07.04.09, 03:04 | #1 |
07.04.09, 03:06 | #2 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
1. Evre: 1910-1914 arası dışavurumcu edebiyattır. Çıkışında bireyin derinliklerinde yatan yaşanmış deneylere biçim veren bir sanattır. Doğayı taklit etmeye tepki gösterildiği sürece, üslup çeşitlemeleri önemsizdir.
Ayrıca bu dönem yazarları, sanat eserlerinin anlamı ile yansıtılan nesnenin birbirinden tümüyle kopuk olduğunu, yansıtılan nesnenin artık anlatılmak istenen olmadığını, anlatılanı anlamak için yapılan bir çağrıyı oluşturduğunu söylüyorlardı. Onlara göre gerçekte görülen gerçek özgün olamazdı. 2. Evre: birinci evrenin sonucu gibidir. 1914 yılından sonra, var olan düzeni değiştirme isteği ve coşma, aşırı duygulanma gibi terim ve tanımlarla birlikte anılmaya başlandılar. İdeolojisiz sanat olamazdı. Bu yüzden kimi sanatçılar faşizme, kimi sanatçılar ise bir sosyalist devrime destek verdiler. Gottfried Benn’in bütün bu farklılaşmaları bir amaçta buluşturan tanımı şöyledir: “dışavurumculuk, dünyayı da yok etmek için kendi kendini yok eden bir dil kullanan ‘patlayan bir ayaklanma, bir kendinden geçme, nefret ve bir takım yeni değerlere susama’dır.” Benn’e göre, toplumda radikal bir yenilenmeyi sağlamak için, sanatın tüm güçlerini birleştirmesi gerekliydi. Daha doğrusu yaşamı canlandırmak için, bütün alanlarda yapılması gereken bir devrimle gerçekleşebilirdi. Aynı dönemlerde Yvan Goll ise 1921’de şu sözleri sarf ederek dışavurumculuğun tarihsel önemini vurguluyordu: “Dışavurumculuk devrim ve savaşın edebiyatıdır, aydının güçlüye karşı direnmesidir; vicdanın, körü körüne boyun eğmeye karşı başkaldırmasıdır; kalbin, soykırım fırtınasına ve ezilmişlerin sessizliğine karşı haykırışıdır” Sonu Olmayan Çevrim Yapayalnız, kim olduğu bilinmeyen Ölü sokak kadının azı dişi Altın dolguluydu. Diğer dişler gizlice anlaşmış gibi Çekip gitmişlerdi. Morg bekçisi kopardı onu, Rehine verdi ve dans etmeye gitti. Çünkü, dedi, sadece toprak toprağa geri dönmelidir. Gottfried BENN (1886-1956) 3. Evre: 1914-1920 yıllarında edebiyatın ütopik ve apokaliptik olmak üzere iki damarda iz sürmesidir. Üçüncü devreyi anlamak için, bu iki damardan söz etmek gerekir. Ütopik damardan yürüyen dışavurumcu sanatçıya baktığımızda çağının sorunlarıyla yakın bir ilişki içinde olmasına rağmen, bunalım ve sorunlardan sıyrılarak tüm insanlığın daha iyiye, daha olumluya gidebileceği düşüncesi ile önemli bir çaba harcadığını görürüz. Avrupa devletlerinde yaşanan bunalıma karşılık apokaliptik dışavurumcular, çökmek ve çöküş sözcükleriyle sürekli olarak siyasal ortama gönderme yapmaya çalışmışlardır. 1910’da Herwarth Walden ‘Fırtına’ (Sturm), 1911’de Franz Pfemfert ‘Eylem’ (Akcion) ve 1913’te Rene Schickele ‘Beyaz Sayfalar’ (Weisse Blaetter) adlı dergileri kurmuşlardır. Diğer dergiler der blaue Reiter (Münih) ve die Brücke’dir (Dresden). Bu dergilerde George Heym, Ernst Stadler, Georg Trakl, Gottfried Benn, Franz Wefel, Albert Ehrenstein, Johannes R. Becker gibi genç yazarlar adlarını duyurmaya başlamışlardır. Genel özelliklerinde söyleyeceğimiz son sözü, Yiğit Tuncay’dan almak doğru olacaktır: “Kısacası onlara göre çöken, yaşlı Avrupa’nın siyasal anlayışı ve ekonomik düzenidir. Bu çöküşün yanı sıra, Avrupa kültürü ve düşüncesinin yüzyıllardan beri temelini oluşturan akla duyulan sarsılmaz güvenin, 20. yüzyılın başında büyük sarsıntılar geçirmesi gerçeğini ‘o güzelim aklımız çıldırıyor’ cümlesiyle ifade ediyorlardı.” 4. Karşı olduğu akımlar, fikirler ve sebepleri: Natüralizm, Empresyonizm, sanayi çağı, burjuva halkı, ekonomik dengesizlik, savaş yıkımı… Yenilik arayan bunalmış insanın portresini çizen dışavurumculuk zamanla “her şeye karşı” bir akım haline gelmiştir. Sırasıyla bu kavramları inceleyeceğiz. Dışavurumculuk, Natüralizm’e karşı çıkarken şu sebebi ortaya atmıştır: Natüralizm, sanatı bilimsel kadercilikle ya da görünenle sınırlar. Realist bakış açısına bu akımda yer yoktur. Empresyonizm akımına karşı çıkması ise şu şekilde olmuştur: empresyonizm, yani izlenimcilik, iç ve dış âlemi en karanlık köşelerine kadar inceleyip aydınlattığından, şiir ve edebiyattaki tasvirleri zenginleştirmiştir. Fakat insan zayıf iradesi yüzünden toplumun esiridir. Kendi kaderini tayin etmeye gücü olan karakterler ve kahraman tipleri yaratamamıştır. Bunun sebebi, insanın toplum esiri pasif bir varlık olarak düşünülmesi ve çevre ve toplumu tasvir ederken bir fotoğraf makinesi görevi görmesidir. Bu edebiyatı mahva sürükler. Sanatkârlar, hayatın sunduğu konuları işleyip şekil vermemiştir. Ekspresyonizmin karşı çıktığı nokta budur. An’ın geçici izlenimlerini esas alan, gösterişli ama özden yoksun dış “yüzeyler” sunan, kendilerini besleyen toplumun şeytaniliğini gizleyen İzlenimci sanat ve edebiyata karşıdır. Sanayi çağına karşı çıkması, bu çağın hayatı manasızlaştırması veya bütünüyle maddileştirmesidir. Sanayi toplumunun bayağı dünyası iskelet gibi ve suni yapılar çıkarıyordu. Bu yanlıştı. Ekonomik dengesizlik burjuva ahlakını etkilerken savaş yıkımına sebep oluyordu. Sonuç olarak, yaşanılan hayatın bütün duygu ve müesseselerine yöneltilen bir tepki hareketi ve yalnızlaşan aydın insanın ruh çığlığıydı dışavurumculuk. 5. Sanat ve Edebiyattaki İlke ve Nitelikleri: 5.1. Gerçek: Gerçeği aramada ekspresyonistlerin kendilerine sorduğu soru şudur: Dış dünyada var olan bir nesneyi kopyalamak bize ne kazandırır? Ekspresyonistler, önceden de belirttiğimiz gibi yeni bir gerçek arayışındadırlar. Bu gerçek, realist ve natüralistlerin inandıkları maddi ve görünenle sınırlı bir gerçek değildir. Sembolistlerin inandıkları, maddenin arkasındaki gerçeklik değildir. Eflatun’un inandığı ideler âlemindeki gerçek de değildir. O zaman nedir? Bu soruyu sorduğumuzda aldığımız cevap şudur: “dış gerçek, asıl gerçeğe ulaşmada bir engeldir.” Dışavurumculuğa göre, gerçek başka bir yerde değil, sanatkârın ruhunda gizlidir. Nesnel değil, özneldir. Esas olan, sanatkârın gerçeğidir. Zaman ve mekân sınırlarını aşıp “iç gerçeklik”’e ulaşma ve onu ifade etme önemlidir. Nesneler olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi verilir. Kastedilen, manadır. Amaçlanan gerçekliğe, soyutlama ve simgeleme yolu ile ulaşılır. Gerçek, olduğu haliyle özgün değildir. Onu biz yaratmalıyız, anlamı onun arkasında saklıdır. Örneklemek gerekirse; empresyonizm in amacı, tanıttığı nesnedir. Resimde görülen şey neyse, odur. Ne az, ne çok. O nesnenin anlamı ve evreni somut bir ortamla sınırlandırılıyordu. Ekspresyonizm’de ise resmin anlamı ile ilk yansıtılan nesne kopuk. Sonuç olarak diyebiliriz ki; ekspresyonizmin gerçeği, sanatkârın iç dünyasında şekillenmiş “kurgusal” bir gerçekliktir. 5.2. İç gözlem ve Dışavurum: İç gözlem ve dışavurum metodunda izlenmesi gereken iki belirli aşama vardır. İlk aşama, iç gözlemdir. Sanatın amacı ve görevi, sanatkârın kendi iç dünyasını gözlemektir. Dış dünyada bulamadığı mutluluğu kendi iç dünyasında arayan ve bulduklarıyla dış dünyayı değiştirmek isteyen kişidir. İkinci aşama ise dışavurumdur. Sanatkar, kendi iç gözlemlerini, sanatın imkanları dâhilinde dışa yansıtmalıdır. Ekspresyonizme göre sanat, sanatkârın duygularını, sezgilerini, izlenimlerini ve düşüncelerini açığa çıkarması veya gözler önüne sermesini esas alan, dışavurumcu estetik bir faaliyettir. 5.3. Ferdilik ve soyutlama: Ekspresyonizm, bütünüyle ferdiyetçidir. İnsanı, içinde yaşadığı toplumdan, hatta kendisinden bile soyutlar. Geriye kalan iç ben-ruh’tur ve bu ruh, canlı bir ruhtur. Bu konuda Max Krell “Kesin söylemek gerekirse, ekspresyonistlerde “biz” yoktur. “ der. |
07.04.09, 03:07 | #3 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
Lionel Richard, ekspresyonizmi anlatırken şu cümleleri sarf eder:
“Gerçeklerden kaçıp soyutlamaya sığınma eğilimi, o zamanın sanatçısının toplum içindeki durumundan kaynaklanıyordu. Burada yine Almanlara özgü bir evrim göze çarpar: yazar toplum içinde küçük burjuva konumundaydı; ama bir aydın olarak belli bir sınıfa dâhil değildi, toplumsal bir kimliği yoktu. Yazar bu boşluğun bilincindeydi ve bunun ona verdiği sızıyı kendi içine kapanarak yok etmeye çalışıyordu. Toplumun baskısı altında alman aydınının çektiği acı, onu kendinden başka amaç aramayan bir sanat yöneltti. Sanat özgürlüğe giden yol olarak görülüyor, böylelikle estetik bir duygu, dini bir niteliğe bürünüyordu.” 5.4. Eğitici, Faydacı sanat: Dışavurumcu sanatkârlar, kimi zaman ümitli, kimi zaman karamsardırlar. Kendilerini reformcu addederler. Amaçları okuyucuyu eğlendirmek ve estetik haz değil, onu sarsarak ve şaşırtarak içinde bulunduğu uyuşukluktan kurtarmak ve değiştirmektir. Okura farkındalık aşılanır. 5.5. Dil ve üslup: Ekspresyonistler için önemli olan geniş kelime haznesi, değişik dil imkânları ve yenilenmiş dildir. Bir noktadan sonra dilde bulunan kalıplar yeterli görülmemiş ve yeni kelime türetmeye kadar varmıştır iş. Çeşitlilik, coşkulu anlatım ve ölçülülük esastır. Geleneksel formların ortadan kaldırılması, şifre dili diye anılan yolla gerçekleşiyordu. Bu üslup dadaizme yol açtı diyebiliriz. 6- Türlerinin özellikleri Erken dışavurumcu şiir örnekleri Fransız şair Arthur Rimbaud tarafından verilmiştir. Ayrıca Charles Baudelaire’in “Les Fleurs du Mal” adlı şiir derlemesi son harekete geçiştir şiirde. Lirik türünde kendini gösteren dışavurumculuk, şiirde derin heyecan ve sıcaklık yanında çok kere de mübalağa ve ifrat göstermekte, şekilsizlik ve ölçüsüzlüğe düşmektedir. Burhanettin Batıman, eser kahramanları hakkında şu yorumu yapar: “Eserlerde karakterler çok kere kendi mukadderatlarını yaşamayan, bilakis şairin fikrini taşıyan varlıklar olduğundan, canlı bir mahiyet arz etmezler.” Realite umumiyetle şairin ruh süzgecinden geçtiği için çok kere değişmiş, tanınmaz hale gelmiştir. Hadiseler natüralist görüşle tasvir edilmez. Olayların seyrine yazarın müdahalesi vardır. Ekspresyonizmin dramatik eserleri natüralist tiyatroya tepkidir ve sırf tekniğe dayanan bu medeniyetin boşluğuna karşı mücadele ederler. Natüralist tiyatrodaki psikoloji, samimiyet, sükûn ve trajediye karşılık, Ekspresyonist dram büyük şekil, heyecan abstraksiyon ve tip tasviri ortaya koyar. Dışavurumculuk resim sanatından gelme bir terimdir. Resimde ekspresyonist yaklaşım üzerine Felsefe Sözlüğü şöyle der: “Bu bir metafizik sanat anlayışıdır. Pratik bir örnekle açıklamak gerekirse, bir karpuzu resmeden tabloda bir karpuz görülmez, çünkü paranteze alınmış özdeksel bir dış dünya varlığıdır. Buna karşı ressamın “karpuzun kendiliği olarak kavradığı öznel bir biçim” resmedilmiştir. Bu çığırın yol açıcısı ünlü ressam Van Gogh’dur. Bu akıma özellikle Picasso’yla, aynı felsefel temelde olan Kübizm’e varmıştır. Gerçek biçimler, yerlerini, geometrik biçimlere bırakmıştır. Çünkü geometrik biçimler “varlığın kendiliği”’dirler. Güzel bir kadın, metafizik çözümlemede, geometrik bir biçimdir. “ Ayrıca, Barbara Baumann, bu akımın resim sanatında önemli bir noktaya değinerek şunları söyler: “Mecmualardaki baskı resimler ve gazete resimleri, yazılmış kelimelerin etkisini tamamlıyordu. (…) Norveçli ressam Eduard Munch’un “Çığlık” adlı tablosu, ekspresyonist duyguların ifadesinin en ünlüsüydü.” Ekspresyonist toplum gerçeğe sırt çevirdiği için başarılı olamamıştır. Georg Lukàc, “ekspresyonizm son burjuva toplumunun soysuzlaşmış bir anarşist çehresidir. Toplum gerçekliğini görmemiştir.” diyerek ekspresyonist akıma olan tepkisini dile getirmiştir. Tiyatro eserlerinde acımasız parodiler, karikatürü aşan abartılar, kaba saptırmalar vardır. Bu rağbet görmemiştir. Sonuç olarak söylemek gerekirse, 1924 yılındaki iktisadi iyileşmeyi saymazsak, ekspresyonizm kendi içinde başarısız bir akım olmuştur. Ekspresyonistler ne savaş problemini çözebildiler, ne yeni insanı gerçekleştirebildiler, ne yeni ve güçlü bir estetik program ortaya koydular, ne de bu çerçevede güçlü eserler ortaya koyabildiler. ---------------------------------------------------------- 7. Kaynakça: AYTAÇ, Gürsel. Çağdaş Alman Edebiyatı, Ebabil Yayıncılık, İstanbul, 2005. BATIMAN, Burhanettin. Alman Edebiyatı, 1.Baskı, Remzi Kitabevi, Ahmet Sait Matbaası, Ankara, 1945. BAUMANN, Barbara. & OBERLE, Birgitta. Deutsche Literatur in Epochen, Max-Hueber Verlag, München, 1985. CEVİZCİ, Ahmet. Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2005. ÇETİŞLİ, İsmail. Batı Edebiyatında Edebî Akımlar, 7.Baskı, Akçağ Basım Yayın Pazarlama A.Ş., Ankara, 2006. HANÇERLİOĞLU, Orhan. Felsefe Ansiklopedisi: Kavramlar ve Akımlar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000. KARAALİOĞLU, Seyit Kemal. Edebiyat Akımları, İnkılâp ve Ata Kitabevleri, İstanbul, 1983. TUNCAY, Yiğit. “ Öznelci – İdealist Bir Çığlık: ’Dışavurumculuk’ ”, Yeni İnsan Dergisi, Sayı 26, 1994. Not: Çağdaş Alman Edebiyatı dersi için sunum olarak hazırlanmıştır. Sivas, 2007 ALINTI
__________________
TUALİM
|
Bookmarks |
Etiketler |
dışavurumculuk, ekspresyonizm |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|