![]() |
Aydın Hatipoğlu Şiirleri
Akşam
Ürperen denize kavuşan akşam Ne çok yalnız adam çiziyor ufka Ne çok yalnız adam ne çok kadın ne Yitmiş umutlar gibi bir günü noktalayan Hiç sevinçler göğermez mi bahçelerinde Acı ve hüzün taşıyorlar durmadan Nerde çiçekleri ellerinde nerde inançları Birden geceye bulanıyor saçları Hâlâ gülüşlerini arıyorlar aynalarda Hep ölüm hep karanlık hep korku hep Hep kahır renginde çiziliyor resimleri Yarınsız tedirgin ve yorgun kimileri Şehrin gözlerine yağmurlar doluyor Mor hareli sevecen gözleri ıslak Yılgın bir çocuk ağlıyor için için Sevgi kirleniyor hızla ve küçük özlemler Hiç sevişmeye durmaz mı dal uçları Her şey terk edilmiş bir çölü başlatıyor Hiç baharları patlamaz mı şafakta Tekil delik deşik bir akşam sokakta... Aydın Hatipoğlu |
Al Bu Şiiri Yak
Al Bu Şiiri Yak
Tirse gözlü bir çingene elleri nergis Kuş evleri dar geliyor güvercinlere Yüzünde bıçak yarası dişinde yaldız Çillerini satıyor çocuk elleri Çipil ışık dallarında karga tüneği Köşede küçük ayaklı kızlar kösgeri Ak benekler konuyor kirpiklerine Elinde kırık kopuk sevgilerin gergefi Ört perdeleri açsın çiçeğim vakti bahardır Zincirli hamam kubbesi sütunları mermer Kaş koymuş kaf üstüne simin varak işler Su sızmaz arasından çak camı cama koyver Kan damlamış kar üstüne inci gülüşünden Çöz zemheri aynalara sedef düğmeleri Baş kaldırarak koş çıplak ayak Sen bir yana savrul sevdan bir yana Sarhoş gecenin yollarına yağmur çiselerken Beynim geme gelmez yüreğim dörtnal Uçsun kelebekler daldan dala gün ağarırken Tef vuruyor fır dönerek çalparanı çal Derde dermandır efendim al bu şiiri yak Üç hazan beklet ayazda şerbetlere kat... Aydın Hatipoğlu |
Alaz
Alaz
Hüznün kızıl yaprakları düştü zamana Aktı canlar yangınlardan o kızıllığa Karardı coşkular söndü umutlar Döndü ağır ağır umutsuzluğa Sesler koparıp kanayan şarkılarımdan Göçüp giden kuşlar gitti uzağa Kurumuş dallara takılmış bir uçurtma Düşürür çocuk sevdalarımı tuzağa Sustu solgun bir gül gibi akşam Savaşları soygunları bırakıp küstü çağa Bilmem hangi eller hangi kadehler Kalkar bir uzun sükût gibi yalnızlığa... Aydın Hatipoğlu |
Bahar Şarkısı
Bahar Şarkısı
Bahardır damıtılan Umudun imbiğinden Üveyikler biliyor Dağların eteğinde Gelin gülüşü gibi Ellerin apak Ne kadar yakışıyor Bir bebek sevincine Suyun dibinde çakıl Duru soluğun okşar Eğilmiş de yüzümü Dudaklarım duyuyor Ne incecik gelincik Ne gümrah mor menekşe İçim papatya tarlası... Aydın Hatipoğlu |
Bahardır
Bahardır
Seher yeli Söyle senin bülbüle Bıraksın artık ağlamayı Geceyi yırtıyor nerdeyse şafak Eli kulağında domurların Bahardır Nah işte Tohumu saklayan toprak gibi Yuvaları kuytularda bekliyor Güneş ülkesinin kuşları Sıyırdı mı kılıç kanatlarını Bahardır Sabrın dervişi Koca çınar Gün görmüş gövdesiyle dinelip Tazecik yapraklarını açar yine Bahardır Söyle seher yeli Söyle senin bülbüle Umudun şarkısını söylesin artık Toprağı iten tohumun coşkusudur Gümbür gümbür Sevincin rengine boyayan gökyüzünü Bahardır... Aydın Hatipoğlu |
Bebek
Bebek
Seni bir orman ışığı gibi hatırlıyorum Gölgeli serin kucağına düşüyor yapraklarım Seni dalların karanlığından süzüyorum Irmağın sarmalına direnen kırık bebek Beni savruk bıyığımla hatırla Atıp atıp bağrına bas yalnızlığımı Tenha bir eylül yakamozu gözlerin Yorgunum çalınmışım kırgınım Yine de sevinci savunuyorum Terk ettim silahımı yitirilmiş coşkular gibi Şimdi penceresinde kırmızı sardunyalar açan Beyaz badanalı bir köy evidir sevdam... Aydın Hatipoğlu |
Bilir Zaman
Bilir Zaman
Kara sarı yüzünü Gömer durur anasının memesine / kurumuş Hayat soluk alıp verir / belli belirsiz Çatlak dudaklarında soluk resimler / gibi Durur toprak -Doyumsuzluk değil beyler- Açlık çoğalır durur Çürüyen yalnızlık Ve burgacında çırpındığımız korku Ve umutsuzluk / ve durmadan yaşanan Karabasan Özsuyunda taşır yaralı yarınları Uyur tohum Kanım -mı- kaynar Bir yerlerde gün vurur kıl çadırlar üstüne Topukları toprağı döven bir bebek Yeşerir çığlıkları sevincin Boyanır gökyüzü umut rengine Vurur yürek Yorgun bir kuğunun kanadından Salınarak düşen tüy Düş cemreler gibi ufuklarıma Kim hapis kim ölmüş kim öldürülmüş Kim kaçmış kim susmuş kim susturulmuş Bilir zaman... Aydın Hatipoğlu |
Bu Şiir Hiç Yazılmadı
Bu Şiir Hiç Yazılmadı
Sevdalar yoğurduk ellerimizle Kavgalara uyandık Daha çocuktuk Bencil ve acımasızdı dünya Ak lalelerin ışığı soldu Yıkıldı çalındı kirlendi Acı ve gözyaşıyla sulandı Saksıdaki küskün çiçek Önce balıklarımız öldü Coşkular sevinçler inançlar -Direniyordu hâlâ suların ışıltısı- Sonra arkadaşlarımız Ama umudumuz ölmedi Ey ırmakları ağu akıtan dünya Seni yapraksız ağaçlar adına Dehlizlerde yanan Düşlerini çığlar bölen Depremlere çöplüklere gömülenler adına Ve gökyüzü ve çocuklar ve toprak Kadın çığlıkları ve masum denizler Ve ölü kuşlar adına lanetliyorum... Aydın Hatipoğlu |
Dilleşmek
Dilleşmek
Savrulan saçların gibi savurur Uzak iklimlere sesin sesimi Güneşe koşan yağız çocuklar Dilleri yüzyılları soluklar Neler der toynakları incecik Akıtması apak sevgililer kuytuda Kavgalarda ilençlerde ne derler Duruşu onurlu bir başkaldırış Sekişi kaçınılmaz bir boyun eğiş Sevgileri kardeştir sevgilerimize Sövgüleri sövgülerimize benzer Gelir sıcacık türkülerim Seklavi eşkin yürür dünyaya Toprağın bağrını deler acısı İçinin yorgun denizleri kurumasın Ses verin sesime ses verin dilleşelim Barışın atlasıdır dilimin coğrafyası... Aydın Hatipoğlu |
Dünü Gün
Dünü Gün
Sesimde yalnızlığın tınısı Gözlerim yanıyor uykusuzluktan Suda yağı bitmiş kandil ışığı Uzakta ağlayan çocuk sesleri Dağları deniyorum İsyanın ve hüznün sığınağı Kasvet kesilmiş gökyüzü Dudaklarım çatlamış Usun peşinde yüreğim Elimde kederli eğreltiler Yılkı gölgeleri ufukta Yüzüm solmuş düş bahçesi Yaşamı dölleyen ürperti Kara bulutların izini sürer Bırakıp kuytulara gizini Kırlangıçlar gider Dalından korkular sarkan ağaç Nice acı nice umut nice inanç Bedreddin pir sultan hallaç Mütevekkil asya ve diyarı rum Havada yanık yaprak kokusu Dünya seni tanıyorum... Aydın Hatipoğlu |
Fotoğraf
Fotoğraf
Dallarına türküler sinmiş meşe Döktü yapraklarını döktü hüzünle Ses oldu karıştı toprağa Ses oldu tohum oldu umut oldu Evvel bahar açıldı çiçeklerle Yağmur oldu yağdı seslerimiz Irmak oldu ağdı toprağa Ağdı toprağa tenlerimiz O çiçekler o çimenler Öğrenir mi seherleyin kuzulardan kuşlardan Söyler mi her bahar türkümüzü -Ak kuğular da sökün etmiş yurdumdan- Baş ucunda semah tutmuş turnalar Üzerinde türlü türlü çimenler Papatyalar gelincikler allı yeşilli -Kaç kuzulu ceylan yad avcı geldi- Koca meşe dayamış da başını Orfeusun dizine dalıp gider Çiçekler çimenlere çimenler rüzgârlara Bizim türkülerimizi söyler... Aydın Hatipoğlu |
Göç
Göç
Gidenler gecikmiş günleri götürdüler Birlikte ne kadar yalnız olduklarını Gözleri yanılsamalarla bağlı gelip Görmediklerini göstermeye gittiler Kazılardan sevdalar çıkıyor Kız küpeleri gözyaşı şişeleri Kaç yıldız yılı çalınmış ekmeğimiz Kırık kazma ucu kuytu gizlerimiz Seldik akıyorduk karlı koyaklardan aşıp Ta çini maçinden bahri cedit diyarına Altın fildişi esaret ve miskü amber Suda izi kalmış bir söz bırakıp yarına Açtık ama şehvetli ve dehşetli susuz Sevdik yana yana saçları sürgün güzeli Alazı kavurur kurumuş yaprakları Pıhtılaşır zaman çiçeklenir gülüşünde... Aydın Hatipoğlu |
Gönlüm Yangın Ertesi
Gönlüm Yangın Ertesi
Cemal Süreya için Yine avlusundayız Güvercin göklerinin Mor ayazlar avlusu Günlerden pazartesi Mahmur sevda yorgunu Çıkmıyor sabahlara Ey cinayet vurgunu O dalgın gülümseyiş Masalarda çizilmiş Bir resim terkisinde Söylenmemiş acılar Hiç yaşanmamış gibi Hem tende duymak teni Canı candan saymamak Vermek her isteyene Tabaktaki bozukluk Nerde bardaklar nerde Nerde sevgi pınarı Alazı vurdu geçti Yaktı cemalin narı... Aydın Hatipoğlu |
Gün
Gün
Perdeyi açıverince Üryan bir sabah takılıyor dallara Gümrah gözlerinde çiçekleniyor şafak Mahmur saçları çözülüyor gecenin Çığ düşmüş yapraklara yazılı Rahvan yazgısı yoksulluğun Kınında hüznü taşıyan bir çingene şarkısı Uzuyor tekerlerin tıkırtısında Sevince bulanıyor elin Sokakta kuş seslerini siyaha boyayan çocuk Kapıda gün Hakkını helal et sevgilim... Aydın Hatipoğlu |
Gün Olur
Gün Olur
Gün olur Ölür içindeki kıvılcım Duyarsın yitişin sızısını Kimliksiz bir kız ikiz doğurur Dil yalnızlığı yoğurur Biçimde Kim bilir kim bulur Asker postallarımın izini Alır götürür tarzı nevin vapuru Çocukluğumun firuze denizini Bekler hâlâ salacak iskelesi O sesi Hecelerken geleceğin yangınını Bakarsın deler kuzeyli kadınlar Bu ürkek ülkenin karanlığını Kırık acemi sözcüklerden Anlarsın bir çığlık gibi Sönmüş ateş Çağır sağır kayalardan Üzengisini sürüyen yağız atlıyı Ayaları kan Bak gümüş ışığında yalabir Soluğu tükenmiş tanrısı Umutsuzluğun... Aydın Hatipoğlu |
Hanımeli
Hanımeli
Gün mü uyanıyor Gül mü Yaprağında çiğ tanesi Koklasam Süt mü sızmış balam Gül memelerden Bir bebek gülüverse Okşasam Seher yeli geçer gibi Gelin dalından Dağıtsan saçlarını Uzan/san Bir çin porseleni kadar saydam -Sırçadandır gümüş teni sırçadan- Düşlerin ürperir mi Dokunsam Sanki mermer heykellerde yaşayan Kadim yunan Yakın dursa da Uzak san Bir de pamuk toplarken gör tarlalarda Türküsünü tutturmuş mu sana usuldan -İnci takmış sedef gerdan üstüne- Düşün/sen Pembe bulutlar dağılır yüzünde Ak laleler gibi durur elleri Eğilip su içer gibi çeşmeden Öpsem... Aydın Hatipoğlu |
İpin Ucu
İpin Ucu
Sabahlara yalnızlık gibi çıkıyor Yorgun iklimlerin sürgün alacası Pus sabaha bulanıyor sabah gerinen güle Kurumuş düş yapışkanlığı da cabası Neden öyle kırgın bakıyor resimlerde Camda bir fesleğen hüznü perde arası Pus güne bulanıyor gün kana kan acıya Camda gama boyanmış bir karanfil sevdası Kara kıl çadırlardan dünyaya açılan yaz Balaca bir kuş içinmiş çınarın kocaması Camda kıpkırmızı sardunyanın sevinci Yüzüm umudun bayrağı yüreğim bozgun sonrası... Aydın Hatipoğlu |
Kaçma Dur
Kaçma Dur
Gölgelenir Işıklı gözlüklerin Solgun yıldızlar taşır Gagalarında tutsak kuşlar Ham ervah Bir sarhoş çığlığı gibi Boşlukta sallanır mısraların Kaçırma gövdeni Gelincikler Boynu bükük kalmasın Kırılmasın sevginin heykelleri Ve uzay yıllarında soluklansın Sesi delikanlı coşkularımızın Alıp götürdüğün Sararmış resim Nice zamanların nakışından süzülmüş Hüzünlü bir seferberlik türküsüdür Bir derviş gibi düşün kendini Bir bütünün içinde Sevinçlerin acıların çilelerin içinde Kavgaların umutların sevdaların içinde Kaçma dur Korkularına sarıp sarmaladığın hançer Otuz yıllık merhabamdır... Aydın Hatipoğlu |
Kaf Zal Mim
Kaf Zal Mim
Tutuldu tur ve tuba Güneş ve ay Ve bilcümle kâinat Güya ki kurtulacaktı dünya Onun ellerinde Elleri havva Oysa taştı duvardı kayalar Keskin kılıç sivri mızraktı Kül elenmişti başı Yazısı kara Sevdası bölünmüş Çırılçıplaktı Karnında belli belirsizdi yükü Aktı sıcak yuvasından can Ölümdü kuşatan çepeçevre yaşamı Baktı perdelenmiş kirpiklerinin arasından Elleri aşiret döğmeli kadınlara Kadınlar kürtçe konuşuyorlardı Dilleri telaş telaştı Şaştı o an aklından geçenlere Durdu üryan yalnızlığıyla boşluğa Harami gölgeleri büyüyordu karanlıkta Yangın yerleri çöldü Yüreği hun bağrı delik deşikti Acının eşiğini aştı Yırttı tırnaklarıyla karanlığı Çığlığı çölde çan seslerine karıştı Yarık tabanlarıyla harmanilerini savuran kadınlar Ağıta durdu Kan ve ağu sızıyordu ezgilerinden Kanında tan vuruyordu ağıt seslerine Tutuldu tur ve tuba... Aydın Hatipoğlu |
Kanlıca
Kanlıca
Sen zehir yeşili bir resimsin Kararmış çam ormanlarından Eski izniklere sıçramış acı Ellerinde pürüzsüz beykoz izleri Sen serin bir çizgisin Uçuk denizlerin zemherisinde Çeşmibülbül burgacında yükselip Umuda huruç eden selçuki derviş Sen zor bir küheylansın Özgür ırmaklar akar soluğunda Bakar mermer merdivenli tapınaklarda Donmuş gülümseyişiyle meryem Sen bir masalsın düş kuşaklarında Yasak sevdalar yazan elyazmaları Hirada inzal olan büyü ve cinsellik Gün görmemiş bir köy kızısın belki de ilk... Aydın Hatipoğlu |
Kara
Kara
Kara Kara/nlık Çözülüyor tel tel İpek bir şalın dalgalarında Parlayıp sönen yıldızlar Yansıyor laciverde Kara Kara/nlık Bir keman akıyor ırmakta Kadife gözleri kara sürmeli Bir çingene kızı bakıyor Uzayan kıvrılan savrulan Yılan dilli alevlerin ardından Kara Kara/nlık ışıyor Geceye ay vuruyor Irmağa gün Dökülüyor büklüm büklüm Ak yuvarlak yamaçlardan Kırk örük kırk ibrişim Şavkıyor şafak Dağlanıyor ellerim... Aydın Hatipoğlu |
Kariye
Kariye
Teninde doğum fırtınaları Gölgesi durgun suda uyuyor ulu çınar Uzak umutlar süzülüyor usundan Prizmasından tarih geçiyor Gün güle değiyor hüznünün gergefinde Gamdan örülmüş bir tülün ardında elin Süt ve gümüş sim ve ipek Tutuşuyor özlemin penceresinde Bin yıl ötelerden bakıyormuş gibisin Altın demir ve kobalt pırıltısıyla Derin lacivert bir göğe yükseliyor Sunakları ellerinde binlerce esin Bak bu sensin billur ışığı sesin Bu senin giysilerin kıvrımlarıyla susan Sanki biz kariyede bir mozaik bahçesiyiz Buhurdan ve şamdan ve tütsü ve ayin olan... Aydın Hatipoğlu |
Kavruk
Kavruk
Öyle uzak ki susuşun Isıtmıyor saydam sokakların cumbalarından sarkan Acılı sonbaharı Hangi boşluğu dolduruyor çığlık çığlığa Bir karabasan uçurumunda yüzünün duru giziyle çizilen hüzün Bastırılmış korkuların alanları doldurduğu Uzun sürmüş karanlıklarda çoğalan Çocuksu gözlerdeki ışık Yalnızlığın saçlarından derin kuyulara Göz yaşları gibi dolan umutsuzluk Ve kavruk bir gül çoğalıyor... Aydın Hatipoğlu |
Kedi
Kedi
Usulca okşuyor sesi sabahı Güne ulanan bebek uykusu İğdiş sevinçlere hazırlanıyor Usulca geriniyor düş günlerine Eşkiya doğası çiziyor sınırları Sağıyor sevginin memelerini Usulca sofalara sızıyor korkusu Özgürlüğü bilmiyor kuşatılmış Kıyısında hiç yaşamadığı sevda Müstevli ordulardan arta kalmış nefer Yalnız ve içedönük kimi zaman da Usulca çıkıvermiş mısır tarihinden... Aydın Hatipoğlu |
Kırgın
Kırgın
Tam güle uyanıyordum Kent büyüdü Sen sabahı soluyordun dünya güzeli Taş kapılardan geçtik serin avlulardan Yaprak örttü gülüşünü ay dürüldü Gözleri bağlı dönüyordu bostan dolabı Tenha sulardı yürüyen Ab ve hayat Tohum toprağı zorluyordu Köz ateşi Gül yangını en firaklı menevişi Elimde bir avuç kül Meğer kuş büyütmüş koynunda seher Tam güle uyanıyordum Küstümsuyu hilâl oldu eridi Ormanın elleri vardı tırnakları gül Kan kuşandı dal güne ulandı Onmaz umut kırgını gülüşüne Şarkılarla yürüdüğüm ıssız patika Serçeler üveyikler sürüngen sesim Ay uluyor aynası gizemlere gömülü Ve şaşıyor çocuk ay yürüdükçe Gün içinde taşıyor sürgününü Yum gözlerini güzelim sür gününü Güz trenleri işte hüzne tarihçe Tam güle uyanıyordum ellerim cam kırığı Seher mi vurdu seni ninni bebeğim ninni Al beni apar beni erguvan yağmurlara... Aydın Hatipoğlu |
Koza
Koza
Orda duruyor orda Uzatsam ellerimi Sarınmış sarılara Bal peteği saydamı Orda bir erimlik yer Billurdan bebek teni Ben ne ceylanlar gördüm Ürkek mahzun bakışlı İşte orda duruyor Dişi bir tay toynağı Duru sulara vurmuş Sabahın ışıltısı Yüreğine değiyor Şiirin tül kanadı Buluta uçuyor kuş Bulut dala konuyor Dokunsam beyaz bir tüy Okşasam düş oluyor Sonra serin saçaklar Kırılmış bahar dalı Karanlığa çarpıyor Çırpınan çılgınlığım İşte burda burada Uzatsan ellerini... Aydın Hatipoğlu |
Levni
Levni
Her şeyin bir rengi vardır bilirsiniz Özgürlüğün rengini bilir misiniz ya umudun Korkuya boyanmasın yüzünüz Bulaşmasın yılgınlığın karası üstünüze Sevincin rengini hatırlayın bir Hatırlayın çocukluğun şeker pembesini Delikanlı günlerin nar çiçeğini Hayata ışındığımız turuncuyu ve şehveti Sonra kızılın hüzne karıştığı yer Şimdi uzak bir ülkedir nefti hiç gidilmeyen Sarı sarhoştur daima ve yılgındır hep Durmadan tükenmenin şarkısını söyler Eski bir sevda yaşar limonküfünde İncecik bir sızı yayılır damarlara Sessizce sezersiniz haki ölümün rengidir Hüznün rengini biliriz zulmün rengini Kahrın rengini biliriz adımız gibi Adımız gibi biliriz inancın rengini... Aydın Hatipoğlu |
Masal Mavisi
Masal Mavisi
Kalabalık kıpırtılar içinde Gizli saklı karanlıklar içinde Koparılmış bir gül yaprağı gibi Yüreciği titremeler içinde Sonsuzluğun sınırında duruyor Çiçekler takınmış reyhan kokunmuş Hayatın devingen beşiğinde uyur gibi Gülücüğü ışıltılar içinde Akşamın hançeri hüzne boyanmış Acımasız rahim sevecen mezar Ölüme bir nokta düşürmek için Bağrında inciler duruyor gibi... Aydın Hatipoğlu |
Mevsim Hazan - Dilde Hüzün
Mevsim Hazan - Dilde Hüzün
Günün soluğu balkon Engin mavi çiçekler Sararmış göğün yüzü Kırlangıçlar tavafta Son bulutlar da aktı Soğudu işte güneş Boşluğa düştü sesi Yorgun çıngırakların Özgürlüğün arabası sırçadan Koşar dörtnal zayıf atı Korkusunu kırbaçlarken Sürücüsü durmadan Gün bitti mevsim hazan yapraklar Taze ceviz satar surda bir şopar Ey yazıcı uyuma ateş altında dünya Kan ağlar yüreğin gece sabaha değin İnsanlar ne yapar ya çocuklar ya kadınlar Gün bitti mevsim hazan dilde hüzün... Aydın Hatipoğlu |
Nevruz ve Eros
Nevruz ve Eros
Duman sarmış dereleri Geceye direnir bülbül Alnında dağ otlarının kokusu Dudağı bağ bozumu Dili bal Tül tül olmuş bulutların ardında Buğulu koyaklar kıraç tepeler Sıcacık coşkusunu yineler Seher vakti seken keklik Orda kal Issızlık canda can uykudadır İncecik bir dokunuş bir nefes Bahar inmiş dala yuvasında kuş Çözülmüş dağların karı Gülü lâl... Aydın Hatipoğlu |
Nisan
Nisan
Suların uzak denizlere vardığı yerde Uçsuz zamanlar çiçeği Lanetli zakkum Sağıyor yitirilmiş maviyi ıtırlardan Yüzüm bulutlara boyanıyor Ey çocuk aklım Savruk bir yağmur sonrası İçe kapanış Duyarsızlığı sürüyor üstümüze Sekerek bir küfürden geçiyor pırıltısı Ne yağmur duyuyor sesi Ne pencereler Her şey yarım yamalak Yarım yamalak sevi Bir kadın köpeğini salıyor özgürlüğe Koşup bütün zamanlara sığıyor sevincini Gizemli perdeler sarmalıyor evi Tanığımdır yaşlı çam Sarmaşık sömürgesi Hayatı savunan nefesin nefesimde Bir sese nişanlıyorum solgun bir sesi Yalnızlık bakıyor aynadaki resimde... Aydın Hatipoğlu |
Nuri İyem'in Kadınları
Nuri İyem'in Kadınları
Sarı sarmış başına Oyaları belirsiz Karanlığa bulanan yüzünde izi Acılar ırmağında çimmiş hasreti Bir gözü yalnızlık bir gözü umut Güneşe durmuş gülüşü Pembe urba yad zamanlardan kalma Güz çiçekleri gibi bakar hüzn ile İkinci kız doğuranda anası Al bastı dedilerdi başında al kurdele Kıştı kızıl şerbet içemedi Yemenisi sallanıyor rüzgârda Uzatmış da ellerini bulutlara tutunur Yüzü kavruk içi yangın başı kül Kuşağına kuş işlemiş kızlığında muştuluk Gün yüzü görmeden yanmış güneşte Üç kadın birbirine bakıyor Biri ergen biri avrat biri dul Yazması kara işlemesi pul Gözleri haktan sürmeli kaşları rastık Mavi bağlayanı iki canlı bir gelin Ak güvercin pus eyliyor elinde Ak örtüsü gölge etmiş yüzüne Kim görecek ellerini durur hüzn ile... Aydın Hatipoğlu |
Park
Park
Avare ağaçlar ülkesinde Sağır duyarlıklar ırgalanıyor -Sağır duyarlıklar avare ağaçlar ülkesinde- İhtiyar bir güneş yıkanıyor kendi aydınlığında -Yıkanıyor yar- Gizli hapisanecisi zamanın Yorgun kadınlar denizinde Ebruli akşamları taşıyor iyonyalı gemiciler Ambarlarında yıllanmış hüzün Gamdan ve kandan dokunmuş yelkenleri Yorgun kadınlar denizinin gemicileri Çaparısında boncuk gibi sevdalar dizili -Sevdalar dizili yar- Kahır yüzlü bilge balıkçılar Hırsız gecenin sundurmasında Bir yalnızlık gibi ay Mağrur ateşçiçeklerinden saklıyor sakallarını Hülyalı bir sehere -Hülyalı bir sehere yar- Bırakıyor sarhoşluğunu Mor salkımlar sallanıyor rüzgârda Mor çiçekli mor gülüşlü dul analı çocuklar Bir pamuk şekercisi Suskusunu boyuyor -Suskusunu gülüm boyuyor yar- Bir çocuğun kaçıp giden balonu Göğün laciverde dönen derinliğinde Yılgınlığın kıyısında hüzne yoldaş oluyor -Hüzne yoldaş oluyor yar- Bir çocuğun balonu Eskimiş korkular kanırtıyor geceyi Emekli bir deniz soluk soluğa -Çırpınıyor gülüm çırpınıyor yar- Tükenirken delikanlı zamanlar Aynı kandan türküler yankılanıyor uzak -Aynı kandan türküler aynı kandan ah- Umutsuzluk yasak... Aydın Hatipoğlu |
Susku
Susku
Sis susuyor Dallarına şeytan uçurtması takılan ağaç Örtüyor sisin sessizliğini Hüzünlerle ıslanan uzun bir es Sürüklenen bir kuş ölüsü kaldırımda Kadın susuyor Sabah Gün suskuya bulanıyor Tek başına karşılıyor kurumuş bir hayatı Ah o çocuk ağlaması dolduruyor sokağı İhanet -bir de sevda- susmuyor İyi ki susmuyor iyi ki İyi ki tırmalıyor kanatıyor parçalıyor Karanlık susuyor Ölüme ulanan kızıl sarmaşıklar Dallarına seytan uçurtması takılan ağaç Bir de ağlayan çocuk Durgun sulara sarkıtıyor yalnızlığımı Kör kuyulara Susku yürüyor kente... Aydın Hatipoğlu |
Suskun
Suskun
Kayık yüzdürüyor çocuklar Çamur gölünde Kâğıttan kayıklar Mutluluk rüzgârlarını doldurup Yelken açıyorlar özgürlüğe Islanıncaya dek Kısacık bir suskunluk Islaklığın peşi sıra Sonra yeni bir kayık Bir kayık daha Çamur gölü yutuyor durmadan Umudun küçük teknelerini Ardından upuzun bir suskunluk Ağlamayı unutmuş çocuklar Alışık... Aydın Hatipoğlu |
Sürgünüm Yalnızlığa
Sürgünüm Yalnızlığa
Karanlıktan korkan çocuk Boğulmuş çığlıklara koşuyor Boş tenekeler takılıyor ayaklarıma Soluğumu tıkıyor sokaklardan akan çiğfe Bir papatya beyazı çiğneniyor Kirli agorasında başkentin (Ve ormanlar yanıyor) Haramiler tanrı tacirleri bezirgânlar Ölüm alıp ölüm satan/lar Bir bebek gülücüğünü pazarlıyorlar haraç mezat (Ve ne kadar soylu şey varsa insana ait) Faili meçhul bir kayıptır yüreğim Dar kapılarda sıkışan tuzaklara açılan coşku (Ve camları kıran bahar ) Ciğerhun anaların bağrında Yırtık fotoğraflar gibi kanayan yurdum (Yalnızlığa sürgünüm) Aydın Hatipoğlu |
Tan Ağartısı
Tan Ağartısı
Uyuyorsun uyuyor su Ten sesinle ağarıyor sesim Dal dala yaprak yaprağa değiyor Ürperiyor nefesim incecik nefesinle Diken gülü gül dikeni sınıyor Semaha duruyor canlar yavaştan Rüzgârla yarışan kuşlar dönüyor Bir kedi bakıyor kuşkulu kuytulardan Düm tek vuruyor tef ve kudüm avlusu taştan Ten yanıyor tin yanıyor tennenni tenenen Can ve nefes ten ve kafes ney yanıyor aşktan Eriyen ruhlarımızdır lavlar gibi akan Ve kavuran hüznün doyumsuz gülünü Sevdanın ağır vadilerinde korlar gibi her an... Aydın Hatipoğlu |
Uzun Hava
Uzun Hava
Dağların şarkısını söylüyorum Günlerden sabah Ülkelerden yalnızlık Elimde acemi bir karanfil Sıcak özlemlere bastırıyorum Ölümün ikindisine uçuşan güvercinler Tutuşturuyor çobançiçeği sevdalarını Saçların şarap kokuyor ellerim tütün Avuç avuç alıç topluyor karanlık gözlerin Sessiz suskun yorgun Bu kimin duvarları bu kimin Penceresiz ışıksız soluksuz Bu bağrımıza çöken çeki taşı Bu balçık karası bu korku bu bizi ezen Ben bu dilin oğluyum bu köylü dilin Toprağın üstüne oturmuşum Hayat deli yağmurlarda taşkın sularda Yıkımlarda yeşeriyor gibi Sırtımı bir ağaca dayıyorum Ağaç kıpır kıpır toprak coşkulu Ben hüzünlü bir şarkı söylüyorum Hüzünlü... Aydın Hatipoğlu |
Üsküdar
Üsküdar
Ak libasına sarınmış lacivert akşam Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam Dingin gülüşünün derinliğinde Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı Ahşabına zamanı sindiren yalı Yakamoz titreşiminde karar kılan Hüznü hüzzamda vuran bir ses aramalı Eski ormanların yetim dalları yaban Tutuşmuş bir nefes huruç ediyor Yankılanan ezgisi takılıyor ağlara Su sesi saydamlığında bir bakıştır o an... Aydın Hatipoğlu |
Ve
Ve
Haydi tut ellerimi sıcacık yürüyelim Bulanık bir sonbaharı saçlarına sindirerek Eski coşkular yoldaşı çınar gölgelerine Bastırılmış tutkuların deprem kuşaklarına Hırslı çocukların yürüdüğü sokaklara Al kurumuş yapraklar gibi sakla bu hüznü Ölümle oynayan çocuklardık daha Alaca gömleklerimiz sızıyordu tenhalara İşte yine pencereden atılmış İntihar süsü verilmiş bembeyaz bir yüz Bir kadının sevdasını bıçaklıyor güz Herkes dulbaşına kalıyor Çiçekler çürüyor Çürüyor solgun dostluklar Bir nabız vuruşu duyulsun tut Ölü kentin aylak karıncaları saklasın suskusunu Devinsin sarhoş yosunlar durmadan Edilgen kaygıların burgacını tırmanalım Tutunalım karanlık dallarına selvilerin Kimselerin duymadığı çığlıklarımız Ulansın birbirine Tut ellerimi sıcacık tut... Aydın Hatipoğlu |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:53. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.