Teknik Bilgiler/Dökümanlar kategorisinde açılmış olan Portreyi Yakalamak konusu , ...
Portreyi Yakalamak
Portresi çekilecek kişi kaygılıdır; en ideal pozu verebilmek için çabalar. Fotoğrafçı ise doğal halin peşindedir. Kamerayı tutan ile objektifin önündeki arasında, bu kaygıların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar. İyi bir portre, sözlere dökülmese de, karşınızdaki insanla bu dilde ne kadar iyi anlaştığınıza bağlıdır.Portre fotoğrafı hem model hem de fotoğrafçı için zordur. İnsan, yüzünün fotoğrafı çekilirken tuhaf bir rahatsızlık hisseder. Mimikler değişir, bakışlar yerini bulamaz, belirsiz bir tarafta odaklanacağı noktayı arar, yüzüne sabit bir ifade vermeye çalışır. O iki boyutlu görüntü nasıl olsun isteniyorsa, öyle durulmaya çalışılır. Çünkü yüzümüz hiçbir zaman tam anlamıyla sabit kalamaz. Kameranın arkasında duran fotoğrafçı ise karşısındakinden bu türde huzursuz bir hazırlık beklemez. Sonunda elde edilecek iki boyutlu görüntüyü fotoğrafçı deklanşöre basarak alacaktır; o yüzden kadrajdaki kişi sonucu düşünmemelidir. Fotoğrafçı ile fotoğrafı çekilen arasındaki gizli gerilim ve çekişme bu noktada başlar. Hiç kimse yüzünün görüntüsünü, kendi istemediği bir ifade ile çekilmesini istemez. Fotoğrafın idealize edilmiş bir kare olması gerektiği düşünülür. O yüzden insanlar birine sinirlendiği, öfkeden damarları şişerek bağırdığı, yüz hareketlerine hâkim olamadığı bir anda, herhangi bir işle uğraşırken, üstü başı kirliyken ya da iştahla yemek yerken fotoğrafı çekilsin istemez. Kendince ideal bir görüntüsü vardır ve bu hale gelmek için çaba göstermelidir. Fotoğrafçılar ise 'doğal hal' denilen şeyin peşindedir.Portre fotoğrafının en ürkütücü tarafı da buradadır. Biri gelip sizi, aslında gerçekte olmayan bir ifadenizle fotoğraflar ve sizi bu kareyle tanıtırsa ne yaparsınız. 'O ben değilim' ya da 'Ben hep öyle değilim' diyemezsiniz. Bu tür bir olayı belki hiç yaşamasanız da aynı tedirginliği mutlaka hissedersiniz. Kamerayı elinde tutanla, objektifin önünde duran arasında tüm bu korkuların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar ya da başlamalıdır. İyi bir portre fotoğrafı, sözlere dökülmese de karşınızdaki insanla bu dili ne kadar iyi paylaştığınıza bağlıdır. Hızlı kurulan bir iletişimdir aslında bu; tabii ki bilene. Kimi insan fotoğraf konusunda çok katıdır; bakışı, davranışları ve sesinin tonuyla: 'O makineyi sadece benim istediğim poz için kullanacaksın, yoksa güle güle' der gibidir. Bazıları sürekli fotoğrafının çekilmesinden çok hoşnuttur, hatta her halini çekmeyip atladınız diye gücenir size. Bu iki uçtaki davranış biçiminin arasında, türlü türlü insanlık haliyle karşılaşırsınız.
Portresi çekilecek kişi kaygılıdır; en ideal pozu verebilmek için çabalar. Fotoğrafçı ise doğal halin peşindedir. Kamerayı tutan ile objektifin önündeki arasında, bu kaygıların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar. İyi bir portre, sözlere dökülmese de, karşınızdaki insanla bu dilde ne kadar iyi anlaştığınıza bağlıdır.
Portre fotoğrafı hem model hem de fotoğrafçı için zordur. İnsan, yüzünün fotoğrafı çekilirken tuhaf bir rahatsızlık hisseder. Mimikler değişir, bakışlar yerini bulamaz, belirsiz bir tarafta odaklanacağı noktayı arar, yüzüne sabit bir ifade vermeye çalışır. O iki boyutlu görüntü nasıl olsun isteniyorsa, öyle durulmaya çalışılır. Çünkü yüzümüz hiçbir zaman tam anlamıyla sabit kalamaz. Kameranın arkasında duran fotoğrafçı ise karşısındakinden bu türde huzursuz bir hazırlık beklemez. Sonunda elde edilecek iki boyutlu görüntüyü fotoğrafçı deklanşöre basarak alacaktır; o yüzden kadrajdaki kişi sonucu düşünmemelidir. Fotoğrafçı ile fotoğrafı çekilen arasındaki gizli gerilim ve çekişme bu noktada başlar.
Hiç kimse yüzünün görüntüsünü, kendi istemediği bir ifade ile çekilmesini istemez. Fotoğrafın idealize edilmiş bir kare olması gerektiği düşünülür. O yüzden insanlar birine sinirlendiği, öfkeden damarları şişerek bağırdığı, yüz hareketlerine hâkim olamadığı bir anda, herhangi bir işle uğraşırken, üstü başı kirliyken ya da iştahla yemek yerken fotoğrafı çekilsin istemez. Kendince ideal bir görüntüsü vardır ve bu hale gelmek için çaba göstermelidir. Fotoğrafçılar ise 'doğal hal' denilen şeyin peşindedir.
Portre fotoğrafının en ürkütücü tarafı da buradadır. Biri gelip sizi, aslında gerçekte olmayan bir ifadenizle fotoğraflar ve sizi bu kareyle tanıtırsa ne yaparsınız. 'O ben değilim' ya da 'Ben hep öyle değilim' diyemezsiniz. Bu tür bir olayı belki hiç yaşamasanız da aynı tedirginliği mutlaka hissedersiniz. Kamerayı elinde tutanla, objektifin önünde duran arasında tüm bu korkuların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar ya da başlamalıdır. İyi bir portre fotoğrafı, sözlere dökülmese de karşınızdaki insanla bu dili ne kadar iyi paylaştığınıza bağlıdır. Hızlı kurulan bir iletişimdir aslında bu; tabii ki bilene. Kimi insan fotoğraf konusunda çok katıdır; bakışı, davranışları ve sesinin tonuyla: 'O makineyi sadece benim istediğim poz için kullanacaksın, yoksa güle güle' der gibidir. Bazıları sürekli fotoğrafının çekilmesinden çok hoşnuttur, hatta her halini çekmeyip atladınız diye gücenir size. Bu iki uçtaki davranış biçiminin arasında, türlü türlü insanlık haliyle karşılaşırsınız.