![]() |
Ahmet Haşim Şiirleri
Ağaç
Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü. Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut. Yaprakla kuşun parıltısından Havzın suyu erguvâna döndü. Ahmet Haşim |
Akşam Yine Toplandı Derinde
Akşam Yine Toplandı Derinde
Canan gülüyor eski yerinde Canan ki gündüzleri gelmez Akşam görünür havuz üzerinde, Mehtab, kemer taze belinde Üstünde sema, gizli bir örtü Yıldızlar, onun gülüdür elinde... Ahmet Haşim |
Bir Günün Sonunda Arzu
Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halklarında Güller gibi fecr oldu nümayan, Güller gibi...sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nalan; Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrarını ömrün eder ilan. Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Alemlerimizden sefer eyler? Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde sema: Kavs-i mutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam! Ahmet Haşim |
Bir Yaz Gecesi Hâtırası
Bir Yaz Gecesi Hâtırası
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle, Olmuş şeb-i sevdâ yine bî-hâb Oklar gibi saplanmada kalbe, Düştükçe semâdan yere meh-tâb... Bûseyle kilitlenmiş ağızlar Gözler neler eyler, neler isrâb; Uçmakta bu âteşli havâda Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb... Ahmet Haşim |
Bülbül
Bülbül
Bir gamlı hazânın seherinde, Isrâra ne hâcet yine bülbül? Bil, kalbimizin bahçelerinde, Cân verdi senin söylediğin gül. Savrulmada gül şimdi havada, Gün doğmada bir başka ziyâda. Ahmet Haşim |
Gelmeden Evvel, Geldin, Birlikte
Gelmeden Evvel, Geldin, Birlikte
Gelmeden Evvel Kalbim Benim bir ormandı, İsimsiz, asude, Bir büyük orman; Ve gölgelerinde revan Olan hafi suların aks-i şevk-i müttaridi Dağıtırken sükutu bihude, Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman, Ne zaman Girecektin o kalb-i mes'ude? Etmeden zehr-bad-ı fasl-ı elem Reng-i eşcar ü abı fersude, Dolacak mıydı seslerin, bilmem O tehi saye zar-ı mesdude? Sanki hicrana bir teselliydi Şeceristan-ı kalb içinde revan Olan hafi suların musiki-i nevmidi. Geldin Bir gün Akşamın ölgün Duran o namütenahi ziya denizlerine Gark olan eşcar, Gark olan ovalar Oluyorken sükut ü hüzne makar Geldin alam-ı kalbi teskine Ey şebabın hayal-ı cavidi, O melul akşamın havası kadar Gelişin bir sükun-ı saridi... Birlikte Bütün bizimçündür Nukuş-ı encüm-i vahdetle işlenen bir tül Gibi üstünde titreyen bu sema; Gecenin dallarında şimdi açan Bu kamer, Bu altın gül... Bütün bizimçündür Ne varsa aşk ile bidar-ı ra'şe, ya naim, Ne varsa aid olan leyl-i hande-me'nusa, Sana aid lebimdeki buse, Lebinin surh-ı bizevali benim. Ahmet Haşim |
Havuz
Havuz
Akşam yine toplandı derinde... Canan gülüyor eski yerinde Canan ki gündüzleri gelmez Akşam görünür havz üzerinde, Meh-tab kemer taze belinde Üstünde sema gizli bir örtü Yıldızlar onun güldür elinde... Ahmet Haşim |
Karanfil
Karanfil
Yarin dudağından getirilmiş Bir katre alevdir bu karanfil, Ruhum acısından bunu bildi. Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer Kızgın kokusundan kelebekler, Gönlüm ona pervane kesildi. Ahmet Haşim |
Karanlık
Karanlık
Aşkın bu karanlık gecesinde Bülbül yine vahşi müterennim Mecnûn'u terk etti mi Leylâ? Vahşî sesi firkat sesi sandım. Aşkın bu karanlık gecesinde, Hicrânımı duydum, seni andım, Firkatzede bülbül gibi yandım... Ahmet Haşim |
Mehtapta Leylekler
Mehtapta Leylekler
Kenâr-ı âba dizilmiş, sükûn ile bekler Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler... Havâda bir gölü tanzir eder semâ bu gece Onun böcekleri gûyâ nücûmdur yekser... Neden bu âb-ı semâvîde avlananlar yok Bu haşr-ı nûr-ı hüveynâtı hangi kuşlar yer? Eder bu hikmete gûyâ ki vakf-ı rûh u nazar Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler... Ahmet Haşim |
Merdiven
Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Ahmet Haşim |
Mukaddime
Mukaddime
Karaosmanzâde Câvide Hayri Hanimefendi'ye Zannetme ki güldür, ne de lâle Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle... İçmişti Fuzuli bu alevden, Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn Şi'rin sana anlattığı hâle... Yanmakta bu sağârdan içenler, Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı Baştanbaşa efgân ile nâle... Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle!.. Ahmet Haşim |
O Belde
O Belde
Denizlerden Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin. Bilsen Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Ne sen, Ne ben, Ne de hüsnünde toplanan bu mesa, Ne de alam-ı fikre bir mersa Olan bu mai deniz, Melali anlamayan nesle aşina değiliz. Sana yalnız bir ince taze kadın Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer, Bu sefil iştiha, bu kirli nazar, Bulamaz sende, bende bir ma'na, Ne bu akşamda bir gam-ı nermin Ne de durgun denizde bir muğber Lerze-i istitar ü istiğna Sen ve ben Ve deniz Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz Topluyor bu-yi ruhunu guya. Uzak Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz... O belde? Durur menatık-ı duşize-yi tahayyülde; Mai bir akşam Eder üstünde daima aram; Eteklerinde deniz Döker ervaha bir sükun-ı menam. Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir, Hepsinin gözlerinde hüznün var Hepsi hemşiredir veyahud yar; Dilde tenvim-i ıstırabı bilir Dudaklarındaki giryende buseler, yahud, O gözlerindeki nili sükut-ı istifham Onların ruhu, şam-ı muğberden Mütekasif menekşelerdir ki Mütemadi sükun u samtı arar. Şu'le-i bi-ziya-yı hüzn-i kamer Mülteci sanki sade ellerine O kadar natüvan ki, ah, onlar, Onların hüzn-i lal ü müştereki, Sonra dalgın mesa, o hasta deniz Hepsi benzer o yerde birbirine... O belde Hangi bir kıt'a-i muhayyelde? Hangi bir nehr-i dur ile mahdud? Bir yalan yer midir veya mevcud Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hulya mı? Bilmem... Yalnız Bildiğim, sen ve ben ve mai deniz Ve bu akşam ki eyliyor tehziz Bende evtar-ı hüzn ü ilhamı Uzak Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz... Ahmet Haşim |
Parıltı
Parıltı
Ateş gibi bir nehir akıyordu Ruhumla o ruhun arasından Bahsetti derinden ona halim Aşkın bu unutulmaz yarasından. Vurdukça bu nehrin ona aksi Kaçtım o bakıştan, o dudaktan Baktım ona sessizce uzaktan Vurdukça bu aşkın ona aksi... Ahmet Haşim |
Seher
Seher
Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb. Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr Zavallılar kalacaklar esir-i ufk-ı türâb. Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb Ve onların sesi eyler "nihayet"i işrâb... Ahmet Haşim |
Süvârî
Süvârî
Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvârî geliyor kan rengi. Başlıyor şimdi melûl akşamda Son ışıklarla bulutlar cengi! Bir bakır tasta alev şimdi havuz, Suya saplandı kızıl mızraklar. Açılıp kıvrılarak göklerde Uçuyor parçalanan bayraklar! Ahmet Haşim |
Şafakta
Şafakta
Dönsek mi bu aşkın şafağından Gitsek mi ekaalîm-i leyâle? Bizden daha evvel erişenler Ağlar bugün evvelki hayâle. Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek Düştüyse gönüller bu melâle? Bir eldir ufuklardan uzanmış Zulmet bizi çekmekte visale... Ahmet Haşim |
Şairsiz Dünya
Şairsiz Dünya
Şairdir şiiri anlatan Şairdir seni tanıyan Şairdir duyguları yaşayan Şairdir size bakan... Ahmet Haşim |
Tahattur
Tahattur
Bir Acem bahçesi, bir seccâde, Dolduran havzı ateşten bâde... Ne kadar gamlı bu akşam vakti... Bakışın benzemiyor mu'tade. Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, Dalmış üstündeki kuşlar yâda; Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda! Ahmet Haşim |
Yarı Yol
Yarı Yol
Nasıl istersen öyle dinle, bakın: Dalların zirvesindeyiz ancak, Yarı yoldan ziyâde yerden uzak, Yarı yoldan ziyâde mâha yakın... Ahmet Haşim |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 22:27. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.