![]() |
Şehit Namzeti Şiirleri
Cennetten Geliyorum
Geç olmuş yatıyordum Fakat uyku tutmadı ve kalkıp, Yakıverdim şamdanı. Gecenin zülüfleri, seccademin püskülleri Yatıverdim pusuya Vakit gelmiş tavına, tecelliyat avına. Kur'an dinliyorum Davut (a.s.)'dan Canım da nasıl istiyordu zaten. Zerrelerimin ihtiyacı, kulaklarımı deliyor İşte sesler geliyor Hani bir de ağlamasam!.. Ne kaldı o bayrama dedim de durdum Kur'an sesi gel diyordu peşimden Ben de gittim. Seyyah olup o alemi gezerim Ve.. peş peşe neler sezerim. Uykum gitti yücelerin katına Ne güzelmiş hayal avına. Sanki canım kuş idi Seyahatin başlangıcı biraz yokuş idi Öyle bir yol; yeşillikler, rayihalar peş peşe Mızrak boyu yakıncaydı, selam verdim güneşe. Çayır çimen kilim sermiş, geliyorken piyade Ilık rüzgar, bülbül sesi; Kur'an daha ziyade. Duygularım şahlanıyor, kalben inlemek gibi Olmaya devlet cihanda, Kur'an dinlemek gibi. Şimdi ise nideyim? Düşündüm ki cennetlere gideyim. Gittim de gittim. Yaklaşınca nihayet Kulağımda şu ayet "Hüve mevlakum" "Esselamü aleyküm" bekçilerle karşılaştık "Ebedi kalıcılar olarak girin cennete" dediler. Tevhid çekip ilerledim, bakınıp şaşkın şaşkın Dünyanın tadı yokmuş, ne Leyla 'nın ne aşkın Anlatması mümkün değil, tarifinden acizim Her tarafı ışıl ışıl Cam göbeği ve yeşil. Şeffaf şeffaf Aman yarabbi, ne tuhaf? Aklımdan. Belkıs geçti Gezdiği saraylar hiçti. Binler kere, yüzbinlerin misli misli katmer Her biri ayrı renkte yıldız var. Bu ne güzel bir koku, Her şey var, yoktur yoku. Geziniyor yetmiş kokulu güller Sinelerde zehir olmuş, görünmeyen gönüller. Kullar mesrur, Her taraf nur. Her köse şehr-i ayn Hurilerin terennümü köpüklerden mülayim İste gelen bir dilber, Üstünde tüller Yaklaştı durdu Hatırımı sordu. Elinde kadeh var, sunuyor. Cennette ayak izim, hem içirdi hem içti Ne kadar gençti. Ceylan gözlü derler ya, evet öyle Hem iri iri, hem kuzguni, hem meftuni Yürüdükçe inci mercan döküyor, iliği gözüküyor Endam ediyor, boyun büküyor, yürek söküyor. Sanki düşmüş gökkuşağı kirpiğine takılmış Yanağında gamzeleri, şule şule yakılmış. Hele ki tebessümü Unutturur ölümü. Gönül ya bu, sevdalandı, Aklim dolandı. Arzum sevgim koşuştu Müşterekte buluştu. Arzu evse sevgi ona tavandır Sevgi yoksa arzu zaten yavandır Dedim ona: Düşte dahi senin gibisi yok idi Dedi bana: Dünyada iken ibadetim çok idi Dedim ona: Sizde vuslat var mıdır? Dedi bana: Bos durması kar mıdir Dedim ona: Tutalım mi el ele Dedi bana: Cenneti bir gez hele. Dedi ve gitti, ordan seyirtti. Yürüyorum ileri Görecektim neleri. Ayağım çıplak Kadife toprak İste tuba dalları İste irem bağları. İste güller bülbüller Lal kesiyor diller. Ağaçlar meyve yüklü; taru taze her yemiş Katiyyen beklememiş. Tanışıklık veriyordu dünyadan fakat çok farklı, Tatlı mi tatlı Mehoş mu mehoş Anlatamam bos. Güneş vardı, gölge vardı, birbirinden hoş Ağaçların sesi,kuşların sesi Ve yolun cazibesi, yürütüyordu beni. Ayak izleri çoktu Ne güzel, toz da yoktu. Sel sebilden su içtim Sonra bir yere geçtim. Üç beş arşın aralıkla nehirler Kenarında sedirler. Şarap akar, su akar, süt akar Biri bal, istediğin kadar al. Ne bıktırır, ne yakar, hep akar Etrafında mü'minler Hud hudları dinler Uzanınca eller Çekirdeksiz meyveler iner Bir meltem üfül üfül Rengarenk gül Süslü püslü koltuklar var, etrafı altın Bir güzel ki yaşayışı, cennetteki halkın. Kimi şarki okuyor, kimi gergef dokuyor Kimi çelenk takıyor, kimi kına yakıyor. Biri dalmış bakıyor, o da ben. Soğuk da yok, sıcak da Uçar gibi ayakta yürüyordum Ve köşkler görüyordum çevrede Hem de ne kadar muazzam Azam mi azam. Dedim simdi nideyim Tefe'ül den birisine gideyim Bahçesinde yavaşça ilerledim Haşmetinden terledim Yaklaşınca merak ettim Acep kimedir nasip? Kapısında yazıyordu "Ya Cüleybib" Altın kapı acılınca geriye Destur geldi, giriniz içeriye. Merdivenler yumuşak tüylü hali Kim bilir ne pahalı Duvarların yüzeyleri pür ışık Gözlerim kamaşık, ayaklarım dolaşık Yeşil ışık, kırmızı ışık Lamiane birbirine karışık Pencereleri gümüş, camları sırça Bir ayet yazılı, her nereye bakınca Yükselmiş döşekler var çevresi İncilerle müzeyyendi perdesi. Süslü süslü koltuklar İhtişamlı tahtı var Hem gittim Cüleybib'in yanına Huriler girecekti ta canına. Gözlerini yalnız o'na hapsetmiş Sayıları iki, fazlası yetmiş Bir elinde kitap Hurilere hitap. Hikmet söz ediyordu ALLAH diyordu. O yüzünün ziyasını, güneş görse kıskanır Kamer görse, kendini üvey evlat sanır. Bir elinde yetmiş kokulu güldü. Bana güldü. Dedim o'na: "Ya Cüleybib cennet ne kadar güzel" Dedi bana: "İhlas var ya, cennetten daha güzel" Dedim o'na: "Ya Cüleybib bu köşk ne kadar güzel" Dedi bana: "Sohbet var ya, köşkten daha güzel" Dedim o'na: "Ya Cüleybib sen ne kadar güzel" Dedi bana: "Hamza var ya benden daha güzel" Dedim o'na: "Hamza hangi köşkte yaşıyor?" Dedi bana: "Burada değil, Afkan'da savaşıyor" - Ne zaman gelir? - Allah (c.c.) bilir - Canim isterdi ki görsün - Meydanda görüşürsün. Dedim o'na: "Ammar nerede, çok isterdim göreyim" Dedi ki söyleyeyim: - Annesiyle babasıyla nasıl karşılaştılar Geldiği gün sarıldılar, hala ayrılmadılar Ne yüzünü gören oldu, ne duyuldu sesi Cennetlerden tatlıymış ebeveynin sinesi. - Öyle ise söyler misin Ibn-I Erkam nerede? - Sohbet varmış "gidiyorum" demişti sakirdlere - Nerede bulunur? - Her sohbette bulunur, çayın sekeri olur. - Ne zaman gelir? - Allah bilir. - Ya Ebu Zer? - Haa, o mu? O hala yalnız gezer - Görmem nasıl olacak? - Meydanda bulunacak. - Peki "Ustad" nerede, hani o piri fani? - Gördüğünde şaşıracaksın yine öyledir hali. - Yaa.niye? - Rabbim o'nu öyle seviyor diye. Dedim "Görmek istiyorum nerde Ebu Hureyre?" - O da gitti bir yerlere. - Oralarda isi ne? - Kedilerden biri kayıp, gitti onun pesine. - Acep simdi ne yanda? - Görürsün meydanda. - Meydan dediğin nedir? - Su yoldan ötedir. Bir meydan ki yemyeşil Nasıl anlatası dil? Ortasında Ruhullah'tan bir ağaç Çevresinde yaprakları nur sirac; hafif de yamaç Bir ağaç ki nağmelerin ahengi En güzel şarkı ne ki? Bam teline geliyor, sine deliyor. Etrafını dolanmaya ne zaman ki başlanır Devenin yavrusu olsa, bitiremez yaşlanır. Etrafında sahabeler Musiki dinler Mest olur baslar Gezinir kuşlar, sende yavaşlar. Huriler dolanır elinde bade Aklından geçene, geçmiyor vade. Sen simdi yürürsün Gidince görürsün. - Kimler vardı? Lütfen söyler misin ya Cüleybib - Herkes orda, hatta Rabbim demiştir O'na "Habib" - Ne diyorsun? - Daha mi duruyorsun - Selamün aleyküm - Aleyküm selam.Görüşürüz orada. Huşu ile seyrederek her yeri Bir parlak ki kenarları Çiçeklerle müzeyyen Geçene selam diyen. Ayağım çıplak Kadife toprak. İnciden çakıl taşları Ne tümsek var, ne yokuşları. Ağaçlardan birisiydi, eğildi Elime bir nari geldi. Yedim, ilerledim. Hafif güneşti Bir meltem esti. Sarigim düştü Kuşlar gülüştü. Kokuyordu buram buram zencefil Ne muazzam bir sebil Yürüdükçe gelincikler, laleler Bana yüzünü döner, aynasıyla nilüfer. Sağ cenahtan bir güvercin "gu" dedi Yaklaşınca "su" dedi Verdim içti "Hu" dedi "İsteseydim su gelirdi, istedigim bu" dedi O sırada bir zat gördüm nurani Sanki tanıdım hani Yolun sağında, ağacın yanında Fakat üzgün Ve süzgün. Ağaç’a yaşlanmış Kirpikleri ıslanmış. Dedim "nedir kaygın", fakat o durgun Anladım ki o nurani gönülden vurgun. Ben sustum, o sustu Sonra kendi konuştu Dedi: "Ne yana?" - Gidiyorum meydana - İlk defa mi? - Evet - Ne mutlu sana - Sen de gel Yine sustu, sonra konuştu - Bu kaçıncı buraya dek gelişim Fakat gidemeyişim Sayısını unuttum Heyecanımı hep yuttum Cesaretim olmadı, geldiğim yolu tuttum. İçimden çok şeyler duyarım Çok heyecanlanırım Fakat içimdeki bu heyecanları Dile getirmeye muktedir değilim Ben o nameden müteheyyicim Yoktur ihtimali terennümün Ağlarım anlatamam Söylerim dinletemem Dili bağlı kalbimin Bundan çok bizarım Şehidim yok, gömleğine hediyelik sarayım Hizmetim yok, hangi yüzle huzura varayım Ben bir bahtı karayım Sine hahem şerha şerha ezfirak Tabe güyem şerh-i ferdi iştirak Parça parça olmus sine isterim İsterim ki esas derdimi anlasın Esas derdi dertli olan anlar Şerha şerha sine isterim, isterim ki anlasın Ah Rabbim, ah Rabbim! Küfür bir tekme vurdu Senin, üzerinde adin dalgalanan o bayrağı Taa, üç asır önce yıktı. Ah Rabbim! Uç asırdan beri kösede bucakta Her yol kıvrımında sana küfürler savruldu. Seni temsil eden maarif çoktan Hak ile yeksan oldu, yerle bir edildi. Ah Rabbim! Biz sana zahiren sahip çıkıyor olduk Ama sövüldüğün yerde ürpermedik Hakaret edildiğin yerde kükremedik Verdiğimiz şeyleri, cimrilik gibi sadece Zekat ölçüsünde verdik; şahlanamadık Küheylanlar gibi şahlanamadık Rabbim. dedi ağladı Sözü böyle bağladı Çömeldi yere yine ağladı Çok bekledim bitmedi Eliyle "sen git" dedi Söz dinlemem gerekti. Başladım yürümeye, muradımı görmeye. Kadife toprak Ayağım çıplak Bu yol ne kadar uzak Bir kamçı kadar yeri dünyaya bedel Sümbül açmış iki cenah Hu çekiyor goncalar Ritm tutmuş sallanıyor Beş yapraklı yoncalar Uhuvveti var, güneşle meltemin Huzur veriyor, sürur veriyor. Misk-i amber kokuyor her yan Acaba çok mu uzaktı meydan? İlerlerken ileri, neler gezdim neleri! Bütün sahabeleri görecektim, Huzeyfe'yi, Bilal'i Asim bin Hilal'i, Hanzala'yi, Talha'yi Ebu Derda'yi, Sad bin Ebi Vakkas'i Ibn'i Abbas'i, Muaz bin Cebel'i Abdurrahman bin Avf'i görecektim Ve Kaab'i, Musab'i Selman'i Farisi'yi ve cümlesini (r.a.) Terennümle anmak bile yetmiyor adlarını Çok merak ediyorum Cafer'in kanatlarını. Bir tahayyül geçiyor ki gözlerimin önünden Göz kapalı seyretmesi gönülden. Ayni birlik, ayni dirlik Mübarek "besi birlik" Ebu Bekir, Ömer, Osman, Alim Aman Allah’ım, aman Aralarındaki de kim? O'na demiş Rabbim "Habibim" Ne güzelmiş nasibim ki O'nu göreceğim Ve söyle diyeceğim: "Elfi elfi salatin ve elfi elfi Selamün aleyke ya Rasulallah Anam babam sana feda olsun Sen!.. Gördüğüm su cennetten Basa konan devletten Yığın yığın servetten Kesrat ile hürmetten İzzetten ve lezzetten Ve en güzel suretten Daha da güzelsin Ya Rasulallah! Canim sana feda olsun. Sen!.. Sine püryan şefkatten İnsan üstü kuvvetten Müjdeli son nefesten Borcumu demekten Arşı tutan melekten, yanındaki semekten Yemekten içmekten Daha güzelsin Ya Rasulallah! Ciğer parelerim sana feda olsun Sen!.. Kardeşimiz Yusuf'tan Kucak dolusu yakuttan Magripten masripten İçi dolu beşikten Ağladığım geceden Daha daha niceden Daha da güzelsin Ya Rasulallah! Gelecek zürriyetim sana feda olsun" Diyeceğim. Evet öyle diyeceğim Ne kaldı ki, iste şurada göreceğim O sırada önüm gözüm biraz aklaştı Anladım ki yaklaştım. Biraz sona gelecekti o meydan Ne müthiş bir heyecan. Zemin henüz gözükmemişti Üzerinde sema tasviri gayr-i kabil Fakat bu cahil yine bir kaç söz ediversin. Atmosfer tamamen nur, büyük mü büyük Onlarda solunum nur mu olsa gerek?! Akil ermeyecek! Ne talihli bir kulum Var miyim, yok muyum? Düşünüyorum Melekler semada sema ediyor Halka halka dönüyor Ne güzel halkalar! Yan yana, dizi dizi ve saf saf. Sevgileri tavaf.pırıl pırıl parlıyor Sema yıldızı gibi. Demek ki simdi onlar görüyorlardı HABIBI Üzerlerinde bir taç var Meleklerin üstünde ve semanın üstünde Nur üstüne nur, direksiz bir sur sanki Geçtiğim yerleri unuttum. Fakat unutmadığım bir şey var Nedir bu içimdeki nükte? Sevincim büyüklükte. Neden bastan beri hep bu yari sevinç? Aklımdan çıkmadı ki hiç Niçin üzülüyorum? Sorumun cevabini biliyordum. Her sözünü hatırladım heyhat! Ne demişti o nurani zat "Parça parça sine isterim İsterim ki esas derdimi anlasın. Ah Rabbim, ayaklanamadık Küheylanlar gibi şahlanamadık Hizmetim yok ki Hangi yüzle huzura varayım?! " Demişti.Evet öyle demişti Peki ya ben! Ben ne yapmıştım ki Ve simdi ne yapıyorum? Birden durdum, vuruldum sanki Ne kadar akılsızmışım Parmaklarım ağzımda Çoktandır böyle ağlamamıştım Ne yapayım simdi? Karşımda cennetin en güzel yeri Nasıl döneyim geri? Nasıl döneyim?!.. Bırakıp Peygamberi, Sahabeleri Ama yol bu, erkan bu. Eli bos gidilmez ki Yakıştıramam kendime O kadar da yüzsüz değilim hani!.. Ah. beni gidi beni!. Ah. beni gidi beni!.. Ne yapsınlar seni Boyunduruk yerde Düşmanlar içerde Kimse düşmesin böyle derde... (Amin) Şehit Namzeti |
Şehit Namzeti Şiirleri - Sıfır Tam Yüzde Beş (Arifler Gecesi)
Şehit Namzeti Şiirleri
Sıfır Tam Yüzde Beş (Arifler Gecesi) - Alo... Mecit sen misin? - Evet Can. - Haydi buluşuyoruz. - Nerde? - Aynı yerde. - Tamam Buluştular. Yavaşça konuştular. - Cakko çağırmış bizi... Beraber ikimizi. Arkadaşlar ordadır. Geç mi kaldık acaba? Ama zannetmem, işte; Şu binaya girişte. Cakko da başlamıştır. Anlatması çok güzel Örgüte çok faydalı. Sen etrafı kes Mecit. - Tamam tamam önden git. İki-üç saat sonra, İyice karanlıktı; İkisi birden çıktı. - Sigara ver yakalım. - Çabuk ol da işimize bakalım. - Bugün bana iki paket yetmedi. - Sen etrafı dikizle de hiç hoşuma gitmedi. Poşet iyi ki siyah. Bekçi mi o eyvah! Bırak poşeti yere! - Korkma, korkma bekçi değil, adam olmuş teyyare. - Bana korkak Mecit. Ben tedbiri severim. Hem düşün ki bak kaç sene, yakalanmadık gene. Bize güveniyorlar. İş bitirir diyorlar. Öyle değil mi yoldaş? - Doğru dedin arkadaş. Bir vazife uğruna... Yanyana, yürüdüler. Mecit dedi: - Şu duvara, yazalım. Şu duvar da müsait Biri poşetten çıkardı boya ile fırçayı Biri dedi: - Erkete dur, saatlerce gezdiler; Yazdılar, çizdiler, saatlerce gezdiler; Cami duvarına dahi, kelimeler dizdiler. Bir başka gün yine düştü bir jeton; Aynı ses ve aynı ton. - Alo... Mecit sen misin? - Evet Can. - Haydi buluşuyoruz. - Nerde? - Aynı yerde. - Tamam Akşamdı buluştular. - Selam - Selam. Toplantı erken bitti. Dışarıya çıktılar. İlk konuşan Mecit’ti: - Gericiler, camiden boşaliyor. - Ne kadar kalabalik! - Bu geceyi bilmiyorsun galiba? - "Arifler Gecesi" mi? - "Arefe" diyorlar. - Enterese etmiyor. ... - Ben var ya Can; Bazen düşünüyorum da... Acaba şu durumda... Onlar mi gerici, yoksa biz miyiz? Bir soru şuurumda. - Bak yoldaşim bunu kaç kez söyledim... Hem bilgimi aşiyor; Hem aklim karişiyor. Artik boşver, işimize bakalim. Ver sigara yakalim. Başladilar afişe. Duvarlara peşpeşe. Çok bildiri astilar; Çok da geç kalmiştilar, Ayrildilar. Anahtari çevirdi. Mecit evine girdi Ailesi yatmişti. Sessiz ve karanlikti. Küçük şamdani yakti. Peşinden de sigara; Koltuguna oturdu. Biraz düşüne durdu. "Yaratici var mi? Yok mu?" kendi kendine sordu. Ve nasil bulunurdu? Yine sordu... Yine sordu... Düşünüyordu. ... Yan odada uyuyordu annesiyle babasi. Kulagina gelen bu ses, babanin horlamasi. Işte dedi. "Benim bunlardan türeyişim nasildir?" Bunlar sebep, benim için Yaratici asildir. Sevgi denen cazibeyle, tutuşmuşlar elele Bedenlere sevgi ve zevk, yerleştiren kim hele? Hem de bak ki cinsiyetler, bir erkek bir dişidir. Birbirine uygunlugu, bir bilenin işidir. Bu aletler nasil bulmuş annemi ve pederi? Elbette ki bir sanat ve bir düşünce eseri. Bir damla su ve içinde bir hücresi ben idim. Milyonlarca hücreden ben, rahime giden idim. Ve kirkalti kromozom bir hücrede birleşti. Bir aralik benim boyum, sifir tam yüzde beşti. * Ve bir zaman ihtimamla korunmada kalmişim. Bir çignem et, sonra kemik, sonra beden almişim. Ruh diyorlar... Evet öyle... Başucuma dikilmiş. Öyle candan arkadaş ki, sonsuza dek vekilmiş. Dört aylikken kim demiş de parmagimi emmişim? Daha anne karnindayken, emmeyi ögrenmişim. Elim, agzim, hiç bir uzvum, beni beslemez şimdi. Göbegimden bir hortumla beni besleyen kimdi? O alemde yaşamakla, orda kalmayacaktim. Bu dünyadan söz etseler, kâle almayacaktim. Takilmiş çok organimi, lüzum eder sanmazdim. "Gidecegin yerde lazim." Deseler, inanmazdim. Ahirette lazim denen aynen ibâdet gibi; Şimdi gördüm âzâlarim biri bin devlet gibi. Nasil oldu anlamadim, birden işler degişti Iktidarim olmaksizin bu âleme gelişti. Bu âleme geliş var ya, akil ederse meyil... Demek yine bir âleme gelmemiz işten degil. Göbegimde baglanmişti, nasil beslenecektim? Hazir terkip gida var mi? Kime seslenecektim Vâlidemde süt mü vardı? Demek Biri düşünmüş! Bütün bunlar başlangıçta mutlak bir görüşünmüş. Emmem için uçları var, hem de delik delinmiş. Bu işlerin ustalıgı bir muazzam el’inmiş. Bir şey dikkatimi çekti, tam bitmişken işlerim... Âzâlarim tastamamdı, yalniz yoktu dişlerim! Memesini isirirdim, çünkü çenem kuvvetli. Demek Biri annem için benden çok merhametli. Hatta yedi yaşimdayken, agzim hep çürük dişti... Kiymetini bilmezdim, onlari kim degişti? Tüm bunlari okullarda, bize bir bir dediler... Imzalari kime ait, niçin söylemediler? Kim bunlari örtüyorsa, insanliga kalleştir. Hiç aklimdan çikmayan şu, sifir tam yüzde beştir! Şu ellerim... Hodri meydan, kim zerre hata bulur? Daha güzel el düşünsek, akilsizlik bulunur. Parmaklarin mafsallari, nasil yerli yerince. Mafsal kendi olamaz ki, düşünürsem derince. Lâzim diye uçlarina, tirnagi kim takiyor? Bir Allah’ı işaretle, her an bana bakıyor! Damda gezen olmadıkça, kar yağsa da iz olmaz. Bunca kudret, bunca kalem... "Bir harf kâtipsiz olmaz." ** Seven dahi sevdiğine, eliyle dokunuyor. Beş parmakta, Allah ismi, çok rahat okunuyor. *** Kıvrılması olmasaydı, dirseklerin, dizlerin; Hiç mümkün mü görmemesi, kör de olsa gözlerin? İskelet ki ayrı ayrı kemiklerden değil mi? Yüzden artık kilo taşır, bu kudret kimin ilmi? Aynı hücre, aynı tarla, üç ekin var uzanır... Aynı başta kaş ve kirpik, ne uzar ne budanır. Biri bize murâd etmiş, şu sakal-bıyık var da... Onlar insan, biz de insan; fakat yoktur kızlarda. Mâdem ki var hoş kokular, hoş sedâ, hoş lezzetler; Demek bana Biri takmış, algılayan aletler. Kokuları tefrik eden burnu bana kim takmış? Kokmuş şeyi farketmeye, ağzım geç kalacakmış. İnsan ilmî îzahlara ülfet etmiş uyuyor; Kulak et, zar, kıkırdak da, kim demiş de duyuyor? Demek Allah her varlığa, ilim ve kanun yazmış. Eğer böyle olmasaydı, zaten ilim olmazmış. Dil ne küçük... Hem ne büyük labaratuvar böyle? Binbir çeşit lezzetleri, nasıl biliyor öyle! Şu gördüğüm her şey göz’e, göz kendine hüccettir. Göz dediğin su’dur, et’tir, görmesi kerâmettir. Hiç bir uzvun eksiği yok, en mükemmel yeri var. Mâdem hata yok, demek ki hata yapmaz Biri var! Şu uykuyu kimden aldık? Sanki ölüm ötesi. Her gün ölüp diriliriz, inanmamak da nesi? Şu sindirim sisteminin, hangi haline şaşma? Lîsanıyla bana der ki: Ağzına at, karışma. İçimdeki organların mâhiyeti, et ve su... Bir sanatkâr kurmasaydı, nasıl çalışır ya Hu? Kimin işi her hücreye kan taşıyan borular? Bir Kâdir’e vermeyince, boşta kalir sorular. Diken, sinir sistemiyle aci verir gezilmez. Sinirleri kopmuş uzuv, alev alsa sezilmez. Şu hafiza, şu beyin, kim vermiş de almiştik? Dört yaşimda, yaşitimla kirk yumurta çalmiştik. Ve şu gönül... Hayret di mi? Yüzler duygu doluşmuş. Şu et, şu kan, şu kemikte, gönül nasil oluşmuş??? Demek Allah sistem kurmuş, ete, kemige bak ki. Bu Sanatkâr, O degilse kim sahip çikacak ki? Maddecide iz’an olsa, işi maddeye yikmaz. Maddeden ruh, maddeden us, maddeden gönül çikmaz! Akli, ruhu, gönlü takan, gaz mi? Toz mu? Duman mi? Şol gerici inanan mi? Bunlara kalp yuman mi? Şu varligi kim yaratti? Dersek; "tabiat" der de... Her varligi tek tek sorsak, yapan tabiat nerde? Varsayimlar, teoriler... Ne gördüm, ne tanirim. Varligini farkettigim, Allah’a inanırım. Bir zi-şuur, ne hücredir, ne de hâdiselerdir. Allah vardır! Allah birdir! Bu hayat bir kaderdir! ... Vakit hayli geçmişti. Çok sigara içmişti. Bir an sessizce durdu. Alnını oğuşturdu Kendi kendine sordu; Okuldan bir arkadaş, Sokulup yavaş yavaş, Bir şey demişti bana. Yüce Kur’an’dan yana. Hep dinden söz ederdi. Elim O’nu iterdi. O demişti bir âyet. Şöyle idi nihâyet: ... "Sen Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir de bak... Bir aksaklık görebilir misin? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir. Fakat göz; Umduğunu bulamayıp; Zelîl ve hakir olarak dönecektir." Aman ya Rabbi! Ne müthiş söz bu böyle!? Fakat gerçekten öyle. Bir meydan okumak ki: Bilimlere, kâşiflere İyilere, kötülere Diplomalı kâfirlere Bizi ifsâd edenlere Hemi çağdaş cahillere Kıyâmete dek tâ ki. Bütün bunlar gösterir ki ahiret de hazırdır. İlk varoluş, ikinciye, perdesi açık sırdır. Hiç mümkün mü hiçe insin şu kâinat, hem de biz? "Biz neciyiz? Nerden geldik? Nereye gidiciyiz?" ** Hiç mümkün mü nevbaharlar, bir gün olup solmasın? Hiç mümkün mü soldu diye, tekrar bahar olmasın? Yüzde bir de ölüm varsa, insan bahse katılmaz. Ahiret bu... Mahvolmaya yazı-tura atılmaz! İnanmışa, cennet de var, cehennem de, af da var Îmansıza, ebediyyen cehennemlik yafta var! ... Evet bunlar gerçekti Birden içini çekti Sigara içecekti. Vazgeçti Biraz da terlemişti Bu ses de ne uzaktan? Mevce mevce geliyor. Allah’u Ekber, Allah’u Ekber. Lâilâhe illallah. Demek olmuştu sabah! Mecit’in hali neydi? Başini öne egdi. O ne o? Aglamak mi? Yoksa mutlu sabah mi? Hayret! Mecit yerinden kalkti, Ve abdest alacakti. Aldi evinden çikti. Hem bayramdi, sabahti. Yürüyordu. Câmiyi görüyordu. Ve neler söylüyordu: Rabbim! Işte geliyorum, mahcûbum ve kederli. Cenneti mi? Düşünmedim; sevgin bana yeterli. Her ne kadar geç kaldiysam elimden tut ne olur. Merhameti Sen yarattin, en çok Sen’den umulur. Altı saat evvel astım, duvarlara afişi Şimdi murâd ediyorum, Sana secde edişi. Şu kalp gözüm seni gördü, başkasıyla bakışmaz Günâhımın hepsini sil, Sana az şey yakışmaz. Senin yolun her ne olsa ölmek bile sezâdır. Kişilerin çizdiği yol, yarın bana ezâdır. Hayatımda olmayışın, o gün bana ateştir. O gün Sen’den başka herkes, sifir tam yüzde beştir! Ifsatçilar yere batsin, dini yanliş tanitmiş Adiniysa gizlemişler, her şey Sana kanitmiş. Canlilari inceledik, her santim ve her milim. Imzani da farketmiştim, fakat ben de câhilim. Ne Güneş’i, ne Kamer’i adına vermediler - Oraya kim koymuş? Dedim; doğa moğa dediler. Adından ziyâde adlar bellettirdi hocalar Sen’den ziyâde sevildi, adı batasıcalar. Yazdıkları; Sen’den uzak mutluluk reçetesi... Dine karşi şu çagdaşlik, özgürlük demek nesi? Kelimeler kazma olmuş, kafalari eşmişler... Bir ahiret bir de Sen’i, nelere değişmişler! İçimdeki boşluğu, asla benimsemedim Sen’i bulmak istemezken, sevmeden edemedim. Ne yapayım? Anladım ki, kırık dökük her yerim, Hazır gözüm yaşarmışken, affediver ey Kerim. Meğer sensiz sahte imiş, her mutluluk be ilim Reçetende öyle demiş, Peygamberim, Sevgilim. Şu halimden haber versen, ya Rab Peygamberime Benim yüzüm tutmuyor da, selâm söyle yerime. Yollarına ekeceğim iman kokulu güller... Ölmemişse hayat bulsun, ifsât olmuş gönüller. Ya Rab benim işim bitti, dinden uzak cepheyle Onlar seni bilmiyorlar, onları da affeyle... * 1mm/20 = 0,05 ** B.Z. *** Kur’an harfleriyle Şehit Namzeti |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:41. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.