![]() |
Güz Dalgınlıkları
Güz Dalgınlıkları
Gül diye kokla güz dalgınlıklarını Umut tacirlerine yüz verme sakın Yenilirsen dövüşerek yenilmelisin Hiç kimseye vereceğin hesap kalmamalı... Ahmet Telli |
Güz Gelmeden
Güz Gelmeden
Sırtında taşıdığın kıl heybe dağ rüzgârı ve lor peyniri gibi doluysa kır çiçekleriyle sesler türkülere dönecektir üzünçse ışıklı bir sevince Dudaklarında özlem türküleri ve gözlerinin menevşesinde aşk çağıldıyorsa çavlanlar gibi usulca gir umudun menziline hüznü gerilerde bırak Türküler paylaşılıyorsa eğer dağ rüzgârları paylaşılıyorsa sevinç de dahildir buna ve o zaman bütün bir yaşam paylaşılacak kadar güzeldir artık Heybendeki kır çiçekleri bir yangındır güze doğru tutuşturur yüreğinde uzak özlemlerin külünü hiç beklemediğin bir anda Güz gelip de yangın başlamadan tutmalısın doğanın yelesinden yüreğindeki seher yeli varmalıdır sabah olmadan gül bahçesine sevda hevengine... Kaynak: Saklı Kalan Ahmet Telli |
Halâ Koynumda Resmin
Halâ Koynumda Resmin
Sımsıcak konuşurdun konuşunca ırmak gibi, rüzgâr gibi konuşurdun yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki çiğdemler güller mor menevşeler açardı Sımsıcak konuşurdun konuşunca Halâ koynumda resmin Dağları anlatırdın ve dostluğu bir ceylan gibi sekerdi kelimeler Sesini duymasam çölleşirdi dünya dağlar yarılır ırmaklar kururdu bulutlar çökerdi yüreğime Halâ koynumda resmin Gün akşam olur elinde kitaplar ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin bir dostun vurulduğu gün Halâ koynumda resmin Kaç mevsim kırlara çıkıp çiçekler topladık mezarlar için Belki ürküttük tarla kuşlarını belki kurdu kuşu ürküttük ama aşkı ürkütmedik hiç Halâ koynumda resmin Ve halâ sımsıcak durur anılar sımsıcak ve biraz boynu bükük Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış yasak bir kitap gibi durmaktadır ve firari bir sevda gibi Şimdi duvarlarda resmin... Ahmet Telli |
Hatıralarımı Yazma
Hatıralarımı Yazma
Yine bir duman çöktü sokağa, kent tutuştu Bütün sığınaklarda seni arıyorum, nerdesin Aklıma dökülen hatıralar hattında bir yangın Bir çarpraz ateş başlıyor, newroz diyor birileri Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim Bugünse ateş altındayım, Hatıralarımı yazma Bir rüya görüyorsun, terlemişsin sırılsıklam Vurulup düştüğüme inanmak istemiyorsun Bir kente girişin provası oluyor oysa ölümüm Reis yok, bir misillemedir bütün hatıralarım Yalnız yıkık bir duvar var karşıda, Ve bir kadının cesedi üstünde Uçuşup duruyor takvim yaprakları Seni bekliyorum orda, meydan saatinin altında Bir James Dean filmine gideceğiz gelirsen Cehennem hızıyla çarparken mutsuzluğun çelik zırhına Soluk soluğa yaşanacak tüm imkansızlıklar Boyle olmalıydı ve oldu işte diyecek oğlum Babamsa bir ağıta benzeyecek, küllerimi avuçlarken Bütüm köPage Rankingüleri dinamitledim ve geldim işte Bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle Apansız çıkmalısın karşıma Ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya Seninle her karşılaşmamız Mağlubuz, Durmadan kazanan bu hayat Basit bir üçkağıtçı sadece, bir sahtekar Beş benzemezle rest çekiyorum Ama o biliyor bunu ve çekiliyor oyundan Yokum diyor Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim Bugünse ateş altındayım, hatıralarımı yazma Hatıralarımı yazma, Tarih sanıyor birileri... Ahmet Telli |
Hayatın Uçurumlarıdır Yalnızlıklar
Hayatın Uçurumlarıdır Yalnızlıklar
Gül yaprağı düşer kimi kez dal uykularının yüzüne gün ışığı kuş cıvıltıları sarar bütün dünyayı ve bir sevinç dolar yüreğine apansız uzanıp bütün pencereleri aşmak merhaba demek ister güneşe - merhaba yaşamak - merhaba dünya - merhaba ey sevda ne ki ömürsüzdür gül sevinci parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak donup kalır dudaklarında bir hüzün ve çiy tanelerine döner türküler türküler hüzne dönmüşse eğer geriye ne kalmıştır zaten paramparçadır yaşamak paramparçadır dünya paramparçadır sevdalar II Paramparça da olsa sevdalar yine de kalmış olabilir küçücük bir mavilik gökyüzüne bir sevda kırıntısı avuç içi kadar bir umut Yuvalarından düşmüş kuş yavrularını alıp ısıtmak ister yüreğinin yangınında ve yeniden boyamak kalımlı bir maviye gökyüzünü sonra usulca azat etmek kuş cıvıltılarını ne zaman ki sıkar acının zembereğini usul usul sıkar bir kuyudan su çeker gibi sabırla Bir yanda köpüklü çağlayanlar gibi öfke bir yanda boğuntunun yılan ıslıkları ekler birbirine bin bir parçayı ve yaratır kendi elleriyle gökyüzünü - günaydın - günaydın - günaydın Gün aydın olmaz yine de Gün karadır karanlıktır Gün yorgun bir dev gibi boylu boyunca uzanır içinin sokaklarına ne pencereden bir ışık sızar ne çocuk sesleri duyulur herşey biter bekleyişlerden başka ve sanki bir adım ötede evde kalmış kızlar için idam mangaları kurulur Çığlıklarsa bir çiğ yuvarlanışıdır kulaklarının karanlık uçurumlarında uçurumlardır sevda uçurumlardır umut uçurumlardır yaşamak... Ahmet Telli |
Her Nasılsa Yalnızsın
Her Nasılsa Yalnızsın
Her nasılsa yalnızsın Bir giz gibi deliyor yüreğini can sıkıntılarının burgusu ve hep bir şeyler eksik gibi bir şeyler bekler gibisin Yeni bozgunlar yeni yenilgiler peşindesin Bir bozkır kuraklığına dönüşmüş için Oysa yalnız bir öpüştür gurbeti türkülere dönüştüren Çoktandır su vermedin çiçeklere ve yüreğinin çeliğine Zaman terkisine almış da öpücükleri koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın iyotlu kıyılarına Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru hüzünlerle sevinçler kolkola Sen ki ey kalbim yanlışları ve hüzünleri taşıdın bunca zaman Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı bu yalnızlığı, bu can sıkıntılarını Yaşam gelincikler gibi beklerken seni gecenin kapısını çalma ey kalbim... Ahmet Telli |
Herhangi Bir Aşka Dair
Herhangi Bir Aşka Dair
Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka Usulca eğerek başını yürürken nedense hep birbirine dolaşır gibi olurdu ayakları Bir fotoğraf ve yeni koparılmış bir çiçekti ilk mektubuna eklediği kelimelerse büsbütün yangın Durup durup iç çekişleri sessizliği, dalgınlığı acıyla bakışı yollara aşkı öğrenişindendi Çiçekli bir dal gibi uzandı sevdiğine ve yalnızca ayrılıklar korkuttu onu Böylece bağladı hayat, dünya ve kavga ve aşk onun tarihinde milattı Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek taşıyor simdi o kız, görüş günlerine... Ahmet Telli |
Herşey Kararırken
Herşey Kararırken
Kara tahtaları Yeşile çevirdiler de Yeşil umutlarını Karaladılar çocukların... Ahmet Telli |
Hiç Kimse
Hiç Kimse
Hiç kimse bir aşkı Onarmaya kalkmasın Kaybedilmeye değer En güzel anında Bitirilmişse eğer... Ahmet Telli |
Hüznün İsyan Olur
Hüznün İsyan Olur
DELİ KUŞ Deli kuş bilir misin nedir türküler kadar sevdalanmak duyabilmek yüreğinde bir depremin uğultusunu Suya düsen bir karanfilse yüreğin bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm vursun seni o taştan bu taşa o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin Kavgadan uzak kalmışsan sevdadan da uzaksın demektir devinmez yüreğinin magması çatlamaz sabrın kara taşı unutma YAK SEVDANIN ÇIRASINI Ne hüzünler kurtarır seni ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi ve ne de acının ses duvarındaki yorgun ve bıkkın bekleyişler Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır verecektir en olgun meyvelerini mutlaka yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü Yak sevdanın çırasını türkülerle barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata Hüznün isyana dönsün artık bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK Acının bağrından mavi bir çelik gibi fışkıran öfke dünyayı değiştirecektir mutlaka Yani hayat kendini yeniden yaratacaktır ona sahip çıkan ellerde ve bu yüzden öfke sevda gibidir kimilerinde Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları sarılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle beyninin her hücresi bir gerilla gibi kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın ve bir hançer gibi saplansın ****lukların ihanetlerin bağrına Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar ve cehennemleşen yalnızlığın Sevdalar duman olmayacak o zaman Hüznün isyan olmuştur çünkü... Hüznün isyan olmalıdır Kaynak: Kalbim Unut Bu Şiiri Ahmet Telli |
Islık
Islık
Yabanıl ot kokuları getiriyor bir rüzgar kıpırdatıp suları Belki sonbahar vurgun yapamayacak yol vermeyecek sular Ve neşeli bir ıslık tutturmuş şimdi doğa nice acıya karşılık Aşkı savunmada doğa... Ahmet Telli |
İmlâsız
İmlâsız
Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. S. Beckett Ayağı kayan bir çocuk Kadar şaşkınım, bilemedim Düz yolda yürümenin imlâsını Kanayan dizlerime bakıp da Ağlamayı öğrenemediğim gibi Sevgilisi değildim kadınlarımın Bir papağan tüneğiydim belki Ama birkaç sözcük öğrendiysem Kadınlardan öğrendim, yine de Bilemedim sevgilim diyebilmeyi Büyülendim ama büyüyemedim Aklım ermedi aynalara ve suya Yüzümü gösterip kalbimi neden Sakladıklarını öğrenemedim Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada... Kaynak: Çocuksun Sen Ahmet Telli |
İsmail'in Kitabını Okurken
İsmail'in Kitabını Okurken
İsmail’in kitabını okuyorum üç gecedir ateşler içindeki dünyada bir neferin ölüme at koşturan rüzgârını duyuyorum Managua yanıyor, her yanım ateşler içinde yanıyor bir çocuk sevgiyle okşanmaktan ve temkinli olmak yakışmazdı sana zaten augusto ve sen ey idris ismail’in ölümü küçümseyen dostu "yediğin kurşundan bir gümbürtü kaldı ki bana!.." Roma’da navona alanında bırakıp ismail’i telzaatar’a dönüyorum gecikmiş bir martı gibi Yurdum diyebileceğim her yer kan-revan içinde, görüyorum ve boğazlanmış bir ceylan gibi serilivermiş denizler ortasına Önce ismail orda, ne zaman gelmiştir "gümbür gümbür ve sonuna kadar, taa-sonuna sonuna kadar sevdaya, sonuna kadar kavgaya çatlayacak kadar sabırsızlıkla..." İsmail1in kitabını okuyorum üç gecedir ve alnımı seher rüzgârına dayayıp sesleniyorum "-Ey usta nerde benim payım içtiğin baldırandan!." Kaynak: Belki Yine Gelirim Ahmet Telli |
Kahvede
Kahvede
Hep öyküler dinledim buruk, acımsı, kekremsi Dinlerken yaşadım diyemem öldüm Ama ölmemiş o bin öykünün serüvencisi Sunuyor kendini canlı bir bildiri gibi kaçarak tırpanından ölümün oturmuş karşımdaki sandelyede demli çaylar istiyor garsondan Bol içki, bir o kadar küfür ve boşvermişlik bütün hayata Ucuza kapatılmış hatta bedavaya gelmişken hayat dinler mi girdisini çıktısını o bin serüvenden sonra Çok öyküler dinledim cigara dumanıyla yüklü duvarların taş baskısı resimlerle süslü köy kahvelerinde buruk, acımsı, kekremsi Dinledim yaşadım diyemem öldüm... Ahmet Telli |
Kainat-ı Evren
Kainat-ı Evren
evren yalnızlıktan da küçükmüş düşlermiş asıl sonsuz olan. evren umutlardan da küçükmüş mutsuzluk daha büyükmüş meğer. evren sekizinci renge sarınan metaforlarmış meğer. evren hiçlikten de küçükmüş meğer yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış evren küçük bir okyanusmuş meğer kıyısında yelkenliler batan... Ahmet Telli |
Kalbim Katlanma Bu Dünyaya
Kalbim Katlanma Bu Dünyaya
Anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda Yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman Şeytanımı koluma takıp gitmeliyim Yeni bir cehennem kurmalıyım kendime Hep kendini yineliyorken sesler, kokular Gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün Ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey Bu dünyaya alışmak duygusu Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak Tanrılara ödül, insanoğluna cezaysa Kalbim, bağışlanmayacak birşey yap Katlanma kendine ve bu dünyaya Kalbim, ödünç say sana ayrılan ne varsa Geri vermiştin dinini Dilini de unut artık Aztektin yahut Kürt, hüznünse Kızılderili Geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil Hiçlik, o sezdiren keder Buydu senin payın Duyumsa sülfürün yarışını Seni vur, seni bekleme, seni tarihsiz kıl Bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek Kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan Bir efsaneydi yaşamak, sen de bilmiyorsun bunu Medyomdu kimya, bir senfoninin diliydi belki Yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden Sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl Ve katlanma bu dünyaya ey kalbim... Ahmet Telli |
Kalbim Unut Bu Şiiri
Kalbim Unut Bu Şiiri
Uğuldayan ve hep uğuldayan bir orman kadar üşüyorum şimdi yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda yanlış ve zehirli çiçekler açıyor Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık Su ve ses kadar beklediğim ne kaldı geride, bilmiyorum uzanıp uyumak istiyorum gölgeme ve sarınmak o kocaman gözlerin uğuldayan rüzgârlarına Bir acıyı yaşarım ve zehrinden çiçekler üretirim kömür karası uçurum kadar bir yalnızlık yaratırım kendime, atlarım Anısı yoktur küçük rüzgârların Yapraklarım yok artık kuşlarım yok büsbütün viran oldu dağlarım ezberimdeki türküler de savrulup gitti ömrümün karşılığı kalmadı sesimde sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü Yanlış, daha baştan yanlış bir şiirdi bu, biliyorum ve belki ömrümüzün yakın geçmişi bu kadar doğruydu ancak, kimbilir Kalbim unut bu şiiri... Kaynak: Belki Yine Gelirim Ahmet Telli |
Kaos
Kaos
Ay inceldi ve orman bir tortu gibi çöktü dibe Buğusu yoktu toprağın büsbütün balçıktı yeryüzü Irmaklar sağırdı ve dağlar birer aptaldı o hantal gövdeleriyle Gittikçe büyüyordu rüzgarın beynimdeki ur Öfkemizden şimşeği yarattık İnsanı yarattık (hayır, balçıktan değil) O gün bugün arayıp dururuz onu hangi cehenneme gitti, bilmeyiz... Ahmet Telli |
Karda İzler
Karda İzler
Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Bir uçurum kenarında vursunlar beni ki dünya Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan Bir uçurum kenarında vursunlar beni, vursunlar Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir Kar yağıyorken milyon kere hüzün yağıyordur Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi yakışmıyor onlara... Ahmet Telli |
Karşılık
Karşılık
Ömrümün karşılığı olsun diyor bir değeri, bir üstünlüğü olsun Çılgın bir aşkın tarihi yolculukların günlüğü olsun ama kavgalarda geçsin ömür Deli ırmak gibi akmalı adına yaşamak dediğimiz sarsıntılar kalmalı anılar diye ve ölüm bir gökgürültüsü gibi gelmeli gelecekse Bir bedeli olmalı her aşkın Her öpüşün ayrı bir yanı bir sarsıntı kalmadı tende ve kaçak sevişmelerin ürpertisi bir sağanak gibi patlamalı Yangınlar kuşatmışsa bizi gözlerimiz bağlı ve tırnaklarımız sökülüyorsa elektrik şoklarıyla yasak bir kavgada olunmalı yoksa ne değeri kalır ölümün Aşk dediğin hırçın bir deniz gibi çarpar yüreğin bordasına ve yasak bir kitabı okumanın sevincine benzer biraz ki onun her sayfasında bulunur ömrün karşılığı... Ahmet Telli |
Kavak Yelleri
Kavak Yelleri
gündöndü ve bakla tarlalarında sevişmelerin pomakçasını öğreniyorum o korkunç hazzını duyuyorum toprağı doyuma kavuşturmanın ve hâlâ anlatılmaz bir cinsel koku buharlaşıyor göğsümün kıllarından anımsadıkça pomak sevgilimi On sekizindeyim ve tip'i övmekten suçlanıp sürülüyorum Okudukça aşık, aşık oldukça daha çok okumaktayım bu aylar biraz ayten, biraz süeda ayları bunlar kurutulmuş çiçek mevsimleri yani yıllar sonra daha iyi anlaşılıyor o kaçak şevişmelerin tadı Fabrika bacalarından yağlı bir duman ağıyor göğe çiziyor İlk gençliğimin haritasını... Ahmet Telli |
Kayıp Adresteki
Kayıp Adresteki
Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı Su gibi azizdin, yurdumdun, alnında ateşler yanan Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş Dana dünkü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada Hazırladığımız ilk taş baskısı afişi anımsar mısın Bükülüp giden kent sokaklarını, fabrika önlerini Sonra kitapları (kokuları hala burnumda onların) Hangi mayısta taşıdık kentlere küllerin rengini Gerçi gülistan olmadı ömrümüz, gam değil Belki tanırdın ilk vurulanı, o gün hiç ağlamadık Hayır ağlamadık, çıldırdık o gün çıldırasıya Adını çocuklarımıza verdik onun, çoğaldı Mezarlar çoğaldı o günden sonra, yetişmedi bize Öldürülecek kadar büyümüştük, öyle demişlerdi Ve hayat öylece akıp durdu işte, akıp duruyor Kimilerinin bakışlarına yine karlar yağmış Saçları dumanlı bir geçit sanki, dudakları lâl Kitap yakanlar eksilmiyor, şu uçuşup duran Kırlangıç ölülerini görüyor musun kentin üstünde Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun Unutma dostumsun sen, neredeysen orada ölmek isterim... Ahmet Telli |
Konuğum Ol
Konuğum Ol
Bir akşam konuğum ol oturup konuşalım biz bize Anıların çubuğunu yakıp uzatalım geceyi biraz Geçmişe bir el sallayıp yaşanan günleri konuşalım ve günlerin üstüne çöken dumanlı, isli havaları Kendimize daha az zaman ayırsak da olur geceden Çünkü boğulabilir insan yalnız kendini düşünmekten Kapağı açılmayan kitaplar unutulmuş aşklar gibidir Kitaplardan söz edelim ve onların gizli kalmış sessiz tadlarından Sabaha doğru perdeyi aralayıp ufka bakalım ve bir çocuk gibi hayretle seyredelim güneşin kızıllığını Konuşulmadan kalan daha çok şey vardı diye düşünerek çıkalım güneşle kucaklaşan balkona - Üşütmesin sabah serinliği Bir bardak demli çay burukluğu gibi kalsın gecenin ve sabahın tadı yaşasın anılarımızda Konuğum ol, oturup konuşalım bir akşam ve uzatalım geceyi sözün çubuğunu yakarak... Ahmet Telli |
Kuş Ölümleri
Kuş Ölümleri
Gittikçe yalnızlaşıyorum, bir sen varsın karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi Ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip, notlar düştük kıyılarına Dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara ve düşüşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz Sesine bir esmerlik düşüyor, parçalanıyor yüzün kayıp gidiyor parmaklarımın arasından bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar Bir sen varsın, kurtulursam bu aşkla kurtulurum Gülüşü süt mavisi insanlar vardı, neredeler şimdi çoğunun adını unuttum, çoğunun kimliğinde kazınmış adresler Nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin Öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden Ayşe ise acemi bir sokak yosması artık Üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yalnızlığımızı... Ahmet Telli |
Kuşlar
Kuşlar
Kuşlar Kuşlar mı ki çok şey denildi şair dilinden Yüzlercesini suladık göleğinde sevdanın dokuduk gönül yumağında renklerini Gizimizi bildiler de ihanetlerini görmedik hiç ılık bir öpüştü türküleri Kuşlar mı ki şimdi çok uzak yüksekte öpsen büyüyemezsin ki ihanet ettik türkülerine baharın... Ahmet Telli |
Kül Olan
Kül Olan
Bu kentte sorular yasaklanmıştır böyle diyorlar fısıldarcasına ve ürkek ve diyorlar ki gidip anlatılsın bir kez çare düünsün tarih denilen bilici Gidip anlatılsın beklenen yolculara aşklar küllenmeden ve beynimizi büsbütün kemirmeden veba yetişsin durmadan yolu gözlenen Bu kentin sorusunu yanıtla ey yanılmaz olan kahret ya da ışıklandır ve de ki: -Siz ki yangın yıllarından geliyorsunuz umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak Ve sen ey bilici, de ki: -Bu masal çok anlatıldı önceleri çocuklar da susturuldu her defa karartıldı evlerin bütün ışıkları -Ve direnmeyi bilmiyorsanız kül olun savrulun dağlara taşlara belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman bu kentin ışıksız varoşlarından Bir sfenksten söz ediliyor durmadan yakınmış kahredilmesi... Ahmet Telli |
Ozan
Ozan
Bir kez olsun dönüp bakmadı Hoşçakalın da demedi giderken Sustu ve yalnızca elinden yine de sazını elinden bırakmadı Sonra hiçbir haber çıkmadı Çıkıp gelmedi apansız bir gün Gerçi yoktu yolunu bekleyen ve hiç kimse gözyaşı dökmedi... Ahmet Telli |
Öfkenin Adını Koy
Öfkenin Adını Koy
Devrilen bir çınar nasıl uzanırsa boylu boyunca öylece düştü kollarına kan-revan içinde dostun donup kaldı soluk bir gülümseyiş çocuksu kıvrımında dudaklarının Kaşın seyirmeye başladı birden yüreğin körüğü üflüyor içindeki cehennemi ve bir boşluğa nasıl çarparsa deli su öyle uğuldamakta kulakların bir bora patlıyor göğsünün okyanusunda Ne ki, tutulmuş nalçalı seslerle umudun köşebaşları korsanlar dalgalandırıyor senin deli rüzgarlarınla bayraklarını ve yitiriyorsun yolunu balta kesmez ormanında öfkenin Bil ki, dostuna değil çekilen tetik senin umuduna, unutma bunu kör bir öfke delirtmesin yıkmasın yaşamın direncini unutma ki her köşebaşında bunca dostun kurumadı hâlâ kanları Hele dik tut başını önce haykır yıkılmadığını, tükenmediğini yüreğindeki yalım nasıl olsa korlaştırır zamanın çeliğini sen önce öfkenin adını koy yanıltmasın yüreğini... Ahmet Telli |
Ömrüm Diyorum
Ömrüm Diyorum
Üzgün bir çocuğun yalnızlığı Kadar saydam kalabilseydim Ömrüm derdim, ömrüm nasıl da Dolu geçmiştir ölebilirim artık Ölüm hiç de ürkünç gelmiyor Yaşanmışsa tüm yaşanacaklar Acı yitiriyor anlamını ve renkler Kül oluyor körleşirken gökboşluğu Bu dünya, dünya mıdır hani Bildiğimiz o yamyam küresi Ki apiz öküzlerinin çekip durduğu Bir cansıkıntısıydı önceleri Hantal ve gürültücü bir tehdit Gibi düşüyorken üstümüze Alaycı bir gülüş takılıyor yalnız Dudaklarımın hüzün kıvamına Ömrüm diyorum şimdi, ömrüm Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız Öyle kal çünkü bu dünyada Sana en çok mutsuzluk yakışıyor... Ahmet Telli |
Özlemedim Seni
Özlemedim Seni
Hiç özlemedim seni Özlemek dostluktandır dostluğundan öte bulmalıyım seni Sıcaklığını bulmalıyım dokunuşlarını, kenetlenişi Terimizle sulanmalı yeryüzü güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca Apansız fırtınalar çıkmalı sarsılmalıyım Özlemek yanında olmak isteğidir gülüşünü görmek biraz da Hiç özlemedim seni Saçlarına gül takmam bir ırmak gibi akıtırım ovaya soluğunla yanar dudaklarımın bozkırı Akkor halindeki ufuk bakır bir tel gibi eriyip gider kraterler ortasında kalırım Toprak yarılır birden su kirlenir Ürpertir bu coğrafya bu serüven ikimizi bir anda yaşadığımı duyarım Hiç özlemedim seni Özlemek dostluktandır dostluğundan öte bulmalıyım seni... Ahmet Telli |
Özletiyor Seni Bu Yağmurlar
Özletiyor Seni Bu Yağmurlar
Burada yağmur yağıyor Aralıksız yağıyor günlerdir Ama sen yine de şemsiyeni Almadan gel ilk otobüsle Buğulanan camlara usulca Yüzünü çiziyorum ki yüzün Bir yağmur damlası olup Düşüyor yapraklarına gülün Güller de bozamıyor bu uzun Karanlık sessizliğini kentin Anılarını yitiriyor sokaklar Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları Tarih de kekemeleşiyor bazan Ki o zaman aşktır tek bilici Aşksa yürümek gibi bir şey Duyabilmek kuşların gelişini Anısı bizsek eğer bu kentin Unuttuğu türküler bizsek Acıyı rehin bırakıp bir güle Anımsatmalıyız bunları bir bir Sonra yürümeliyiz seninle Sokaklara caddelere çıkmalıyız Belki bir aşktır bu kentin Belleğini geri getirecek olan Burada yağmur yağıyor ama sen Şemsiyeni almadan gel yine de Özletiyor bu çılgın sağanak seni Sırılsıklam özletiyor biliyor musun? Kaynak: Çocuksun Sen Ahmet Telli |
Pasaport Kahvesi
Pasaport Kahvesi
Kıyıda, taşın üstünde oturmuş denize bakıyor Kimse konuşmuyor onunla ne rüzgâr ne de izmir Gün bitiyor ve lacivert sözcükler çekiliyor susuşların ipek ağıyla Az ötede pasaport kahvesi - Gel, bir bardak çay içelim diyor bütün gün beklenen Bulut suya değiyor su zamana ve yalnız çakıltaşları değil aşınmakta olan Batık bir gemi gibi uzaklaşırken ordan yakamozlar kalıyor geride balkıyan acılar gibi Eskiyen neydi günboyu yaşanan neydi hangi bıçağı biledi deniz Işıklar sönüyor kıyıda ve burkulan bir yürekle çekip gidiyor bu kentten... Ahmet Telli |
Resim ve Resim Tarihi
Resim ve Resim Tarihi
Birisi kitap okuyor otobüste İlk durakta vuracaklar onu Dizlerinin üstüne çöken Bir zürafa gibi kalakalacak o Ve bu kent çapraz ateşler altında yazarken kendi tarihini zürafaların nesli nasıl tükendi Diye bir sayfa açacak Birisi kitap okuyor otobüste ilk durakta vuracaklar onu... Ahmet Telli |
Saklı Kalan
Saklı Kalan
günlüğü eksik tutulan güz usulca çekilmiş de kıyıya bütün gürültülerden uzakta eğiriyor suların köpüğünü belli ki duymuyor dağların uğuldayan yalnızlığını bekleyişin ve acıların uğultusudur yalnızlıklar kimi kez kuşatabilir büsbütün doğayı, aşkı ve yaşamı ama kayalıkların karanlıklarına hiç sığar mı bir dağın yalnızlığı bir çiçek bile doldurabilir uçurumların derin oyuklarını oysa o bir çatlaktan fışkırıp bir yangın gibi büyüyendir belli ki duymaktadır kalbinde aşkın saklı yalnızlığını anımsanan ne varsa şimdi biraz acıya dönüktür yüzü ve solgun bir gülümseyiş gibi sararken sessizliği taşır bekleyişin gizinde aşkın saklı yalnızlığını günlüğü eksik tutulan güz eğirirken suların köpüğünü ey alıngan susuşundan, üzünç gibi öfkesinden kan sızan kalbini suların göğsüne bastır duyacaksın kalbimizin atışlarını... Ahmet Telli |
Savrulan Külleri Ömrümüzün
Savrulan Külleri Ömrümüzün
Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm bulutların dağlara sessizce çöküşünü Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda Harelenen sularda bir yanık kokusu ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi Işık zamana bağlı zamansa onun kocaman gözleridir artık Anladım tarih de yazılmaz bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir deryalara savrulup çöllere düşmüştü Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı hangi sokakta vuruldu sevgilim Bir demet menekşe bir avuç toprak burkulan bir yürek miyim hep Sesimde bir yanma bir kekrelik uzayıp giden bir çöl yalnızlığı Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor gidip de gelmemek üzere bütün yüzler Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum savrulan küllerini ömrümüzün Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor Acılar dehşetli kinlendiriyor beni Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında... Kaynak: Belki Yine Gelirim Ahmet Telli |
Savrulup Dururken Hayat
Savrulup Dururken Hayat
Kekremsi bir hayat dilimindeyiz Bakır tadında geçiyor günler Tutmuş yolları bir sürü harami Geleni geçeni sigaya çekmekte Şüphesiz onlar ölüm getiricilerdir Ve sevincin düşmanı olarak bilinirler Yoktur gözlerinde sevgilerin ışıltısı Aşk yoktur, duman bürümüştür büsbütün Onlar yalnızca ölümü bağışlayabilir Yalnız kederi, kahrı ve zulümleri Ve tarih onlarla bizim kavgamızın Sürüp duran hadisatından ibarettir. Ne yazılmışsa bize ve onlara dair Işıklı sularındadır bilincimizin Hükmünü yerine getirse de acılar Biz yine neşeli türküler söylemekteyiz Savurulup duran bir zaman diliminde Sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür... Ahmet Telli |
Sen Türkü Söyle ve Gülümse
Sen Türkü Söyle ve Gülümse
sen türkü söyle ve gülümse küçüğüm, çünkü sesinin ırmağıyla yeşerecek hasretin bozkırları... Ahmet Telli |
Sesinin Kuşları Susunca
Sesinin Kuşları Susunca
Öyle yorgun düşmüşüm ki acının mavzerini taşımaktan bulanık sular basıyor birden bütün mevzilerimi sonra çöle kesiyor içim Bu alaturka şarkılarda fena kanırtıyor bazen anıların ve acıların kabuğunu gagalıyor kanatırcasına yarayı susamış bir kerkenez Sesimin pınarı kuruyor susunca sesinin kuşları Uzayıp giden bir bozkır kesiliyor dudaklarım kavruluyor yalım yalım Sesini ver bana dilinle su verir gibi yaralı bir hayvana sesinin bütün gözelerini çevir dudaklarımın bozkırına yoksa dilim dilim edecek acılar beni Acının her gözeneğinden hüznün ilmiklerini geçirip dokudum şirin kilimini şimdi nakışlamak istiyorum yalnızlığın dört duvarına sesini... Ahmet Telli |
Sessizliğin Çanları
Sessizliğin Çanları
I Bir çığlığın sessizliğidir derin suların dinginliği ki çınlar yüreğin kararan kayalarında Derin suların dinginliği çatlatır yüreğinde korkunun tohumunu çünkü sessizlik en büyük ustadır düşü gerçeğe dönüştürüverir apansız Isırır bir hançerin yılan dili gibi çatallaşan çeliği Sonra yalnızca öyküler kalır ve sen onu yaşarsın çaresiz II Dirhem dirhem tartılmaz ki dostluk yaşanmaz ki vermesini bilmeden damla damla biriken bir şeyler boş bir tapınakta birden çalar gibi olur çanlar Ve yaşamın hesabını veremezsin bir türlü kendine Sonra boğuntular sessiz haykırışlar karanlık sokaklara çeker seni Çanlar beyninde asılı duran madeni bir gökkubbedir artık kulaklarına balmumu da akıtsan delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik ve bu katran gibi yalnızlık... Ahmet Telli |
Sevdalar Duman Olmayacak
Sevdalar Duman Olmayacak
Acının bağrından mavi bir çelik gibi fışkıran öfke dünyayı değiştirecektir mutlaka Yani hayat kendini yeniden yaratacaktır ona sahip çıkan ellerde ve bu yüzden öfke sevda gibidir kimilerinde Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları sarılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle beyninin her hücresi bir gerilla gibi kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın ve bir hançer gibi saplansın ****lukların, ihanetlerin bağrına Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar ve cehennemleşen yalnızlığın Sevdalar duman olmayacak o zaman Hüznün isyan olmuştur çünkü Hüznün isyan olmalıdır... Ahmet Telli |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:40. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.