![]() |
Kara
Kara
Kara Kara/nlık Çözülüyor tel tel İpek bir şalın dalgalarında Parlayıp sönen yıldızlar Yansıyor laciverde Kara Kara/nlık Bir keman akıyor ırmakta Kadife gözleri kara sürmeli Bir çingene kızı bakıyor Uzayan kıvrılan savrulan Yılan dilli alevlerin ardından Kara Kara/nlık ışıyor Geceye ay vuruyor Irmağa gün Dökülüyor büklüm büklüm Ak yuvarlak yamaçlardan Kırk örük kırk ibrişim Şavkıyor şafak Dağlanıyor ellerim... Aydın Hatipoğlu |
Kariye
Kariye
Teninde doğum fırtınaları Gölgesi durgun suda uyuyor ulu çınar Uzak umutlar süzülüyor usundan Prizmasından tarih geçiyor Gün güle değiyor hüznünün gergefinde Gamdan örülmüş bir tülün ardında elin Süt ve gümüş sim ve ipek Tutuşuyor özlemin penceresinde Bin yıl ötelerden bakıyormuş gibisin Altın demir ve kobalt pırıltısıyla Derin lacivert bir göğe yükseliyor Sunakları ellerinde binlerce esin Bak bu sensin billur ışığı sesin Bu senin giysilerin kıvrımlarıyla susan Sanki biz kariyede bir mozaik bahçesiyiz Buhurdan ve şamdan ve tütsü ve ayin olan... Aydın Hatipoğlu |
Kavruk
Kavruk
Öyle uzak ki susuşun Isıtmıyor saydam sokakların cumbalarından sarkan Acılı sonbaharı Hangi boşluğu dolduruyor çığlık çığlığa Bir karabasan uçurumunda yüzünün duru giziyle çizilen hüzün Bastırılmış korkuların alanları doldurduğu Uzun sürmüş karanlıklarda çoğalan Çocuksu gözlerdeki ışık Yalnızlığın saçlarından derin kuyulara Göz yaşları gibi dolan umutsuzluk Ve kavruk bir gül çoğalıyor... Aydın Hatipoğlu |
Kedi
Kedi
Usulca okşuyor sesi sabahı Güne ulanan bebek uykusu İğdiş sevinçlere hazırlanıyor Usulca geriniyor düş günlerine Eşkiya doğası çiziyor sınırları Sağıyor sevginin memelerini Usulca sofalara sızıyor korkusu Özgürlüğü bilmiyor kuşatılmış Kıyısında hiç yaşamadığı sevda Müstevli ordulardan arta kalmış nefer Yalnız ve içedönük kimi zaman da Usulca çıkıvermiş mısır tarihinden... Aydın Hatipoğlu |
Kırgın
Kırgın
Tam güle uyanıyordum Kent büyüdü Sen sabahı soluyordun dünya güzeli Taş kapılardan geçtik serin avlulardan Yaprak örttü gülüşünü ay dürüldü Gözleri bağlı dönüyordu bostan dolabı Tenha sulardı yürüyen Ab ve hayat Tohum toprağı zorluyordu Köz ateşi Gül yangını en firaklı menevişi Elimde bir avuç kül Meğer kuş büyütmüş koynunda seher Tam güle uyanıyordum Küstümsuyu hilâl oldu eridi Ormanın elleri vardı tırnakları gül Kan kuşandı dal güne ulandı Onmaz umut kırgını gülüşüne Şarkılarla yürüdüğüm ıssız patika Serçeler üveyikler sürüngen sesim Ay uluyor aynası gizemlere gömülü Ve şaşıyor çocuk ay yürüdükçe Gün içinde taşıyor sürgününü Yum gözlerini güzelim sür gününü Güz trenleri işte hüzne tarihçe Tam güle uyanıyordum ellerim cam kırığı Seher mi vurdu seni ninni bebeğim ninni Al beni apar beni erguvan yağmurlara... Aydın Hatipoğlu |
Koza
Koza
Orda duruyor orda Uzatsam ellerimi Sarınmış sarılara Bal peteği saydamı Orda bir erimlik yer Billurdan bebek teni Ben ne ceylanlar gördüm Ürkek mahzun bakışlı İşte orda duruyor Dişi bir tay toynağı Duru sulara vurmuş Sabahın ışıltısı Yüreğine değiyor Şiirin tül kanadı Buluta uçuyor kuş Bulut dala konuyor Dokunsam beyaz bir tüy Okşasam düş oluyor Sonra serin saçaklar Kırılmış bahar dalı Karanlığa çarpıyor Çırpınan çılgınlığım İşte burda burada Uzatsan ellerini... Aydın Hatipoğlu |
Levni
Levni
Her şeyin bir rengi vardır bilirsiniz Özgürlüğün rengini bilir misiniz ya umudun Korkuya boyanmasın yüzünüz Bulaşmasın yılgınlığın karası üstünüze Sevincin rengini hatırlayın bir Hatırlayın çocukluğun şeker pembesini Delikanlı günlerin nar çiçeğini Hayata ışındığımız turuncuyu ve şehveti Sonra kızılın hüzne karıştığı yer Şimdi uzak bir ülkedir nefti hiç gidilmeyen Sarı sarhoştur daima ve yılgındır hep Durmadan tükenmenin şarkısını söyler Eski bir sevda yaşar limonküfünde İncecik bir sızı yayılır damarlara Sessizce sezersiniz haki ölümün rengidir Hüznün rengini biliriz zulmün rengini Kahrın rengini biliriz adımız gibi Adımız gibi biliriz inancın rengini... Aydın Hatipoğlu |
Masal Mavisi
Masal Mavisi
Kalabalık kıpırtılar içinde Gizli saklı karanlıklar içinde Koparılmış bir gül yaprağı gibi Yüreciği titremeler içinde Sonsuzluğun sınırında duruyor Çiçekler takınmış reyhan kokunmuş Hayatın devingen beşiğinde uyur gibi Gülücüğü ışıltılar içinde Akşamın hançeri hüzne boyanmış Acımasız rahim sevecen mezar Ölüme bir nokta düşürmek için Bağrında inciler duruyor gibi... Aydın Hatipoğlu |
Mevsim Hazan - Dilde Hüzün
Mevsim Hazan - Dilde Hüzün
Günün soluğu balkon Engin mavi çiçekler Sararmış göğün yüzü Kırlangıçlar tavafta Son bulutlar da aktı Soğudu işte güneş Boşluğa düştü sesi Yorgun çıngırakların Özgürlüğün arabası sırçadan Koşar dörtnal zayıf atı Korkusunu kırbaçlarken Sürücüsü durmadan Gün bitti mevsim hazan yapraklar Taze ceviz satar surda bir şopar Ey yazıcı uyuma ateş altında dünya Kan ağlar yüreğin gece sabaha değin İnsanlar ne yapar ya çocuklar ya kadınlar Gün bitti mevsim hazan dilde hüzün... Aydın Hatipoğlu |
Nevruz ve Eros
Nevruz ve Eros
Duman sarmış dereleri Geceye direnir bülbül Alnında dağ otlarının kokusu Dudağı bağ bozumu Dili bal Tül tül olmuş bulutların ardında Buğulu koyaklar kıraç tepeler Sıcacık coşkusunu yineler Seher vakti seken keklik Orda kal Issızlık canda can uykudadır İncecik bir dokunuş bir nefes Bahar inmiş dala yuvasında kuş Çözülmüş dağların karı Gülü lâl... Aydın Hatipoğlu |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:53. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.