![]() |
Arif Nihat Asya Şiirleri
AĞIT
Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım Yollara Kürşadlar uzanmış ölü Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni Kimi Caber'de Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok Ben nasıl varım? Ağla ey Tanrı dağlarıdan İndirilmiş Tanrım Şu yakın suların Kolu neden bükülmez Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin Benden doğar, bana dökülmez? Ben ki ataeşle konuşurdum.selle konuşurdum İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum "Sangaryos"u "Sakarya" yapan "İkonyom"u "Konya" yapan Dille konuşurdum... Arif Nihat Asya |
Anne
ANNE
İlk kundağın Ben oldum, yavrum; İlk oyuncağın Ben oldum. Acı nedir Tatlı nedir... bilmezdin Dilin damağın Ben oldum. Elinin ermediği Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum Kolun kanadın Ben oldum Dilin dudağın Ben oldum. Belki kıskanırlar diye Gördüklerini Sakladım gözlerden Gülücüklerini... Tülün duvağın Ben oldum! Artık isterlerse adımı Söylemesinler bana 'Onun Annesi' diyorlar... Bu yeter sevgilim bu yeter bana! Bir dediğini iki Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim Gün oldu kırdın... İncinmedim; İlk oyuncağın Ben oldum.. Yavrum Son oyuncağın Ben oldum... Layık değildim Layık gördüler Annen oldum yavrum Annen oldum... Arif Nihat Asya |
Bayrak
BAYRAK
Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver ! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. Yurda ay yıldızın ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. Kızıllığında ısındık, Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. Gölgene sığındık. Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen ! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim ! Arif Nihat Asya |
çocuk ve ağaç
ÇOCUK VE AĞAÇ
Çocuk, çok sevdi ağacı... Verirdi ona, her kış Çiçekleri olaydı! Ağaç, çok sevdi çocuğu... Öperdi altın saçlarından Dudakları olaydı! Ve ona öptürmek için, Eğilirdi yerlere kadar; Yanakları olaydı! Dökerdi önüne hepsini Gümüşten, altından, sedeften Oyuncakları olaydı! Ve çocuk gittikten sonra, Böyle kalır mıydı ağaç? Ne olurdu onunda Bacakları olaydı, Ayakları olaydı! Arif Nihat Asya |
Dağlar
DAĞLAR
Çekmece'den Maltepe'den ileri Gitmemiş Sâdâbâd çelebileri Alem tepesine Alemdağ derler... Böyle bilmiş böyle yazmış eserler. Dağlar var karanlık, dağlar var beyaz. Korka korka eteğinden öper yaz; Ağrıdağ, Babadağ, Gâvurdağ, Ilgaz Kubbelerdir...dolaşır, aşılmaz. Tendürük'te, Kop'ta Palandöken'de Kurtların payı var gelip geçende... Ki alırlar vermek istemesen de! Dağlar var, tahtından inmeyen sultan Dağlar var, yapılmış bundan, buluttan... Dağlar var ki Bingöl, Binboğa, Süphan, Medetsiz'ler, Mor'lar, Nur'lar, Yıldız'lar; Karalar, Kızıllar, Bozlar, yağızlar... Karla dolar 'İmdat' diyen ağızlar; Yollar kesen, haraç alan dağlar var. Bolkarda çamların sakızı damlar... Ve bir yıldız düşer, tutuşur çamlar... Bir kızıl şehrâyin olur akşamlar... Tacı olan, tahtı olan dağlar var. Tüter Sarıçiçek, burcu burcudur, Akşamlar ya mor, ya turuncudur. Ve kışın dünyanın öbür ucudur... Sarkarken Cudinin karları dal dal Bağdaş kuradursun yollara Karhal! 'Ferman padişahın, dağlar bizimdir;' Dedi yerde bir kurt, gökte bir kartal. Dönmez misiniz ey yolda kalanlar; Yolcular, garipler, garip çobanlar; Allahüekberde tekbir alanlar? Ovalar, konaklar, yollar aşırı Birbirini selamlayan dağlar var. Dağlar var, batının yangınında kor... Dağlar var; adları Nemrut, Balahor... Kayışdağ kim, alemdağ kim oluyor? Lakin ufukları görünce yoksul Dağ yerine kubbe yapmış İstanbul; Kurşun şamdanlarda mumlar fildişi... Ki pırıltıları sularda pul pul... Arif Nihat Asya |
D-ııı
D-III
Yatırırken bu sedef kakmalı şimşir beşiğe Neyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı? Perdelerden taşırıp neyleri çığlık çığlık Neyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Bir, ipekten ve köpükten yaratılmış yumuşak Tüyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Kıyılardan, ovalardan dererek inciyle, Çiyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Gece, mehtâbı elekten geçirip kirpikler Ayla kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Mesnevî'sinde bir altın lüleden nûr akıtıp Öyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. 'Bu yürek durmayacaktır' dediler.. esmâdan 'Hay'la kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Sakalar doldurarak kırbaların Kevser'den Meyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Ve açıp ağzını Nîsan Tası'nın Besmele'ler Suyla kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Rûhlardan, kokulardan, durulardan duru bir Şeyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı. Ulu Tûbâ'ların altında gönüller, eller Böyle kundakladılar Hazret-i Mevlânâ'yı... Arif Nihat Asya |
Fetih marşı
FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın..! Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden.... Senin de destanını okuyalım ezberden... Haberin yok gibidir taşıdığın değerden... Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın... Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın..! Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini... Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın..! Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır. Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır. Haydi artık uyuyan destanını uyandır..! Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın..! Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan.... Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın..! Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın... Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın..! Arif Nihat Asya |
Güzellik
GÜZELLİK
Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük... Neler geçirdim ben! Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek Güzelleşirdim ben..! Arif Nihat Asya |
Kanatlar
KANATLAR
Yaşamaktan mı yorgunum,bilmem Seni günlerce beklemekten mi? Yine yoldan geyik geyik sekişin Gün sönerken mi,ay batarken mi? Söyle:Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Yine kalsın mı ? Dizlerimde başın. Yine koynumda can çekişsen mi... Kim sorar,ey hayat,kim düşünür Ki vakit geç mi yoksa erken mi? Söyle : Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Gökte kanatlar bizimdi...bilmezdik Bu hafiflik kanat mı yelken mi; Anlamaz,anlamazdık Allahım Böyle yekpare can mıyız ten mi? Söyle:Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Bilemem:Gizli gizli'gel'dediğin Başka bir aşina mıdır,ben mi; Kadehinden mi sarhoşum hala Kadehlerinden mi? Söyle : Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Arif Nihat Asya |
Mavi
MAVİ
Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin : Ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana mavini ver deniz... Arif Nihat Asya |
Sen
SEN
Koku, tad, sıcak... Sende her aradığım vardı: Seni soğuk bulanlar, ısıtamayanlardı... Arif Nihat Asya |
Seni
SENİ
Sana vermiş veren sulardan ses Sana vermiş veren şiirden dil. Yaratılmışsın ayrı topraktan. Hamurun,toprağın bizimki değil! Saçların var,ki başka türlü sarı Gözlerin var,ki başka türlü yeşil Yarı olmuş vücudun üstünde Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil! Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş. Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!' Nefesin var,ki başka türlü sıcak Gözlerin var,ki başka türlü yeşil... Arif Nihat Asya |
Tanımadı
TANIMADI
Türküm müjdeydi ülkeye Gezdim söyleye söyleye Bir gün söylemedim diye Türküm beni tanımadı. Onlar bacım,onlar ağam Onlardır sevincim tasam Ahmet’im, Mehmet'im, Suna’m Güllü’m beni tanımadı. Elimde doğmuş kuzular Bir gün benden soğudular Sordum ne oldunuz ne var Sürüm beni tanımadı. Daha dün sözleştik şurda Düğün hazırladım Yurda Eller beni tanıdı da Sözlüm beni tanımadı. Yine sizinleyim dedim Nasılsam öyleyim dedim Çıkıp ta söyleyim dedim Karım beni tanımadı. Hırpalanmak ne kelime Didik didik lime lime Götürülürken ölüme Ölüm beni tanımadı. Arif Nihat Asya |
Tanrıya sesleniş
TANRIYA SESLENİŞ
Elsizlere el,dilsizlere dil ver yeniden. Lütfet,bize bin şanlı nesil ver yeniden. Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım. Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden... Arif Nihat Asya |
Yollar
YOLLAR
Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı Artık verin çocuklar, artık verin asamı!. Bir başka kainata, bir başka yurda yol var; Siz örtünün garipler siz örtünün abamı! Yorgun düşüp uzandım altında asumanın; Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı. Şahane manzaraydı dünya sınırlarında Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı. Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar, Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı! Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi; Şerh oldu Mesnevi’den yıldız Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı. Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı..! Arif Nihat Asya |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:25. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.