aşırdı, biri de koyunlarımı kırdı. Bunlara bir şey yapılmayacak mı?
KADI EFENDİ — Kırk yıllık kadıyım, böyle dava görmedim! Mütemadiyen saçmalıyorsun. Abuk sabuk sözlere daha fazla tahammül edemem. Durmuş sürüsünün başına gitsin. O ancak koyunlarıyla anlaşabilir. Hasan efendi sizi de Tanrı'ya emanet ederim. (Kadı kalkar, gider, mübaşir, zaptiye ve halk kendisini takibeder.)
5. SAHNE
Hacı Mehmet Efendi - Hasan Efendi-Çoban Durmuş
HACI MEHMET EFENDİ — İkiniz de ceza görmediniz. Bu nasıl olur? 1150 liralık kumaşım ne olacak? Koyunlarımı kim ödeyecek? Kadı'nın verdiği bu hükme hiç aklım ermedi! Adalet bu mu? (Hasan efendiye) Ya sen! HilekAr adam. Hani evinde hasta yatıyordun?
HASAN EFENDİ — Ne sayıklıyorsun! Bir yanlışlık olsa gerek.
HACI MEHMET EFENDİ — Ne yanlışlığı. Yüzde yüz sendin.
HASAN EFENDİ (Müstehzi) — Sahi mi söylüyorsun? Sakın
bir başkasına benzetmiş olmayasın?
HACI MEHMET EFENDİ — Hayır seni tanımayacak kadar aptal değilim. Evinde şeytan gibi zıplıyor, hezeyanlar savuruyor, acayip sesler çıkarıyordun.
HASAN EFENDİ — Bir defa daha git; bakalım, hAlA evde miyim?
HACI MEHMET EFENDİ — PekAlA. Doğru gidiyorum.
(Çıkar.)
6. SAHNE
Hasan Efendi — Çoban Durmuş
HASAN EFENDİ — Durmuş! Buraya gel, beni dinle. Hacı Mehmet efendi davayı kaybetti. Biz de işin içinden tertemiz çıktık.
ÇOBAN DURMUŞ.— Mee!..
HASAN EFENDİ — Canım melemeyi bırak. Hacı Mehmet efendi gitti.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Nafile kendini yorma. Kadı efendi de onun şikAyetlerine kulak asmadan buradan uzaklaştı. Görüyorsun ya, dediklerim çıktı, artık insan gibi konuşabilirsin.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Hilenin yeri kalmadı oğlum! Ücretimi vermenin zamanı geldi.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Ya!.. Çok güzel! Fakat ben seni namuslu bir adam biliyordum. Paramı ver. Boş yere meleme.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — EvlAdım, bu koyun dilini bırak. Hacı Mehmet Efendinin saçma sapan sözlerini, senin soğukkanlı-ğın çürüttü. öğütlerimi çok iyi tuttun. Hakkımı ver de güzellikle ayrılalım.
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Aklını başına topla. İlk konuştuklarımızı hatırla, ve son sözünü söyle. ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ — Bana yaklaş. Bu çirkin şakayı bırak. Paramı ver de defol!
ÇOBAN DURMUŞ — Mee!..
HASAN EFENDİ (Hiddetlenerek) — Budalalığın lüzumu yok. Sana kıyamete kadar mele demedim ki! Paramı almak için başka çarelere mi başvurayım? Beni kimin yerine koyuyorsun? Dur hele, benimle alay etmenin ne demek olduğunu sana göstereyim. (Çobana vurmak için etrafında bir şey arar.)
ÇOBAN DURMUŞ — Yakalayabilirsen, elinden geleni yap! (Sahnenin dip tarafından kaçar ve gözden kaybolur.)
HASAN EFENDİ (Yalnız, meyus) — Görüyorsun ya Hasan efendi!.. Çoban da borcunu senin usulünle ödedi! Şu hakikate artık iyice inandım: Bu dünyada insan, ettiğini buluyor ve ektiğini biçiyor.
Avni YUKARUÇ
__________________
T U A L İ M.N ET