![]() |
Ahmet Muhip Dıranas Şiirleri
Adamlar
Sönmüş saçlarında son damla ışık, Bir düş’ün içinde gibi her akşam -Ve yüzleri duman kadar dağınık- Geçer bu sokaktan binlerce adam. Umut gözlerinde ölü bir bakış, Çığlık bir bükülüş dudaklarında; Bulamadıkları nedir ki, yaz kış Dolaşırlar şehrin sokaklarında? Sanki yalvaran bir duadır onlar, Belki tanrılara açık vesvese, Bir nehir. Bu nehir her akşam akar Derinden ruhları çağıran sese. Ahmet Muhip Dıranas |
Ayaklar
Ayaklar
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden, ayakları dışarda örtüden. Ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. Ardından ölüme düşen başın İki kardeş bakakalmış şaşkın. Der ki, bu ayakları görenler, Başım değilmiş düşünen meğer. Ayaklarım, az gide uz gide, Ayaklarım, ümitler peşinde! Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür! Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür... Ahmet Muhip Dıranas |
Ayışığı
Ayışığı
Yüzün beyaz, abajur yeşil, gece mor; Esrimiş kalbim, şarkısını söylüyor. Her yanın avuçlarıma dökülüyor Çeşmeden akan suyun berraklığında. Dolaşan bir dudak mı var saçlarını? Ay tırmanıyor zeytin ağaçlarını. Sürü bulutlar gece yamaçlarını Otlayıp yayılıyor gök kırlığında. Üzerinden örtüyü mü çekti bir el? Gece ayaklarından akıp giden sel; Seyrine doyulmuyor ruhunun, güzel Bu manzara gibi, bu ayışığında... Yeniden yarattı seni gizli bir el! Ahmet Muhip Dıranas |
Ayrılış
Ayrılış
Gün batıyor, gün batıyor, Veda etsem hepinize. Ufuk kanlı bir denize Dönüyor, sizi bıraksam. Gün batıyor, gün batıyor, Evimi, eşyamı, paramı Nem varsa yaksam ve bir an Kaybetsem kara bir duman Arkasında hafızamı, Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam... Ahmet Muhip Dıranas |
Balad
Balad
Yağmurlar dindiği zaman Geleceksin Ki karanlık ölümdür. Işığım söndüğü zaman Güleceksin Ki karanlık ölümdür. Karanlığımda dişlerin Parıldar ki Yine görüneceksin Kuraklığımda düşlerin Işıldar ki Yine arınacaksın. Bekliyeceğim elbette Gelişini Yaşamak başka nedir; İsterse ta kıyamete İlle seni Ki bu aşk başka nedir. Bütün ömrümüz onunla Böyle geçti; Toprakla gök arası, Varla yok arası öyle; Derken uçtu. Dranas yalvarası: Ahmet Muhip Dıranas |
Bir Sokak
Bir Sokak
Dün gece lambaların kör ışığı içinde -Herkes ömründe bir kez olsun o yoldan geçer Bir sokağa düştüm ki her köşede bir gölge, Her pencerede bir baş, her kapıda bir fener. Onların iki yana dizili yüzlerinde Kalmamış gibiydi bir damla ışıktan eser Ve körler gibi, sanki elleriyle derinde Yitmiş hayallerini arıyorlardı yer yer. Balkonundan sarkarak biri: 'Yavrum, diyordu Hatırlamaz olmuşsun artık eski karını; Göğsümde geçirdiğin sevda akşamlarını.' Biri memelerini gösterip gülüyordu: 'Pencereme bakmadan geçme öyle, güzelim! Ben Leyla'dan sevdalı, Zeliha'dan güzelim... Ahmet Muhip Dıranas |
Büyük Olsun
Büyük Olsun
Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun. Deniz gibi, gökyüzü gibi herşey ve mahzun. Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce, Aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece. Denizler yolculuğa çağırır durur da beni Gitmem düşünerek geri döneceğim günü. Ben büyük rüzgarları severim; büyük olsun Aşkım da, özlemim de hepsi, herşey ve mahzun. İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı. Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. Ahmet Muhip Dıranas |
Esenlik Size
Esenlik Size
O gün bu gün size özendim Her yerde; hava, toprak, deniz. Bir serüvendi; gökteyseniz Çıktım, yok, yerdeyseniz indim. İlkin, size içkiyi tattırdım: Ömür boyunca sarhoşsunuz; Ne açsınız artık ne susuz. Sizsiz ben de susuz kalırdım. Size geceyi de öğrettim Onda düşlerle çoğaldınız; Yaşantıda yorgun ve yalnız Değilsiniz; sizi ürettim. Biterdi belki bir uykuyla Herşey ve tadından ötürü. Gördünüz ki bundan ileri Bir şey var çağıran tutkuyla. Çağırdım, çağırdım, çağırdım Bir böcek gibi titriyerek. Koştunuz tükeninceyedek Ha bir adım, daha bir adım... Sizi ölümle perçinledim Bana... ve sımsıkı ve sıcak; Üşürdünüz ah, çırılçıplak Ölüm döşeğinde; önledim. Size yani günahı sundum; Öptünüz ve güzelleştiniz. Çirkindiniz ilkin, tek ve pis. Irmak oldunuz; sizde yundum. Şimdi olay, hep ya hiç gibi, Vardan ve yoktan özge bir şey, Sevgiden de öte bir düzey; Olmak ya da olmamak belki. Ahmet Muhip Dıranas |
Evreni Sevmek ki..
Evreni Sevmek ki..
Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim, Ama şiirlerimle seni doyuramam ki; Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim, Daha ötelerine, daha... buyuramam ki. İnsanı insan diye sevmişim, hep severim; Ve onu tanrılara karşı bile överim. Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim Var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki. Güzellikleri alır satarım, gel işim bu. Güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu. Güzelle yüceltirim insanlığı, işim bu, Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki. İnsanoğulluğunu kulluk diye almışın! Düşüncenin orakla biçilmesine karşın Bir geleceğin dulda düşlerine dalmışın; Bu derin aldanıştan seni uyaramam ki. Kim zafere erecek? Zafer ne? Bir akşamda Güneşi bağlamaksa geceye karşı, ya da Haykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, ama Kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki. Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın, Özgürlükler üstünde?.. Bir yüce aramanın Yıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın! Duyuramam ki ama beni, duyuramam ki... Ahmet Muhip Dıranas |
Fahriye Abla
Fahriye Abla
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, Kapanırdı daha gün batmadan kapılar. Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi, Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi; Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede; Bahçende akasyalar açardı baharla. Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı; Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı. İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin. Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin; Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Gönül verdin derlerdi o delikanlıya, En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın? Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; Hâtırada kalan şey değişmez zamanla, Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Ahmet Muhip Dıranas |
Gerçek
Gerçek
Uyandığı zaman gökte yıldızlar İnsan düşünür: belki de Allah var! Tanrısal bir öpüştür söken şafak. Ne hoştur insanın bir gül açası, Koşan göklerde kuş gibi uçası, Bulutlarla yağmur olup ağlamak. Gitmek, sona ermeden... bir zamanda... Başıboş bir tekne gibi ummanda; Fırtınalarda ne yelken, ne bayrak. Fakat beni sen uyandır, ey zeka! Bak, işte önümde her günkü çorba, Ekmek, kaşık ve kasesiyle bu aşk. Sarhoş eden, davet eden bu ölüm İçinde ben salt bir ademoğluyum, Korkan, ölüşünü hatırlayarak. Ey, ışığın boşandığı gerçek düş! Bütün zamanı kucaklayan öpüş; Yaşamak... eken insan, veren toprak. Ahmet Muhip Dıranas |
Hatıra
Hatıra
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan Oydu, bir bakışta tanıdım onu; Rüyalarıma tayf halinde konan, Peşime bir korku gibi düşen o. Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr. Dolardı aydınlık olup, odama. Bahçemde süzülür giderdi bahar Sabahının fecri vururken cama. Ayakları kumda bırakmadan iz Yanıma geldiği hep gecelerdi; Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz Uzak bir maziye dönüp giderdi. Bir avuç ışıktı incecik yüzü, Gözleri geceler gibi derindi; İçine başımın her an düştüğü Avuçları sudan daha serindi. Geçerken dün yoldan, ruhumu saran Bir gölge halinde ve ağır ağır; Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan Seven ve yaşayan bir hatıradır. Ahmet Muhip Dıranas |
Her Günkü Şarkım
Her Günkü Şarkım
Her gün ekmeğimi bölüşürsün Yalnızlığımın sofrasında, Yorganım altında üşürsün Her güz ve bahar arasında. Bağlayansın her göz yaramı, Gülmek görevin ben gülünce; Yağmur senin gibi ağlar mı Gözlerimden yaş dökülünce? Her düşüncemin ıstıraplı Serüveni, hayırlı rüyam. Sen ey, günahlı ve sevaplı, Allahlı ve şeytanlı dünyam! Her günkü şarkısı dudağın, Havayı dolduran kokusu Yağmura kavuşmuş toprağın; Yediğim ekmek, içtiğim su. Ahmet Muhip Dıranas |
Her Şey Uzaktadır
Her Şey Uzaktadır
Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz, Her an peşimizden koşan gölgemiz, Özlenen limanlar, yanan yıldızlar. Uzaktadır her şey; anneler, kızlar... Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm, Her yerde, her an yakınımız, ölüm. Ahmet Muhip Dıranas |
Kar
Kar
Kardır yağan üstümüze geceden, Yağmurlu, karanlık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze, inceden. Sesin nerde kaldı, her günkü sesin, Unutulmuş güzel şarkılar için Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan, Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan Sesin nerde kaldı? kar içindesin! Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! Uyandırmayın beni, uyanamam. Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram... Buğulandıkça yüzü her aynanın Beyaz dokusunda bu saf rüyanın Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış Sırf unutmak için, unutmak ey kış! Büyük yalnızlığını dünyanın Ahmet Muhip Dıranas |
Kara Gözlerin
Kara Gözlerin
Kara gözlerindeki umut Siyah saçları kadar karamsardı ve kadere küsmüştü O, bir kere Sevgiyi öldürdü diye... Sanki ona uzanan ellerde Keskin bir bıçak Ha vurdu ha vuracak Bu, benim karanlıklarım, Bu benim sırlarım diyor hep Bir gün gelecek Şefkatle kollarına saracaklar... Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında Umutları umduğu gibi çıkmamış Beklentileri hep korkuları olmuş Sanki bütün hayatı, Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla... Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az Her nefeste biraz daha kısalırken Bütün beklentileri Duman duman uçuyorlardı. Kurallar koymak isterken dostluklarına, Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında... Şimdi o gözlerde, Vakitsiz yağan yağmurlar var, Hasat mevsimi bitmiş bahçelere Sağnak sağnak yağacaklar, Belki gönlünde gökkuşağı açacak Ama, altından çocuklar geçmeyecekler. Su yerine zehir akacak ırmaklarından, Hiç kimse içmeyecek... ya Ben, Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde, Üzümlerim gazap üzümü Şaraplarımsa gözyaşları... Sen güz güneşinde, sanki kanadı kırık bir kuş, Konmuştu bahçeme, Ona şefkatle eğilirken Pır diye uçtu birden Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik, ve inancımla birlikte. Ahmet Muhip Dıranas |
Köpük
Köpük
Oyun bitti ve her şey yerini buldu. Akşamla ebedi kizlar anne oldu. Aynalara bakma,aynalar fenalık; Denizi,sonsuz olanı düşün artık. Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak, Güzelsen soyabilirsin cirilciplak; Oradayim hep ben,orada derinde, Gemilerin ihtiyar köpüklerinde. Ahmet Muhip Dıranas |
Olvido
Olvido
Hoyrattır bu akşam üzerleri daima! Gün saltanatıyla gitti mi bir defa Yalnızlığımızla doldurup her yeri Bir renk çığlığı içinde bahçemizden, Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan Lavanta çiçeği kokan kederleri; Hoyrattır bu akşam üstüleri daima! Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar Unutuşun o tunç kapısını zorlar Ve ruh atılan oklarla delik deşik. İşte doğduğun eski evdesin birden, Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar... Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir; İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar gibi bir gün camı açtığını, Duran bir bulut, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir. Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kol kola. Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri, İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden Ay ışığı gibi sürüklenip giden; Geceye bırakıp yougun erkekleri Salınan etekler fısıltıyla, nazla. Ebedi aşığın dönüşünü bekler Yalan yeminlerin tanığı çiçekler Artık olmayacak baharlar içinde. Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış! Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış; Her garipsi ayak izi kar içinde Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler. Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasında Bir parıltı gibi görünüp kaybolan Ne istersin benden akşam saatinde? Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın, Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın; Hatıraların bu uyanma vaktinde Sensin hep, sen, esen dallar arasından. Ey unutuş! Kapat artık pencereni, Çoktan derinliğine çekmiş deniz ben; ıkmaz artık sular altından o dünya. Bir duman yükselir gibidir kederden Macerası çoktan bitmiş gibi o şeylerden. Amansız gecenle yayıl dört yanıma Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni. Ahmet Muhip Dıranas |
Portre
Portre
Bir bahara açık duran penceresinde Belki bir gün gelir geçmiş zamanı arar Diyerek bu portreyi çizdi sanatkâr, Bir oda içinin ışık ve gölgesinde. Verdi bir başka renk, başka biçim, hasından; Diledi ki bir ölümsüz ömür yaşasın, Geçsin geceleri kışın, günleri yazın, Süzgün gözlerini seyredip aynasından. Severdi, ağlardı, güler ve hatırlardı Değişmeden önce sanatın fırçasında; Onun bu güzel'e gebe Rönesansında Günler birbirini güden hoş anılardı. Şimdi çerçevede mahpus yaşamaktadır, Alnında o yaman ölmezliğin zaferi; Uzak bir rüyada yüzer gibi gözleri, Artık ne gülmekte ne de ağlamaktadır. Ahmet Muhip Dıranas |
Rüzgar
Rüzgar
Bu ne yeşil, ne mavi bu, ne sarı yolumuzda? Nasıl koyup gitmeli bu denizi, bu kırları? Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı, Bir dal kırabilir misin bakalım, gönlümüzde? Bu şarkılar, bu hâlis sözler varken, dilimizde. Ahmet Muhip Dıranas |
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
Bakıp imreniyorum akınına Şehrin üstünden geçen bulutların, Belki gidiyorlar yakınına Rüyamızı kuşatan hudutların. Evler, ağaçlar, sular, ben be bu an Sanki bulutlarla bir, akıyoruz; Onların hevesine uyaraktan Cenup ufuklarına bakıyoruz. Biz de hafif olsaydık bir rüzgardan, Yer alsaydık şu bulut kervanında, Güzle’e ve Yeni’ye doğru koşan Bu sonrasız gidişin bir yanında; Dağlara, denizlere, ovalara Uzansaydık yağarak iplik iplik Tohumları susamış tarlalara Bahar, gölge ve yağmur götürseydik. Bakıp imreniyorum akınına Şehrin üstünden uçan bulutların. Gidiyor, gidiyorlar yakınına Rüyamızı kuşatan hudutların. Ahmet Muhip Dıranas |
Selam
Selam
Uçuyor, duran bir anın havasında Işıktan kuşları bir akşam seherinin; Gündüzün geceyle buluşan noktasında Yaklaşıyor musikisi eteklerinin. Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi Kanatlarını açmada bir altın devir. Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği, Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir; Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden Selam, senelerce, senelerce evvele, Hatırası kalbe ışıklarla dökülen En sevgiliye, en iyiye, en güzele. Geçmiş bir zamanı kalbim bulmak üzredir, Tamamlanacaktır yarım kalmış rüyalar; Ey hafıza cömert memenden beni emzir, Zengin renklerini ufkuma dök, ey bahar! Uzattığımız bu tası dolduracak mı Yine bol sularla akarak o çeşmeler? Yoksa , hiç bulunmayacak kadar uzak mı Dudakları öpüşlerle dolu geceler? Ey pembe akşamların karasevdaları! Güzelliklerine doyulmamış zamanlar! Ergen yastığının ateşten rüyaları! Ey, saf kalbimizde doğmuş ve ölmüş anlar!.. Hatırası kalbe ışıklarla dökülen En güzele, en iyiye, en sevgiliye Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden, Selam, senelerce öteye... Ahmet Muhip Dıranas |
Sen ve Gökyüzü
Sen ve Gökyüzü
Bir güzelim sensin, bir de gökyüzü, Gerisi denizler ötesi, hepsi. Gökyüzüyüm gündüzüyle, gecesiyle, Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz, Umutlarla bezer, gönendirirsiniz Ömrümü, kıyısında bir akşamın. Bu kutlu anlarında yaşamamın Solumayı bile unutuyorum; Sanki ölümsüzlüğü tutuyorum! Ya o gökyüzü; öylesine mavi Üstümüzde, öylesine ebedi O gökyüzü ve öylesine gerçek; Büyük, büyük, büyük, kocaman çiçek. Ahmet Muhip Dıranas |
Serenad
Serenad
Yeşil pencereden bir gül at bana, Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut,saçlarımda çiğ. Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak, Ben aşkımla bahar getirdim sana; Tozlu yollardan geçtiğim uzak İklimden şarkılar getirdim sana. Şeffaf damlalarla titreyen,ağır Goncanın altından süzülmüş her sak. Senin için dallardan süzülen ıtır, Senin için karanfil,yasemin,zambak... Bir kuş sesi gelir dudaklarından; Gözlerin,gönlümde açan nergisler. Düşen öpüşlerdir dudaklarından Mor akasyalarda ürperen seher. Pencerenden bir gül attığın zaman Işıkla dolacak kalbimin içi. Geçiyorum mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut,saçlarımda çiğ. Ahmet Muhip Dıranas |
Sokaklar
Sokaklar
Sokakta gün, sokakta gece, Ben, sen, o, biz, kuş ve karınca. Sokaktan gelir vehimlerim, Sokakta geçer bayramlarım. Sokakta kibarlar, sakatlar, Alaylar, düğünler, tabutlar. Sokakta ağlanır, gülünür, Hayal kurulur ve ölünür. Memelerinde keder sütü, Şairi sokak anne büyüttü. Sokaktan işitti her gelin Seferberlik haberlerinin Gecede ayak seslerini. Çiziyorken kavislerini Ay, güneş, yıldızlar, koşarak, Unutuş da sendedir, sokak! Ahmet Muhip Dıranas |
Son Aşk
Son Aşk
Son aşkımdır bu -sen- ve son çile, Günümün son fecri, sonu artık; Giriver inince gün, aralık Kapımdan gelinlik elbisenle. Onu sevmekle geç, ey yaşamak! Ahmet Muhip Dıranas |
Son Bulut Sıyrılınca
Son Bulut Sıyrılınca
Son bulut sıyrılınca üstünden Beyaz alevden bütününle sen Hayalimde belirmeden daha, Gece yeryüzü varıp uykuya Issızlıkta ay inince suya Benzedin odamda bir sabaha. Aman dur! ve hiç kıpırdama ki, Kusursuzluğunda başlar belki Kalbi ulaştıran yol Allah'a Sonsuzsun bu ak güzelliğinle! Ölüp, ölüp de her an sevginle Dirilmek... bir, bir daha, bir daha Ahmet Muhip Dıranas |
Step
Step
Ey bir at üstünde doğduğum memleket, Oynadığım vadiler, geyikli ve sarp. Kızıl bayrakların uçuştuğu serhat, Davullar ve kafesinde çırpınan kalp! Yaylının rüzgarlanıp duran örtüşü, Karasız deniz gibi boş bir gökyüzü; Bir uçtan öbür ucu Yemen türküsü, Öten çıngırak, koşan atlar ve step... Ah. sonsuz Anadolu'm, sen! Sen, sen, sen hep! Ahmet Muhip Dıranas |
Testi
Testi
Dolu bir testi idim ben, Baş aşağı ettiniz beni; Eh, boşalıverdim derken... İyi mi ettiniz yani? Sevgiler vardı içimde Ezgiler vardı, iyilikler... Boşaltıverdiniz, hem de Düşürüp kırmaktan beter. Hoş, yine bir testiyim ben, Yine varım ama bomboş... Ahmet Muhip Dıranas |
Titrek Bir Damladır
Titrek Bir Damladır
Titrek bir damladır aksi sevincin Yüzünün sararmış yapraklarında Ne zaman kederden taşarsa için Şarkılar taşırsın dudaklarında. İşlerken hülyama sesten örgüler Bir çini vazodan dökülen güller Gibi hülyada fecirler güler Buruşmuş bir çiçek parmaklarında. Gözlerin kararan yollarda üzgün, Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün; Süzülüp akasya dallarından gün Erir damla damla ayaklarında. Sesin perde perde genişledikçe Solan gözlerinden yağarken gece Sürür eteğini silik ve ince Bir gölge bahçenin uzaklarında. Sen böyle kederden taştığın akşam Derim dudağında şarkı ben olsam Gözlerinde damla, içinde gam Eriyen renk olsam ayaklarında Ahmet Muhip Dıranas |
Ülker'in Gözleri
Ülker'in Gözleri
Bir bahar sabahının karanlığında ıssız Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız Olan gözlerinize aşıkım, Bayan ülker! Mutlu, esen ve hoşken ve gülerken gülerken Nerden gelir bilinmez üzgünlüklerle birden Solan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker! Ne zaman perdelese içlerini bir buğu Ölümün güzelliği, özlemin yorgunluğu Dolan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker! Kalbinizin sezilmez parıltıcıklarını Bir büyük ateş gibi göstermenin sırrını Bulan gözlerinize aşıkım, Bayan Ülker! Ahmet Muhip Dıranas |
Yağmur, Gül ve Eller
Yağmur, Gül ve Eller
Yel yapraklarımı savurur, Dört yanım yağmurla örtülü; Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur! Kafamda hep bir uykusuzluk Ve masamda bir düşler gülü, Gecenin içinde, soyunuk. Ve bir düşünce arasında Ellerim; beyaz, boş ve bencil, Bu gül’le gece arasında, Kopmuş gidiyor dallarımdan... Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden.! Ahmet Muhip Dıranas |
Yaşarken
Yaşarken
Ağaçların daha bu bahçelerde Bütün yemişleri dalda sarkıyor; Umutların mola verdiği yerde Geceler bir nehir gibi akıyor. Baksan bir uzaklık var hangi yana, Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna; Varmak istediğim uzak limana Gemiler beni almadan kalkıyor. Gelmedi gün daha, çalmadı saat, Daha uçurmuyor beni bu kanat; Sabırsızlanma, ey kapımdaki at! Güneş daha gözlerimi yakıyor. Ahmet Muhip Dıranas |
Yurt
Yurt
Doğuda bir yurdu vardı ozanların, Her gece uykumda bir nal şakırtısı; Serüvenlerini anlatır şarkısı At üzerinde ölen kahramanların. Egemen olduğu yer eski Hanların, Elden ele gök bir bayrağın yalkısı; Havada yalın bir kılıç parıltısı Korur düzenini geçmiş zamanların. Yaşadım sanırım ben orda bir zaman, Çıplak atlarda bir kadınla yan yana Bozkırlar boyunca çıkmışız akına. Kimbilir şimdi nerde? Hangi yıldızda? Ve hangi odada? İçtiği kımızda Beni anar mı ki o, dişi kahraman? Ahmet Muhip Dıranas |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:56. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.