![]() |
Attila İlhan Şiirleri
Adım Sonbahar
Nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır. Oysa ben aksam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar. (Ayrılık Sevdaya Dâhil,1993) Attila İLHAN |
Adımla Nasıl Berabersem
Adımla Nasıl Berabersem
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların Bir dakika bile Çıkmıyorsun aklımdan Koşar gibi yürüyüşün Karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların Uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın Karanlık boşluklarında akıp giderken zaman Adımla nasil berabersem öylece beraberiz Seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye Gönlümüz mutluluga inanmış olmanın gururuyla rahat Koltugumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz Ve sonra her zaman her ölümüyle Aynı şartlar altında kısmet olmıyan Gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların Sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın. Attila İLHAN |
Ağır Kan Kaybı
Ağır Kan Kaybı
Biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk Köy köy, bucak bucak, memleket memleket Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku Buzlu mehtap, alçakça kesmişti yolumuzu Bütün kapılardan açıkça kovulmuştuk Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku Kestiremedik ne yaptığımızı, kim olduğumuzu Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk Köy köy, bucak bucak, memleket memleket Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku Ne kadar korkmuştuk, elimizden tutmadılar Doğrudur kendi içimizde daraldığımız Kim neyi savundu bilinmez, nereye kadar Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet Başka bir yalnızlıkta boğulduk havasızlıktan Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk Köy köy, bucak bucak, memleket memleket Ne solculuğumuz solculuktu, ne sağcılığımız Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar Kimse bizi sevmedi Ağır kan kaybıyız Attila İLHAN |
Ağustos Çıkmazı
Ağustos Çıkmazı
Beni koyup koyup gitme, n'olursun Durdugun yerde dur Kendini martilarla bir tutma Senin kanatlarin yok Dusersin yorulursun Beni koyup koyup gitme, n'olursun Bir deniz kiyisinda otur Gemiler sensiz gitsin birak Herkes gibi yasasana sen Isine gucune baksana Evlenirsin, cocugun olur Beni koyup koyup gitme, n'olursun Attila İLHAN |
An Gelir
An Gelir An gelir Paldır küldür yıkılır bulutlar Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet O eski heyecan ölür An gelir biter muhabbet Çalgılar susar heves kalmaz Şatârâbân ölür. Şarabın gazabından kork Çünkü fena kırmızıdır Kan tutar / tutan ölür Sokaklar kuşatılmış Karakollar taranır Yağmurda bir militan ölü. An gelir Ömrünün hırsızıdır Her ölen pişman ölür Hep yanlış anlaşılmıştır Hayalleri yasaklanmış An gelir şimşek yalar Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını Direkler çatırdar yalnızlıktan Sehpada pir sultan ölür. Son umut kırılmıştır Kaf dağı'nın ardındaki Ne selam artık ne sabah Kimseler bilmez nerdeler Namlı masal sevdalıları Evvel zaman içinde Kalbur saman ölür Kubbelerde uğuldar bâkî Çeşmelerden akar Sinan An gelir -lâ ilâhe illallah- Kanunî Süleyman ölür. Görünmez bir mezarlıktır zaman Şairler dolaşır saf saf Tenhalarında şiir söyleyerek Kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek- Saatli bir bombadır patlar An gelir Attilâ ilhan ölür. Attila İLHAN |
Aysel Git Başımdan
Aysel Git Başımdan
Aysel git başımdan ben sana göre değilim Ölümüm birden olacak seziyorum Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Aysel git başımdan istemiyorum Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün Dağıtır gecelerim sarışınlığını Uykularımı uyusan nasıl korkarsın Hiçbir dakikamı yaşayamazsın Aysel git başımdan ben sana göre değilim Benim için kirletme aydınlığını Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Islığımı denesen hemen düşürürsün Gözlerim hızlandırır tenhalığını Yanlış şehirlere götürür trenlerim Ya ölmek ustalığını kazanırsın Ya korku biriktirmek yetisini Acılarım iyice bol gelir sana Sevincim bir türlü tutmaz sevincini Aysel git başımdan ben sana göre değilim Ümitsizliğimi olsun anlasana Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Sevindiğim anda sen üzülürsün Sonbahar uğultusu duymamışsın ki İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş Uzak yalnızlık limanlarına Aykırı bir yolcuyum dünya geniş Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş Sakın başka bir şey getirme aklına Aysel git başımdan ben sana göre değilim Ölümüm birden olacak seziyorum Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim Aysel git başımdan seni seviyorum Attila İLHAN |
Ben Artık Küsüm
Ben Artık Küsüm Beni de kırdılar içimde kırdılar Karanlık camlardan sular akıyordu Şimşekli bir boşlukta saat vurdu Beni de kırdılar belki yalnızdılar Belki onların da çocukluğu yoktu Bütün şarkılara kapalıydılar Bir genç kız değmemişti saçlarına. Beni de kırdılar ben artık küsüm Yağmurları yağmıyor ağaçlarıma Sularından içmiyorum susadım ama Beni de kırdılar soğuk bir ölüm Çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma Oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm Bütün şarkılara kapalıydılar. Attila İLHAN |
Ben Sana Mecburum
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum, sen yoksun! Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlarda bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum, sen yoksun! Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor. Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin... Attila İLHAN |
Beni Ararsan
Beni Ararsan
Bir gün hatırlayıpta beni ararsan Susuz bıraktığın çöllerdeyim ben Aklına gelirde eve uğrarsan Bilki artık yokum,ellerdeyim ben... Pencere önünde gözyaşı yuttum Gönlümü hep geli diye avuttum Acıyla öfkeyle sımsıkı tuttum Koparıp yırttığım tüllerdeyim ben... Gündüz güneşimdin geceler ayım Şimdi kapkaranlık bir kuyudayım Yokmuş zere kadar kalbinde payım Bilmezsin ne hazin halerdeyim ben Kapanmaz bilirim aşk yaraları Bıraktım sana tüm hatıraları Paket paket içtim sigaraları Etrafa savrulmuş küllerdeyim ben... Çok geç anladımki her şey bir yalan Mutlu bir kaç gündü geride kalan Sana getirmiştim bakta oyalan Vazodaki solmuş güllerdeyim ben Attila İLHAN |
Böyle Bir Sevmek
Böyle Bir Sevmek
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir Azıcık okşasam sanki çocuktular Bıraksam korkudan gözleri sislenir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir. Hayır sanmayın ki beni unuttular Hala arasıra mektupları gelir Gerçek değildiler birer umuttular Eski bir şarkğ belki bir şiir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir. Yalnızlıklarımda elimden tuttular Uzak fısıltıları içimi ürpertir Sanki gökyüzünde bir buluttular Nereye kayboldular şimdi kimbilir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir. Attila İLHAN |
Elde var hüzün
Elde var hüzün
Söyleşir Evvelce biz bu tenhalarda Ziyade gülüşürdük Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler Zamanlar değişti Ayrılık girdi araya Hicrana düştük bugün Ah nerde gençliğimiz Sahilde savruluşları başıboş dalgaların Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller Elde var hüzün O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması Sırılsıklam âşık incesaz Kadehlerin mehtaba kaldırılması Adeta düğün Hayat zamanda iz bırakmaz Bir boşluğa düşersin bir boşluktan Birikip yeniden sıçramak için Elde var hüzün Attila İLHAN |
Elimden Gelen Bu
Elimden Gelen Bu
Elimden gelen bu ben iki kişiyim Çoğalmak neyse ne azalmak zor Birisi seni her an bırakıp gittiğim Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim Gözlerine kirli bir bulut getirdim Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor. Elimden gelen bu ben iki kişiyim Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o Bir yerin üşüse onun sıcaklığı. Öbürü en içten çağrını işitmiyor Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o Bakışları kıyısız deniz uzaklığı. Elimden gelen bu ben iki kişiyim İkisi birden çıkmaya uğraşıyor Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim Birisi yeni baştan serüvene başlamış Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor Çoğalmak neyse ne azalmak zor. Attila İLHAN |
Geç Kalmış Ölü
Geç Kalmış Ölü
Korkacak bir şey yok hesap tamam Sıram geldi mi hatta güleceğim Kendimi hazırladım biliyorum Önce Turgut arkasından Ömer haybo Daha sonra varujan sonra nureddin Sonra ben değilsem demokrat toni Sonra o değilse mutlaka benim Kendimi hazırladım biliyorum Aysel'in gölgesine saklandım Hep susamışım su içiyorum. Attila İLHAN |
Güz Söylenceleri
Güz Söylenceleri
Nedir bu yüzyıldır karanlık bakışlarını görürüm ayin Başımı çevirip duyarım kokusunu bir güz günü korkulu Sabahın serinliğini taşır derin duyguların Pınar tadında duru çimen kokan Yaşlı ağaçlarda salınır gizemli ışınları Omega'nin Nedir bu onulmaz bir yara gibi yüzün Bırakırım artık ne olursa olsun Köprülerin orada çökmüş toprak mi Yoksa yiten deniz mi içimizde uğuldayan Ağzın mayıs ağzı Kuskundur gövden, ama Bir zamanlar gülde gözükmüştü tanrı Nice güller böyle gövdenden yaprak dökerken Nedir bu kuskun kısır toprak Üstünde bin bir dansı onaylamayan rüzgar Uçup giden yaz içindir Dokunmayın ayin tenine Yanar parmak uçlarınız, teniniz sonra Nedir bu yüzün uzak yasam taraçalarında Attila İLHAN |
İki Yüzlü Melekler
İki Yüzlü Melekler
Sayende sayeban olduk İstanbul şehri Sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk Yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda Ve yaktı perişan eyledi sine-i sad-paremizi Saplanıp hançer misali bir hilal Sokaklar serseri biz serseri Yüksek kaldırım’da. Bir Cezayir şarkısını dile getirdi plaklar Cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir Sinemalar nerdeyse boşalacaklar. Vay anam vay Sen ne dersin İstanbul Sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin Kimin gücü yeterse kahretsin pazarlığı Sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan Yol üstünde bir şehvet çarşısı tıklım tıklım Yol üstünde sevda pazarlığı aşk pazarlığı Kurtulmadık gitti bu denlü kepaze hayattan. Hep böyle gecelerin koynunda yaşadık Geceler serseri biz serseri. Karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz Gözlerimiz hasta gözleri ellerimiz hasta elleri Kırılmış kavala dönmüşüz. Sen söyle serseriler kıralı İstanbul Sen söyle iki gözüm Hangi merhem çaredir şu bizim yaramıza Yel üfürdü su götürdü gençliğimizi Elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık Meydanlar serseri biz serseri Sağımız sefalet solumuz ölüm İşte geldik gidiyoruz Kahrolasın Kahrolasın İstanbul şehri. Attila İLHAN |
Issızlığın Çığlığı
Issızlığın Çığlığı Cam ipliğinden sıkı dokunmuştur Kristal vitrindeki bu loş kadın Soğuk tenhalığında kaşları alnının İnce bir hayretle sanki donmuştur Yansımaları sokağa vurmuştur Kafasındaki müstehcen dazlaklığın Sedef boşluğunda aralık ağzının Sevişmelere çağrısı korkunçtur. Taşralı bir 'köpek' buna tutulmuştur Simsiyah bir ünlem önünde camların Her gece jiletle kazıyamadığın Kaç kere kaçırmayı filan kurmuştur Çünkü kadınlar gözünü korkutmuştur Kraliçesi budur yalnızlığın Ürettiği nilüfer iç bataklığının Cansız olmasından neler ummuştur. Issızlık çığlığını şehirde unutmuştur. Attila İLHAN |
İstanbul Ağrısı
İstanbul Ağrısı
Kanatları parça parça bu ağustos geceleri Yıldızlar kaynarken Şangır sungur ayaklarımın dibine dökülen Sen Eğer yine İstanbul'san Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim Pancak pancak şiirler tüküreceğim Demek yine ben Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları Mavi asfaltlara çokmuş Diz bağlıyor Eğer sen yine İstanbul'san Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp Ağlayan Sen eğer yine İstanbul'san Aldanmıyorsam Yakaları karanfilli ****ler eğer beni aldatmıyorsa Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine senin emrindeyim Utanmasam Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak Kendimi yani su bildiğim Atilla ilhan'ı Zehirleyebilirim Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş Direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin şoförler Uykusuz dalgalanıyor Ulan İstanbul sen misin Senin ellerin mi bu eller Ulan bu gemiler senin gemilerin mi Minarelerini kurdan gibi dişlerinin arasında Liman liman götüren Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi Aksamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar Neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor Antenlerinden Neden Peki İstanbul ya ben Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas Ya benim kahrım Ya senin ağrın Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın Çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi Burgu burgu içime boşalttığın O senin ağrın O senin Eğer sen yine İstanbul'san Yanılmıyorsam Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok isçilerine Satir satir okumak istediğim Sen Eğer yine İstanbul'san Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim Ulan yine sen kazandın İstanbul Sen kazandın ben yenildim Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine emrindeyim Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa Yanılmıyorsam Sen eğer yine İstanbul'san Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar Göz bebeklerimde gezegenler gibi donen yalnızlığımdan Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul Kaç kere yazdım kim bilir Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylul'unde birader mirc ve ben Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık Sana taptık ulan Unuttun mu Sana taptık Attila İLHAN |
Mahur Beste
Mahur Beste
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan 'la ben ağlaşırız. Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı. Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara. Attila İLHAN |
Mercanlar Uzağı
Mercanlar Uzağı
Gülüşler evinden yeni çıktım Suyun patikasında gördüm seni Durgun bir fırtına gibiydin Kokuyordu saçların dağ yeli Gür elmalar içinde sarisin bir gövdeydin Hülyalı bir aralıktan aralar görürdüm gözlerini Ah karaydı onlar Umutsuz kara ırmaklar gibi kara Ve neydi bana söylediğin Bir fısıltı anlaşılmaz sözler dolu Ufak bir ürperti sözle Ya da parmak uçlarınla bir dokunduğunda Artık yanıyor tapınakların Gezinmiyor meleğin pembe yolda Ne olursa olsun artık gün sona mi erecek yoksa Ağlayan bir meleği mi duyacağım bu gece Beklemeyi de bilmiyor bu yürek Parçalanıp ayrılmış yakut yollara Attila İLHAN |
Nasıl Bir Sevdaysa
Nasıl Bir Sevdaysa
Ay çok mu gecikti neredeyse çıkar Sen yalnızlığıma varır varmaz Az sonra yağmuru durduracaklar Rüzgârı değiştirdim Ustura ağzı poyraz. Yok canım yıldızları unutmadık Mutlaka yerlerinde bulunacaklar Kenarı yaldızlı mavi bir karanlık Sütlü çıplaklığını örtecek kadar. Senin için olduğu asla bilinmeyecek Yapraklarını birden dökecek dutlar Şafak sökerken sekiz on kadar şimşek Balkonda işlemeli müstesna bulutlar. Ayak bastığın an şehir de değişebilir Yoksa Moskova mı Belki Berlin belki Dakar Belki 30'lardan mehtap yorgunu İzmir Körfez'de şerefine donatılmış vapurlar. Nerede ne zaman kaç kere yaşadık Nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar Bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık Dudaklarımızda birbirimizden mısralar. Attila İLHAN |
Sana Ne Yaptılar
Sana Ne Yaptılar
Sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin Seni görür görmez özgürlüğümden utandım Söyle ne içersin, çay mı kahve mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım. Saçların uzundu, omuzlarına akardı Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın Gülerdin, içimize aylar doğardı Görünmez dağların arkasından Eski gülümsemeni beyhude aradım O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım. Bir çay içer misin, yoksa kahve mi Kibritim yok, demek cigaraya başladın Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var Böyle bir kız değildin sen eskiden Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar? Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım. Attila İLHAN |
Sen Yoksun
Sen Yoksun
Sen yoksun Deniz yok Yıldızlar arkadaşım Ya bu gece harika bir şeyler olsun Yahut bir bomba gibi İnfilak edecek başım. Ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım İstanbul minareler odamda gibi Gökyüzü temiz ve parlak İşte kol kola girmiş en mesut günlerimiz Muhalif bir rüzgâr karşı sahilden. Fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz Havada kanat sesleri Ve çılgın kokular. Deniz yok Yıldızlar uzaklaşıyor Ben yine yalnız kalıyorum İstanbul minareler kaybolmuş SEN YOKSUN. Attila İLHAN |
Yağmur Kaçağı
Yağmur Kaçağı
Elimden tut yoksa düşeceğim Yoksa bir bir yıldızlar düşecek Eğer şairsem beni tanırsan Yağmurdan korktuğumu bilirsen Gözlerim aklına gelirse Elimden tut yoksa düşeceğim Yağmur beni götürecek yoksa beni Geceleri bir çarpıntı duyarsan Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum Sarayburnu'ndan geçiyorum Akşamsa eylül'se ıslanmışsam Beni görsen belki anlayamazsın İçlenir gizli gizli ağlarsın Eğer ben yalnızsam yanılmışsam Elimden tut yoksa düşeceğim Yağmur beni götürecek yoksa beni Attila İLHAN |
Sisler Bulvarı
Sisler Bulvarı
Elinin arkasında güneş duruyordu Aylardan kasımdı üşüyorduk Ağacın biri bulvarda ölüyordu Şehrin camları kaygısız gülüyordu Her köşe başında öpüşüyorduk Sisler bulvarı'na akşam çökmüştü Omuzlarımıza çoktan çökmüştü Kesik birer kol gibi yalnızdık Dağlarda ateşler yanmıyordu Deniz fenerleri sönmüştü Birbirimizin gözlerini arıyorduk Sisler bulvarı'nda seni kaybettim Sokak lambaları öksürüyordu Yukarda bulutlar yürüyordu Terkedilmiş bir çocuk gibiydim Dokunsanız ağlayacaktım Yenikapı'da bir tren vardı Sisler bulvarı'nda öleceğim Sol kasığımdan vuracaklar Bulvar durağında düşeceğim Gözlüklerim kırılacaklar Sen rüyasını göreceksin Çığlık çığlığa uyanacaksın Sabah kapını çalacaklar Elinden tutup getirecekler Beni görünce taş kesileceksin Ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! Sisler bulvarı'ndan geçtim sırsıklamdı Attila İLHAN |
üçüncü şahsın şiiri
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ
Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı,duyardım Çöp gibi bir oğlan,ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne zaman karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu,ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdün için ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi geçerdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu ağlardım. Attila İLHAN |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:18. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.