İzmir Myrina Tarihi
Aiolis bölgesinin önemli bir kenti olan Myrine,Batı Anadolu’da Çandarlı körfezinin en son koyunda,doğa ile iç içe yaşayan bir antik kenttir. İzmir-Çanakkale kara yolu üzerinde Aliağa’dan sonra Güzelhisar (Pythikos) çayı üzerindeki köprü geçildikten sonra deniz yönüne dönüldüğünde küçük bir tepenin yamacındadır.
Myrina sözcüğü Luwi dilinden gelmiş ve bazı kaynaklarda da Mourina olarak geçmiştir. Bunun yanı sıra Myrina sözcüğünün Smryna’nın Aeolien şeklinden türetildiği de ileri sürülmüştür.
Antik yazarlar bu kentin kuruluşunu bir mythos’a bağlamışlardır. Buna göre,kent amazonların büyük kraliçelerinden Myrina tarafından kurulmuştur. Myrina amazon ordularının başında pek çok zafer kazanmış,kendi ismini verdiği Myrina’nın yanı sır kentin yakınlarındaki Kyme,Pitane ve Gryneio’ a da yardımcılarının isimleri ile yaşamalarını sağlamıştır.
Herodot ve onu izleyen antik çağ tarihçileri buradaki bir Hellen yerleşmesi üzerinde nedense pek durmamışlardır. Bununla beraber kentin M.Ö. 1000 yıllarında kuzey Yunanistan’dan gelen topluluklarca kurulmuş olacağı da düşünülmelidir. Myrina ilk kez Delos Birliğine talent ödemesiyle ismini tarihte duyurmuştur. Ne var ki, Lemnos (Limni) adasındaki aynı ismi taşıyan bir başka kent ile isminin karışmış olabileceği de ihtimal dahilindedir.
Myrina M.Ö. 560’dn sonraki yıllarda Lydia Kralı Kroisos’un egemenliğini tanımış, M.Ö. 454-425’de Atina konfederasyonu içerisinde ismi geçmiştir. Anadolu’nun Pers istilasına uğradığı yıllarda, M.Ö. 475 de Xerkes bu kenti Gongylos’a vermiştir. Myrina M.Ö. 334’ de bütün Aiol devletleri gibi Büyük İskender’in egemenliğini kabul etmek zorunda kalmış, onun ölümünden sonra M.Ö. 188’de Bergama Krallığına katılmıştır. III.Attalos’un ölümü ve onun vasiyeti uyarınca da bütün Bergama topraklarıyla birlikte Roma yönetiminin As ya eyaleti içerisinde kalmıştır. M.S. 17’de diğer Aiol kentleriyle birlikte büyük bir deprem felaketine uğramış ve İmparator Tiberius’un yardımlarıyla yeniden kurulurken yeni yapılarla değişik bir görünüm kazanmıştır. Bundan ötürü bir ara Myrina’ya İmparatorun kenti anlamında “Sebastopolis” denmişse de bu durum çok kısa sürmüştür. M.S,. 106’da Myrine ikinci bir depremle harap olmuş,yeniden onarılmış,ancak hıristiyanlığın yayılmasıyla önemini yitirmiş ve ortadan kalkmıştır.
Myrina’nın toprak üstü kalıntılarının büyük çoğunluğu yüzyıllar boyunca yakınındaki diğer kentlerin yapımında kullanılmış ve şehir bütünüyle yok edilmiştir. Bu yüzden de günümüze liman taşları dışında kentin mimari parçaları pek gelememiştir. Toprak üstü kalıntılarının yok denecek kadar az olmasına karşılık keramik parçaları ve terrakota heykelciklerinin çevrede yaygın oluşu araştırmacıların dikkatini buraya çekmeye neden olmuştur. Böylece Myrina yapılarıyla değil de pişmiş toprak heykelcikleriyle tanınmıştır.
M.E. Baltezzi isimli bir araştırmacı 1874’de yaptığı sondajlarda beş bine yakın mezarı ortaya çıkarmıştır. Bunu masklar,figürinler ve özellikle dansöz heykelcikleri izlemiştir. Myrina,tarihinin her döneminde soyguna uğramış,talihsiz bir kent olma özelliğini her zaman korumuştur. Günümüzde Myrina’’an çıkarılmış toprak heykelciklerin oluşturduğu koleksiyonlar British Museum başta olmak üzere dünyanın pek çok müzesinde,özel koleksiyonlarda görülmektedir.
Myrina kentinin bir zamanlar yaşadığı tepelere yayılmış, çanak çömlek parçaları,figürinler, mimari frizler, lahit kapakları kentin zengin düzeydeki kültürünü kanıtlamaktadır.
Fransız arkeologları E.Pottier ile A.J.Reinach yalnızca nekropolde kazı yapmışlardır. Son yıllarda burada çalışan Doç. Dr.Vedat İdil ve Prof.S.Lagona’nın yapmış oldukları kazılarda çıkan terrakotalar İstanbul Arkeoloji Müzesi ile Bergama Müzesinde sergilenmektedir.
Myrina’daki yerleşme Birki (Beriki) ve Öteki tepe ile onların yamaçlarında olmuştur. Kentin nekropolü Birki tepenin kuzey eteğinden kuzeye doğru yayılmıştır. Özellikle Güzelhisar Çayı’nın, antik Titnaios veya Pythikos’un ağzındaki yerleşim ve mezarlık alanı sürekli ekilip biçildiğinden antik kalıntılara ulaşabilmek çok zordur. Bununla beraber Myrina akropolünün 750 m. kuzeydoğusundaki tepede,kayalıkta tonozlu bir oda mezar bulunmuştur. Çevredeki tepelerde de bunun dışında kaya mezar odalarına rastlanmaktadır. Taşa oyulmuş bu mezarların yanı sıra İlk çağ ve Bizans sur parçalarının yanında kendisi olmamakla birlikte tiyatronun yeri de kendisini belli etmektedir.
Myrina’nın yakınındaki (Apollon Mabedi ile ünlü) Gryneion kentinin de buraya bağlı olduğu sanılmaktadır.