Fotoğrafta Işık
Konu 1: Parlaklığa Uyum (Latitude)
Bu yazıyı tam olarak anlamanız için bilmeniz gereken terimler:
(1)
-Obtüratör: Objektiften duyarlı malzemeye gelen ışınların hızını zaman birimi olarak ayarlamaya yarayan sistemdir. Pozlandırma süresini ayarlamaya yarar.
-Diyafram: Objektif içerisine girecek ışığın denetlenmesine yarayan sistemdir.
-Işık ölçer (pozometre): Konudan yansıyan yada konuya gelen ışık şiddetini ölçüp, pozlandırma süresini ve diyafram açıklığını verir.
-Film hızı: ASA – ISO – DIN gibi birimlerle ölçülen ve ışığa duyarlılığı ifade eden terimdir. “50 ASA” çok ışığa ihtiyaç duyan, yüksek kalitede sonuç veren ‘yavaş’ bir duyarlı malzemeyi ifade ederken; 800 ya da 1600 ASA” az ışıkta sonuç verebilen, grenli (fotoğrafı oluşturan tanecikler görünür haldedir) sonuç veren ‘hızlı’ bir duyarlı malzeme anlamına gelmektedir.
-Fstop: Diyafram ayarı ölçüsüdür. Obtüratör hızı sabit tutulduğunda birbirini takip eden iki diyafram değeri arasındaki fark 1 fstop’luk aralığı temsil eder.
-RAW : Dijital fotoğraf makinalarında, görüntü algılayıcı çipten gelen verinin makinanın ayarlarına bakmaksızın, olduğu gibi yorumlanmadan saklanmasına olanak tanıyan imaj dosyası biçimidir. Bu sayede orijinal görüntüden kayıp olmaz.
-Histogram: Dijital fotoğraf makinalarında ışık dağılımını gösteren grafik.
-Highlight: Dijital fotoğraf makinalarında aşırı pozlanarak detaysız hale gelmiş noktaların yanıp-sönen bir şekilde verildiği fotoğraf izleme seçeneği..
Bölüm I: Genel bilgi
Teknik yazıların ilki olarak fotoğraf makinalarında parlaklığa uyum konusunu seçtim. Bunun nedeni, konunun bilinmesi gereken en temel noktalardan biri olması ile birlikte, fotoğraf çekenler için bilinmediğinde hata yapmaya çok müsait bir ortamın oluşması.
Parlaklığa uyum (İngilizce: Latitude) kısaca hem “karanlık-gölge” hem de “aydınlık-ışıklı” bölgelerde detay görebilme kabiliyeti olarak tanımlanabilir.
İnsan gözünün inanılmaz yapısı sayesinde bizler ışığın az ya da çok olduğu durumlarda gayet iyi bir görüşe sahibiz. Işığın çok olduğu yerlerde ‘iris’ kısılarak retinaya düşen ışığı azaltır. Işığın az olduğu yerlerde ise iyice açılarak görüşümüzü yine düzenler. Bununla birlikte retinanın da ışığa duyarlılığını değiştirme kabiliyeti vardır ve üzerinde düşen ışık şiddetine göre bu işlev otomatikman harekete geçer. Az ışıkta duyarlılığını arttıran retina, yüksek ışıkta tam tersine duyarlılığını düşürür.
Fotoğraf makinalarında ‘diyafram’, irisin işlevine benzer bir görevi yerine getirmektedir. Objektiften geçen ışık miktarını azaltıp çoğaltır. Retinanın duyarlılığını değiştirebiliyor olması ise filmli makinalarda kullanılacak filmin hızının (ASA’sının) seçilmesi, dijital fotoğraf makinalarında ise her bir kare için elle ayarlanabilmesi ya da ‘ISO auto’ yani ASA’nın dijital fotoğraf makinesi tarafından her bir pozlandırmaya göre belirlenmesine izin verilmesi özelliği ile taklit edilmeye çalışılmıştır diyebiliriz. Tabi insan gözünün esnekliği, hızı ve kabiliyeti yanında fotoğraf makinaları çok ‘ilkel’ kalırlar. Özellikle filmli makinalarda, filmi taktığımızda artık film bitene yada başa sararak sonradan kalan pozların kullanımı üzere bir kenara koyma anına kadar hep aynı duyarlılıkta çalışmak zorundayız.
Sonuçta fotoğraf makinalarında ışık ölçümü ile belirlenen; diyafram, obtüratör hızı ve kullanılan kameralara bağlı olarak film ya da digital bir çip (çipin o anda nasıl davranacağına yönelik ayaralar-100-1600 ASA gibi) faktörlerine göre yapılan bir ışık algılama işlevi söz konusudur. Ancak dijital fotoğraf makinalarında ve filmlerde çok sınırlı olan parlaklığa uyum yüzünden bir takım bilinçli seçimler yapmak zorundayız.
Kadrajımızı yaptık, harika bir fotoğraf çekmek üzereyiz. Eğer tüm ayarlar otomatikte ise pek düşünmeden denklanşöre basılır ve sonuç izlenir (ya da izlenebilir mi?). Eğer şansımıza konu tamamen aydınlık yada tamamen az ışıklı ise, kontrastı çok yüksek değilse (aydınlık ve karanlık noktalar arasında büyük bir fark yoksa) ve de tüm fotoğraf makinaları ışık ölçüm (pozometre) sistemlerinin çalışma mantığı olan ‘ortalama’ değerlere sahip bir konu ise iyi bir sonuç alınabilme ihtimali var demektir. Ancak fotoğraf perilerinin ne kadar yanımızda olduğuna bağlı olarak sonuç pek de kontrolümüz altında olmayabilir. Tabi eğer ‘parlaklığa uyum’ konusundan haberdarsak perilerle işimiz daha az olur.
Bölüm II: Hadi bakalım neymiş bu ve neler yapabiliriz
Bir fotoğraf çekildiği anda ışık ölçümünün doğru yapılmaması durumunda ya karanlık (az pozlanmış) yada çok aydınlık (çok pozlanmış) bir sonuçla karşılaşırız. Filmler üzerinden konuşacak olursak, pozlandırma töleransı olarak negatif renkli filmler 7 fstop, renkli diapozitif filmler ise 5 fstop aralıklara sahiptir. Bunun anlamı diapozitif filmler için, orta gri tonda olan bir ışık ölçümü yararsak bundan +2 fstop içinde kalan parlak alanlar ve -2 fstop içinde kalan karanlık alanlardan detay alabiliyor olduğumuzdur. Bu değerlerin dışında kalan bölgeler ise dokusuz bir şekilde karanlık yada delik şeklinde aydınlık olarak çıkar.
Özellikle dijital fotoğrafta aydınlık bölgelerde ve aşırı pozlamalarda detay kaybına meğil olduğundan pozlandırmalarda dikkatli olmamız gerekmektedir. Genelde dijital makinalarda da 5 fstop aralıkta pozlandırma töleransı olduğuna yaptığım testlerle kanaat getirdim. Ancak bu konuda tam bir dökümana ulaşamadım. Makina modellerine ve kullanılan çiplere göre bu duyarlılık aralığı biraz daha artıyor olabilir. Burada yine kullanılan modellere bağlı olarak RAW çekim yapılması ile ekstradan 1 ya da 2 fstop kazanılması mümkün gibi gözüküyor. Ayrıca fotoğrafın çekilmesinden sonra histogram kullanılarak izleme yapılmasında ve ‘highlights’ (yüksek ışıklı bölgeler) bilgisine bakılması ile fotoğraf çekiminin tekrarlanması gerekip gerekmediğine karar verilebilir.
Bu durumda kardajda çok aydınlık ve çok karanlık yerlerin olması (özellikle yazın dik ve sert gelen güneş ışığında bu pek sık olur) ile oluşan ‘parçalı’ aydınlanma durumunda artık bir takım seçimler yapmak durumundayız:
-Otomatik ayarlarda, kadraja dikkat etmeden çekim yaparız ne çıkarsa bahtımıza
-Aydınlık yerlerden detay istiyorsak, ölçümü bu bölgeye göre yaparız. Ancak karanlık bölgeler artık detaysız çıkacaktır (**).
-Az ışıklı yerlerden detay istiyorsak ölçümü bu bölgeden yaparız. Bu durumdada ışıklı bölgeler patlar ve fotoğrafımızda aşırı dikkat çekici noktalar oluşacağını düşünerek bunların mümkünse kadraj dışında bırakılması, kenarlardan uzaklaştırılması gibi alternatifler düşünürüz (**).
-Dolgu flaşı gibi yöntemler kullanarak karanlıkta kalan bölgeleri aydınlatmaya çalışırız.
-Doğru ana kadar bekleriz ve şartlar oluşmuyorsa fotoğrafı hiç çekmeyiz.
-Ayaklık kullanarak aydınlık ve az ışıklı yere göre iki ayrı fotoğraf çeker ve bunları Photoshop yada benzeri bir imaj işleme programı ile bir araya getiririz.
İyi bir fotoğrafçı kadrajını yaptığı anda ışığın nereden ölçeceğine de karar verir ve kendi yöntemini geliştirerek daha doğru pozlandırılmış fotoğraflar elde eder.
__________________
TUALİM
|