![]() |
Ahmet Erhan Şiirleri
Ağaç
Bu şiire girmek için Yıllarca bekledi Şu yaşlı ağaç. Kimse onu anlamadı. Yanından geçen Birini görünce Usulca kımıldanmasını bile Bir şeylere Yormadı... Yolun kıyısında duran Yapraksız, tozlu ağaç İşte bir şiire girdin. Artık yalnızca Bir ağaç Değilsin. Ahmet Erhan |
Ağıt
Ağıt
Çiçekçi bana bir gül ver sevgilime değil bir ölü için Çiçekçi bana bir gül ver İçine gözyaşlarımı sığdırabileyim. Yakasına böyle bir gül takmıştı O gün bir görseydin sen onu Çiçekçi bana bir gül ver Sanki o güldendi bütün mutluluğu Sen de: - Bir arkadaşın öldü Ben diyeyim: - Kardeşim! Çiçekçi bana bir gül ver Götürüp tabutuna iliştireyim. Kaldırımlarda kömür tozları Bacalarda koyu bir duman var Kara bir gökyüzü tek özelliği bu kentin Çiçekçi bana bir gül ver Kapalı perdeleri açabilse gülüm Kapalı kapıları kırabilse Kapalı yüreklere girebilse... Çiçekçi bana bir gül ver - Beyim, gül olmaz ki bu mevsimde! Ahmet Erhan |
Akşam
Akşam
Nereye gitsem, hangi boylama sığınsam Bir kentin kenar mahalleleri gözlerin Ne kadar bulvarlara yerleştirsem de anılarımı Sensin, kendinden öte bir şeysin Bence biraz daha uzatmalısın saçlarını Bir yaprak fırtınasında usulca rakı içeyim Anladım, Adı niye akşamsefası bu çiçeğin... Ahmet Erhan |
Akşam Güneşi
Akşam Güneşi
Hayatım temsili bir yenilgi gösterisidir Okulu seven çocuklara bıkkınlık getiren Yağmurda yalnız kalır, seyircisi yoktur Onun için yaşamak alelade bir lükstür Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla büyür beyninde bir gül Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir Dizeleri birbirine iteleyerek geçer Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım Genelevi bulamayan yeniyetmeye benzer Yalnızlığı yalnızlıktır ve çok sıradandır Her hafta sonu annesini görmeye gider Kartpostal görüntüleri ile intihar eder Donar kalır bir aynada eli yüzü çıplak Altıncı filo gibi bir şeydir, isyanlar bastırır Yasaktır elini koynuna sokmak yasaktır Sonuçta bir hayattır,naftalinler kullanır Parası çıkmazsa gider sakal bıyık bırakır Sevgilisi yoktur ve artık sevgisi de yoktur Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır... 1989 Kaynak: Deniz, Unutma Adını Ahmet Erhan |
Anne
Anne
Bırak kalsın masada ekmek testide su Ayna puslu, pencere camı kirli Bırak kalsın saçların dağınık, gözlerin uykulu. Saksıdaki çiçek susuz, kedi yalını bekler bir köşede Bırak kalsın meyve ağaçta, kırlangıç havada Dama düşen ince bir yaz yağmuru... Yoruldun artık, bütün gün didinip durdun Toprak bile, gök bile, deniz bile bir yerde yorulur Bırak kalsın süpürge duvarda, sabun kovada Anne, gel yanıma otur... Ahmet Erhan |
At, Avrat, Silah
At, Avrat, Silah
Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun Sırtımdan kaç güneşi aşırtarak yürüdüm. Yok. Damarlarımdaki alkollü kolonyayla sildim. Yok. Yükseklik korkumu dirseğimle dürterek Kentin bütün üstgeçitlerinden geçtim Evlerde kabuk bağlayan yaralarımı dışarıda rüzgar örseliyor Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun Yok. Sevgilim. Olamadım. İçkilere daha bir dadandım 1182734. Mesai saatlerinde aranılacak. Yok. Artan her günüm sanki ölüme ekleniyor... Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun Kiraz dalına asılmış bir mendil gibi kaldım bekliyorum tarihin kaçınılmaz fırsatlarını Yok. Sevgilim. Duasız bir din arıyorum. Yok. Leyli bir uyku. Alnı örselenmemiş bir insan Gece yatıya gelen bin bir umut. Gündüz giden bir ehli müslüman Yağıyorum durup durup bütün yağmurlarımı Türklerin anayurdundayım. Yalnızım. Alkol. Yok. Savunduğum herşeyin savunmaya geçtiği. Tanrım Yok. Boğulsam cezir oluyor, yaşasam med. Artık evcil olan kelimeler aranıyorum; Oda. Pipo. Kitap. Çocuk. Ev. Aile. İş. Otobüs. Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun Ancak otuzüç gün üç gece ağlasam avunurum Yok. Küçük Asya'dayım. Ninem Rum. Dedem Yüzbaşı. Kanım A Rh pozitif. Çok bira içince negatifleşiyor. Yok. Sevgilim. Bilemedim iki taşı çatıp bir yapı kurmayı. Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun Kanım çekiliyor dünyayı böyle düşündükçe Yok. Sanki durup dururken saçlarım seyreliyor. Sıcak oldu. Genleştim. Konformist filan oldum. Yenik bir hayvan büyütüyorum koynumda. Yok. Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun At. Avrat. Ve silah. Su. Ateş. Ve toprak. Bütün dinleri böyle kandırarak dinimi buldum Öldüğüm gün davula üç kez vurulacak. Tören. Yok. Kalbim. Bir ayrılığı çalıyor kampana. Tren. Yok. Seni istasyonlarda kaç kere öptüğümü sayamıyorum Atım öldü. Avradım beni sevmiyor. Silahım suskun 365'le 35'in çarpımı neyse ona göre kurdum kendimi Ondan ötesini ister eksilt ister çoğalt Devrim misin nesin ver artık şu adresini. Yok. İnkılap! İnkılap! İnkılap! İnkılap! Ahmet Erhan |
Bekar Gece
Bekar Gece
Tarık Savran'a Gökyüzü dondu, günler seçilmiyor Yağmur değil, kar değil, yapışık bir sıvı Akıyor pencereme doğru Gökyüzü dondu, kimseler gelmiyor FM 1295 kilohertz Burası yalnızlık istasyonu Aradığım bu değildi, aradığım bu değil Nemli ilişkiler... değildi belki de hiçbir şey İyi oldu, çok iyi oldu Dünyayı bu kusmuk tadında algıladım o kadar Ama anlayamadım Neden bana kopçalandı bu keder Herşey dondu, bütün dostluklar İçkilere buz arandı durdu Yalnızlık mıydı, hiç değildi Çünkü yalnızlık bile çoğulluk ister Bekar gece Bu şiir senin ilk ve son konuğundu Evet, yalnızlık bir seyirlik oyundu Seyircisi yoktu... Ahmet Erhan |
Benimle Büyüyenler İçin
Benimle Büyüyenler İçin
Yağmurlar da diner moruk Gökyüzüne bakmayıveririz bir gün Zaten üç damla suyun bir avuç toprakla çarpımından doğdum ben Bunun için çamura kestim son günlerde Sen hiç Bob Dylan dinledin mi Hiç dün gece dinledin mi Şarabı rakıyla karıştırıp Saatler moruk saatler... ne olmuş saatlere kurmayıveririz bir gün Ben parmak hesabıyla bir ömür yaşadım Yükseklik korkusundan başım hiç dik durmadı İğreniyorum kendimden bile bazan Dünyadan her zaman Kaldırıp yakamı inerim gecenin ayıp yerlerine Eve geç gelen adamların hüznüyle Biz ne kötü yaşadık be moruk Bir kuş kanatlarını dürünce rüzgarsız kalmak gibi O kadar yalnız, o kadar umutsuzduk -Geçmiş zaman kipi gitmedi burda ama neyse Moruk diyorum artık benimle büyüyenlere... Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin I
Bir Baba İçin I
Odamın ışığı yanıyor bütün gece Ellerimi dizlerime koyup, ikibüklüm bir olağandışılık arayarak Gördüğüm, duyduğum her şeyde Öylece oturuyorum: Güneş parmaklarını sürünceye dek Koyu bir karanlığa Bulanmış pencereme... Bir gece kelebeği Dolanıyor lambanın çevresinde Usuldan bir rüzgar esiyor Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen Sütün sesini duyabiliyorum Deniz az uzakta İç geçiriyor boyuna. Seninle konuşurduk baba Böyle gecelerde, iki bilge gibi Karşılıklı bakışarak Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte O dupduru yüreğini, yılların Unutulmuş sularına bırakarak. İşte bir minder daha koydum yanıma Henüz sıcak Sanki yeni kalkmışsın üstünden Terliklerin şuracıkta, getireyim Çayı da ocağa koyarım istersen. Annemse haber bekliyor ruhlardan Namaz kılarak, tesbih çekerek Sen olsan Gülerdin bıyık altından -Ben gülemiyorum baba! Ama bir insanı yüreğinde duymak için Araya bazı kurallar Koymaya ne gerek var Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya Dualar okumaya? Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin II
Bir Baba İçin II
Ağır aksak adımlarla yürüyen gece Bana bir şeyleri anımsatıyor Boynu uykudan arasıra düşerek Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne Kuytu, karanlık bir yolda Kocasının ayak seslerini arıyor Bir çocuk, sedirin üstünde yüzünü ders kitabına gömmüş Saate bakıp, geceyi dinleyip Kitabından bir yaprak çeviriyor. Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde Yanan tek tük ışıklar var Bekçi düdükleri Birbirlerine selam yolluyor O daracık sokakların ardından: Bir vukuat yok Asayiş berkemal! Sokakta biri bağırsa Sanki tavan çökecek Kadınla çocuğun üstüne. . . Bu sokak ne zaman çınlar Belli belirsiz ayak sesleriyle? Bu kapı ne zaman çalınır? Anne, görevini yapmış biri gibi Usul usul kalkar yerinden Çocuk ne zaman sıçrar? Açılır kapı, girersin içeri Yüzünde sarhoşlara özgü Tuhaf bir gülümseme Kaldırıverirsin omzuna beni Sorarım: Baba niye geç kaldın böyle? Eski bir türküyle Kesersin sözümü... Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin III
Bir Baba İçin III
Pijamalarını giydirdik Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini Doldurduk bir çantaya Saate baktım: Sabah yedibuçuk Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun Arasıra bakışların Usulca kayıyordu bana Ben henüz öğrenmemiştim Hasta babayı üzmemek icin Gülümser görünmeyi.. Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum Yandaki odadan -Sen de duyuyordun Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın Bir yudum su içtin İskemlenin üstündeki bardaktan Sonra sessizce devirdin başını yastığına Göstermek istiyordun sanki Çok önceden öldüğünü.. Az sonra anıiden patladı kapıda Bir cankurtaran düdüğü... Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında Tasını tarağını toplayıp Gitmeye hazırlanan Bir gezgindir sanki Hoşçakal demek için son bir kez uzanır Gözlerini uzaklara bağlayıp Pencereden dışarı bakan çocuğa. Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle Yürürler kaldırımlarda. Genç bir oğlan Ağacın altında şiir okur sevgilisine Camları titreterek Bir kamyon geçer sokaktan. Akşamdır. Çocuklar el ele tutuşup Dönerler artık okullarından... ...Çalar kapı Görünür annenin sapsarı yüzü Binlerce kanadı kırık kuş o sıra Uçmaya calışırlar kentin üstünde Bağırırlar: -Baba öldü! Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin IV
Bir Baba İçin IV
Baba bana yürüdüğün O yolları göster Baba bana dünyanın Yüreğine inen geçidi Baba durursam azarla Tökezlersem kaldır beni Toprağa süre süre Arıttım yüreğimi Ellerim kanıyor bak Isırganlar yolmaktan Sesim nasıl da kısık Nehirlerin kaynağında Durup da bağırmaktan Baba bana yaşamın Çekirdeğini göster Baba bana bu yolun Sonundaki çiçeği Güneş giriyor koluma Ömrüm çağırdı beni Bu yolda yürürüm ben Baba şarkılarıma küfret Bir gün eğer dönersem... Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin V
Bir Baba İçin V
Senin düşlerin baba, bende Bir ad buluyor kendine Birbiri ardına ekleniyor sözcükler Nemli duvarlarında kentin Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle.. Senin bakışların baba, bende Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun Uzaklara bakan binlerce göz Ufkun ardını kolluyor boyuna Güneşin vurulduğu yerde boynunun. Senin ölümün baba, bende Bir anafora kapılarak Yeniden doğuma dönüşüyor Köklerini toprak altında saklama Baba, oğlun daha yaşıyor... Ahmet Erhan |
Bir Baba İçin VI
Bir Baba İçin VI
Bu şiirleri toprağa gömeceğim Sözcükleri tohum olacak Çiçekler fışkıracak topraktan Sevgilerin dal olacak baba Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için Işık köklerine dolacak bir gün Yorgunluğun o çiçekleri sulayan Koca bir nehir olacak Baba, acıların sürgün... Ahmet Erhan |
Bir Gün Bütün Aynaları
Bir Gün Bütün Aynaları
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım Bir iğne, bir iplik kaldık şu dünyada Ancak birbirleriyle bütünlenebilen... Düşün ki, senin bütün adlarını söylesem Doğa ayaklanır, koşarak gelir yanıma yüzü git gide suya dönüşen kadınım Benzedik birbirine bakan iki aynaya Yaşamak güzel, yaşamak güzel, yaşamak Artıları, eksileri yitirsek de boyuna Kör bir noktada durup ardımıza baksak Sularda pul pul, toprakta tel tel Çözülüp dağılsak ve ömür desek buna Al yarısını, öbür yarısı bende kalsın Öleceğin günü bana önceden haber ver İçimdeki, dışımdaki saatleri kurdum Yelkovanı kovalayan akrep gibi kaldım burada Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım Bir gün bütün aynaları kırarsam şaşırma Ben aklımı yitirdim yüreğimi buldum... Ahmet Erhan |
Bir Soru İşareti
Bir Soru İşareti
Bir kekik kokusu tüter sabahın seherinde Denizde bir balık kayar, bir yıldız solar gökte Ve sabah türkü gibi yayılır Salyangozların izleri uzar toprakta Otların arasında gider kaybolur Bir salyangoz kadar olamadım, der şair Ayak izlerimi tutmayan topraklarda yürüdüm Unutmasını bilen kadınları sevdim Trenle geceyarısı geçilen kentleri.. Şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada. Dokunup yaprakların üstüne düşmus çiylere Uzanıp gölgesine bir portakal ağacının Kulak vererek cırcırboceklerinin sesine Bu şiiri uyku haliyle yazdım Akdeniz bir çaydanlık gibi fokurduyordu az ötede Biraz sonra kalkıp yüzümü yıkarım artık Sonra bir kitap okurum, ya da çicekleri sularım... Ahmet Erhan |
Blues
Blues
Yağmurdan kaçarken taşa tutuldum Dönüp bakamadım bile Şimdi kendi içine yağan bir bulutum Kağıtlar yeşeriyor toprak yerine Saçlarımı uzattım, aynayı kırdım Deri ceketimi çıkardım sandıktan Cebimde 20 yıl önceki sevgilimin resmi O mu büyüdü, ben mi yaşlandım? Gümüş tabakamı, köstekli saatimi Bir blues ritmiyle kullanıyorum Her sabah yeniden uyansam da Naftalinli bir gençlik bu yaşadığım İpsiz ruhum, sarsak, serseri Otobanlarda sırtında heybesiyle Cafelerde tuborg bira ve patates cipsiyle Durdun bir yerde, çağını bekliyorsun... Ahmet Erhan |
Boks
Boks
Havlu atıyor ardımdan dünya Oysa şampiyonuyum yalnızlıkların Bilahare aşkın, acının Ve aklına gelen ne varsa Ringde yapayalnız bir kaldım Bomboş bir salonun uğultusu Bütün hücrelerimden rüzgar sızıyor Ve işte yenildiğimin anonsu. - Mavi köşeyi kan tutuyor! Ahmet Erhan |
Bugün de Oturdum Ölümü Düşündüm
Bugün de Oturdum Ölümü Düşündüm
Bugün oturdum ölümü düşündüm Kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım Bugün oturdum ölümü düşündüm Yağmur altında ya da karanlıkta Bir başıma kalmış gibi. Sevgilim böylesine alımlıyken Güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol İyice belirmişken gökyüzünde Onarırken, sararken hayat Çocukların incinmiş gülüşlerini Artık her park yeri bir apartman inşaatı Her sokak bir otomobil nehriyse de. Bugün oturdum ölümü düşündüm Soğuk camlara dayayarak yüzümü Kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi Yaşayan ya da artık yaşamayan dostları Bugün oturdum ölümü düşündüm Örterek yüreğime kara bir tülü. Bugün oturdum ölümü düşündüm Kapkara bir gece penceremi dalarken Öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu Yiğitliğin, özverinin, sevginin Arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu. Bugün oturdum ölümü düşündüm Bir darağacında ya da yolda yürürken Bugün oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken... Ahmet Erhan |
Bugün de Ölmedim Anne
Bugün de Ölmedim Anne
Yüreğimi bir kalkan bilip, sokaklara çıktım Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum Bugün de ölmedim anne Kapalıydı kapılar, perdeler örtük Silah sesleri uzakta boğuk boğuk Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük Bugün de ölmedim anne Üstüme bir silah doğruldu sandım Rüzgâr, beline dolandığında bir dalın Korktum, güldüm, kendime kızdım Bugün de ölmedim anne Bana böylesi garip duygular Bilmem niye gelir, nereye gider? Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar Bugün de ölmedim anne... Ahmet Erhan |
Buluşma
Buluşma
Hiçlik'te bulaşalım sevgilim, oturup konuşalım Dört yanımız dizboyu insan Yağmurdan bile usanalım Yağmurla sevişirken Bende inanmaların çağı geçti Sende sanki ilkbahar Bizimkisi karşıtların birliği Böyle sevgili olunur herhal Nihilist bir otobiyografi Buldum iç cebime astım Ben de bir kelimeyim ölümün dağarcığında Türkiye benim yurdum Hiçlik'te buluşalım, öpüşürken göz kırpalım Başağrısı çekelim üç gün üç gece Yalnızlığın sularını bulandıralım Görünmesin bir şey geride Ben ki boynumda süpürgeler taşırım Ardımdan gelenler ırgalamaz Hiçlik'te buluşalım ve konuşmayalım Dünyaya çarpan yürek onmaz Hızla yaşadım genç ölmedim Bir koşuymuş yaşam geç anladım Otuzu geçiyorken saate baktım Ben yalnız bir adamım tırnaklarım uzamaz Beni kimseler sevmez... Ahmet Erhan |
Buz Üstüne Yazılan Şiir
Buz Üstüne Yazılan Şiir
Buz üstüne yazmak isterdim Bütün bu şiirleri Üç beş gün öyle kalır Sonra erir giderdi. Kaybolursa da ne çıkar Yazılmış o kadar şiir Onca acı, tedirginlik Bir avuç su oluverir. Buz üstüne yazmak isterdim Bütün bu şiirleri Ya da denizin yaladığı Bir kıyıya bırakmak... Boğulup gitsin sesim Uçsuz bucaksız bir koroda Duyulmayacaksa silah sesleri Girdiğimiz her sokakta. Çektiğimiz bunca acıyı Varsın hiç bilmesin çocuklar Barışa, kardeşliğe dair Yarın nice şiir yazarlar. Buz üstüne yazmak isterdim Bütün bu şiirleri Ve sonra çekip gitmek Dalgın bir cırcır böceği gibi... Ahmet Erhan |
Çerçi
Çerçi
İncik boncuk satarım köylülere - işim bu Atım yorulmazsa yorulmam - ekmek parası Yağmuru sırtıma döker giderim - ıslak Güneşi tepemde yakar yürürüm - sıcak El değmemiş ipliklerim, patiskalarım var Köy kızları! Köy kızları! Köy kızları! Kahveye oturur bir çay içerim - yaşlılık Kağıt oynayasım gelir, hal hatır sorasım Niyedir içimdeki bu soğuk taş, bu yalnızlık? Açılmamış sandıklarım, yaşanmamış günlerim var Silme acı, silme keder, silme yorgunluk! İncik boncuk satarım köylülere - işim bu Tarlaların kıyısından geçerim salına salına Çalışan insanlar görürüm, arılar gibi Çoluk çocuk güneş altında çiçek çiçek Açmış gibi olurum, kıpır kıpır rüzgarda Bağırasım gelir, sesimi onlara duyurasım: Leblebi çekirdek! horoz şekeri! susamlı helva! Ahmet Erhan |
Çözemediğim Bir Şeyler Var Hayatımda
Çözemediğim Bir Şeyler Var Hayatımda
Çözemediğim bir şeyler var hayatımda Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık Nereye kadar gidebilirim, gitsem? Aradığım nedir, o kentten bu kente? Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir Gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir. Özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum Ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın? Yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu. Taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık Koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar Kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük. Oysa acı diye bir şey var bu dünyada Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan biraz da odur Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür? Çözemediğim bir şeyler var hayatımda Sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar? Ahmet Erhan |
Deniz Kızı İçin Şiirler
Deniz Kızı İçin Şiirler
Seni, gülüşü gül olup da açan kız Uzandığım her kapıdan yüzümü saran esinti Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis Seni turuncu düş, seni deniz mavisi... Eksik kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin Bir dalın açmamış o son tomurcuğu Yüreğime selamsız sabahsız girdiğin Belli, geçerek o dikensiz yolu Seni, yaz günleri topraktan tüten buğu O bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra Seni, sevincin yangını, acının külü Gittin artık, bu şiirler kaldı bana Gittin artık, ardında mavi bir tütsü Saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun Ey kara sevdalarımın göçmen kuşu Diyemem istesem de, seni unuttum... Ahmet Erhan |
Doğan
Doğan
Kuytu, karanlık bir yolda yürürken ben, cırcır böceği tekdüze bir şarkı tutturuyor. Salyangoz kırların serserisi evi sırtında bir yerlere gidiyor. Sarhoş bir kırlangıç Toprağın üzerinde yalpalayarak uçuyor... Kuytu, karanlık bir yolda yürürken ben... Ahmet Erhan |
Elma-Armut Oyunu
Elma-Armut Oyunu
Oturuyorum günlerdir bir gökçekiminde Sokaklara çıksam uçarı ruhum radarlara yakalanacak Öbürü gidip okul-aile birliklerine yazılacak Yüzümün sağ yanını katlayıp sol yanına vursam Sanki aynalar mı gücenecek Katladım gidiyorum işte Elma da desen armut da desen ben çıkmam Ben çıkmam saklanırım böyle. Ahmet Erhan |
Erteleme
Erteleme
Ben yenildim, öyleyken de saçlarım uzarmış ...anladım Hayatım ve tırnaklarım Bir cenin umuduna aldandım Yalnızım sapına kadar... ya erenler Hüznümün alnımda münhal bir arsası var Ölüm iki parsel... hayata kandım Ben yenildim, böyleyim, tüyübitmedik ölüm Ardımdan konuşur ve bankadaki hesabıma ...göz diker Ben yenildim, 60 x 1,72 olarak yere serildim İpim yok, ilacım eski... intiharı erteledim... Ahmet Erhan |
Gece
Gece
Ay bu gece ne büyük, ne büyük anne Deniz gümüş gümüş, ağaçlar sereserpe Uyudum uyandım, sağıma soluma döndüm Bir balık sıçradı sularda, duydum İki uçurum gibi derinleşti gözlerim Ben onları yıldızlarla, yakamozla doldurdum. Ay bu gece ne büyük, ne büyük anne Denizi bir halı gibi işledi yalım yalım Sabaha hepsini sökecek, tezgahı güne Bırakıp gidecek -ay yorgun işçisi doğanın Güneş sürdürecek o yorgunluğu kendince... Ahmet Erhan |
Geometri
Geometri
Şiirlerimden 45 derece uzağım şu anda Görevli memura hakaretten yargılanmam zor Adam, kabuğuma birkaç düzaçı çiz Bütün boş şişeler üstüme geliyor Hafta sonu geceleri bana "yamuk" atıyor Kenarları ateşle çevrelenmiş bir üçgen midir Beni boğan herşey ve devletlü yalnızlığım Hiyerarşik tören sıralarında durup kendime baktım Anladım, her pazarın bir pazartesisi vardır Defterde bir "pi sayısı" kadar yer bulamadım Simetrik kadınlara daldım bir ara, üzüldüm Sevişmenin karekökünü aldım, işlem sonuç vermedi İkigen hayatlarıma sığınıp büzüldüm Üşüdüm de... meyhaneciler kocaman rakamlar yazdı En son problemdim, kendimi çözdüm... Ahmet Erhan |
Göçebe Yürek
Göçebe Yürek
Göçebe yürek Kampana çaldı Pılını pırtını toparlayacak sanki ne vardı Bir kör bir topal Ömrün Kısalıp uzayan iki çizgi arasında Gelir gider Ölümü yalnız bırakacak kadar Durul artık Oturmayı öğren İnternet’te bir sayfa aç kendine Kurul artık Danimarkalı akranınla hasbihal et Göçebe yürek Bağdaş kur Otur artık... Ahmet Erhan |
Göçmen Çiçek
Göçmen Çiçek
Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan Birdenbire patlayan Bir çığlığım sessizliğinde Ele-güne karşı seni utandıran. Yaz günü palto giyerim Ceplerim dolu dolu şiir Gören beni deli sanır Adım kaçığa çıkar keşke kaçsam Keşke kaçabilsem şu dünyadan. Aykırı bir şiirim kitabının arasında Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış Sondan okumaya başla Nokta koy her dizenin önüne Anlamaya çalış.. Bedeninin bir noktasından dalıp Yüreğini bulabilirim Geceyse, başlar yastığa düşerse Ve yorgunsa yüzün Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip Kandiller gibi başucuna koyabilirim.. Ey bütün tufanların ardında Bulduğum dinginlik! Göçmen çiçeği dünyanın Kökleri ardısıra sürükleyen çılgınlık! Madem ki yaşam bu Madem ki taşın taş olmaktan öte bir umarı yok Bir türkü söyle kadınım Yürüsün dünyaya mutluluk... Yağıyor incecik bir yağmur dışarda Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur Islak toprak kokusu Doluyor odama Sıkılıyorum Kitapların üstüme yıkılacağından Korkuyorum şimdi Yel esiyor Sökuyor duvardaki bir resmi Yerine senin yüzünü koyuyor. Yüzün şimdi karşımda Yüzün akşam karanlığında Toprağın üstüne bırakılmış Bir demet çicek gibi parlıyor.. O zaman açıyorum Bütün perdeleri O zaman yakıyorum Bütün ışıkları Camları darmadağın ediyorum Yüzünü avuçlarıma alıyorum Alnını öpüyorum Dünyayı öper gibi... Sana uzanamadığım gün Ellerim yok sanıyorum Senin bakışlarını yakalayamadığım gün Gözlerim yok.. O zaman bir yumruk bütün gücüyle vuruyor Eski bir piyanonun tuşlarına Binlerce martı Kayalıklara çarparak ölüyor Ayışığı tutkal gibi Yapışıyor pencereme Açamıyorum perdeleri Şiir yok artık Türkü dindi.. Meyvelerini taşıyamayan Ağaçlar gibiyim Sularını taşıran ırmaklar gibi.. Bu kadar mutluluk cok bana Onu gunlere Onu aylara bölmeliyim Ve bir tek gülüşünü senin Kutlamalıyım yıllarca... Sana yüregimde bir sürgün yeri Göçüp konacak Bir toprak yaratsam Kadınım, sarışınlığınin bittiği anı Gizli bir esmerliğe eklesem.. göcmen çiçek Her yerin yabancısı Yolların, yolların ötesinde bize bir tek Yarınlar kaldı Göğün tükenip, denizin Başladı yerde... Ahmet Erhan |
Gökyüzü Maviliğinden Soyunuyor
Gökyüzü Maviliğinden Soyunuyor
Gökyüzü maviliğinden soyunuyor Gitsem kime, kalsam kimde, nereye kadar? Sılasızım işte, gurbetim de yok Adres defterime adlar değil Yalnızlıklar yazılıyor. Bir yanda yurdum ve uçurum sözcüklerindeki O sersemce, o saçma uyak -Demek ki, iki sözcükle de bir şiir yazılıyor Yüreğimi, yüreğimi bir bıraksam Dünyanın telaşına katılacak Yine birileri dağlarda kahraman Salonlarda mümin oluyor. Gökyüzü maviliğinden soyunuyor Akşamdandır diyorlar, dünya hala dönüyorsa Öyle dalgın, umarsız... Sorsam neyi, bağırsam kime, beni kim anlar? Bir kaçık şair diyecekler Anca yalnız, kanca yalnız... Ahmet Erhan |
Gsm
GSM
1 Buyrun, ben Ahmet Erhan Bir kilo beşyüz gram gelmiş tartıda, doğduğu zaman Dört ablanın ardından horoz çükü kadar bir oğlan Doktorlar ve hemşireler arasında bahis salgını: Yaşar mı yaşamaz mı, şu er ve han Üç ayda topaç, dört ayda gülle gibi olmuş Daha doğumda ağlamayı ertelemiş hinlikten Ati ömrüne saklamış Bütün lohusaların sütü ona akmış, rivayet o ki Şımarıklığı bundan Hoca, bu demiş ya katil olur ya büyük adam İkisinin arasında zati bir soğan zarı Doğa kanunu kurt kapanı Kapanın elinde kalmış dört mevsim diken... 2 kaç aşkla teyelledim şu ömrü acıyla karılmış kara bir kumaşa Kaç aşkla oldu mu ki sevenim, bakar mıydı ki ağaran yaz var mıydı ki sevenim, süzer miydi buğulanan göz Kaç aşkla Telaşla açtım kapıları, pencereleri ardına kadar Gerisin geri içeri dolan rüzgarlar O zaman çivileyerek her hücremi Kaç aşkla Kaçmayı öğrendim en başta Bir tek sesimi korudum "ben de kendi halümce bir Bedrettin oldum..." 3 Aldım bir GSM yalnızlığıma geldi Maltepe pazarından uydulara tırmandım Alet sıfır, hat kart peçete dahil İşte yazıyorum, kapıdan pencereden girmek yok: 0533........... Takla atmıyorsam arayabilirsiniz Buyrun ben Ahmet Erhan Kalbim var telesekreterlisini n‘apacam Alışkanlıklarım bol, kapsama alanım geniş Aramazsanız benden betersiniz! 4 Telefonumun teli yok ki kuşlar konacak Yar üstüne yarim yok ki kurşunlanacak Yalnızlık çekil aradan Evet, ben Ahmet Erhan Numara doğru da adam yanlış Soytarma! Herkes kendi yarasının üstüne kapaklanmış... 5 Buyrun ben Ahmet Erhan Bütün şebeke kilitlenmiş Sadece 112 kalmış, ambulans şoförüyle hısım akraba oldum Gele gide, gide gele... 6 Beni cebimden ara, hırsızım ol O tütün kırıntısı, o hüzün var ya Onu bul, alla pulla Cebimde sesinden ruj izi gibi bir şey Kana dönüşür parmağıma ulaşınca Cebim çalsa, hep upuzun bir ezan sesinin ortasındayım Beni cebimden ara kansızım ol Hepsi dışa dönük ortalığa saçılır Parasızlığım, yalnızlığım, aşksızlığım Bilen bilir de, gören görür de Bir daha hiç arama, duyan olur... Ahmet Erhan |
Gülşiir
Gülşiir
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım içinde onca insan, içinde dünya... Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum Ve bilmeyen sonsuzluk nedir, Haklı olan kim bu kargaşada? Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir Ucu bucağı olmayan bu çığlıgın Ortasında nasil barışılabilir? Anlamak isterim, hangi yasa Bir beşikle bir darağacını Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir? Sorular sormak icin geldim şu dünyaya Yasım acıların yasıdır Boynumu üzgün bir çicek gibi kırıp da Yollara düştügümde, başımda deniz köpüklerinden Ya da sabah yellerinden bir taçla Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım Bu söylencenin bir yerinde durakladım Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha. Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver Yitirdim çünkü onları da.. Ilenmiyorum, el çırpmıyorum artık Ne aklımda yaşadiılarım üstüne düşünceler Ne de geleceğime dair bir tasa. Gelirken çan çalmıyor yalnızlık Bir adam, bir sokak, bir ev Yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca Soruların vardı senin, ne çok soruların Gözlerin dunyayı eleyip dururdu boyuna Bir fısıltı gibi başladı sevgim Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra Sonrası...Mutlu bile olduk bazı Artık sen yadsısan da ne kadar Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir Anlatsın yollar, yollar, yollar... Şimdi gece, soluğumu verdim içime Az önce kağıtlara gül kuruları serptim Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım Öylece serptim, seni yazacağım diye Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın Aklımın almadığı bir yerde, öylesin Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık Bize artık yeter de artar bile... Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın En yakın dostlarımın birer birer Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların Ölümünü gördüm, ama kimse İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin! Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır Vereceğimiz tek şey budur dünyaya. Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen Yüreğimi bir gün yollara atarsam Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım Suyumun coğu senden yana akacak Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülşarap Gülaşk, Gülşiir, Gülahmet, Gülerhan Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim! Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına Kokundu, bedenimi saran o ince buğu Esintisinde usul usul yürüdüğüm Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla.. Sanki bir kız yürürdü yollarda Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi Kapımı açardı gümüş bir anahtarla Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk Tozlu kitapların yığıldığı odalarda Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini Yatağımda bedeninden bir oyuk. Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından Saçlarına saçlarına doğru titrerdi Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi Geceyarılarını çoktan geçti Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru. Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık Bir akdeniz kentinde limon koklayan Ve hep ufkun ardına bakan çocuk Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden Çaldı yüzünü bir yaşamlık Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık. Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak Ama haykıracağim laflarını tuzla kesip Yitip giden bu aşkı, nefesim tukenene dek. Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular Neresinde yanıldik biz bu yaşamın? Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak? Kalbimde yillardır kabuk bağladı yaralar Ödüm kopuyor, bir gun hepsi birden kanamaya başlayacak diye Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye Hep direnen bir yanım kalacak Adımın soluk izi, acının seyir defterinde. şimdi gece, bindokuzyuzseksenikiyle Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte Yorgun değilim, umarsızım yalnızca Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim Onlara köPage Rankingü olacak bir beden yoksa da.. Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim Kana kana içtiğim çesmelerden susayarak ayrılmak Titreyen bir ışık karanlıklarda Onu kim görebilir, kim tanıyabilir? Sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır. Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende Yaşamımın bir dilimini özetleyen Unutuşun çiçekleri bunun için hic açmıyor Donuyor bir gülüş tek bir dizede Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem Çivileniyor beynimin bir yerlerine Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen. Nefret ediyorum ve seviyorum seni Girdiğin bütün kapıları açık bırak Birazdan git diyebilirim çünkü.. Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak Uzayan, akan bir irin yolu gibi. Sözcükleri güden çobanları var kalbimin Beynimin yaşamı saran kıskaçları Bitsin dediğim yerde bunun icin başlıyorum Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam. Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur Gözlerle, dillerle kuşatilmis bir ülke kalbimdir ona tek sınır Susmayı bunun icin severim bir cığlık gibi Donup kalır sesim kendi göğünde Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur. Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada Kendi içimde ya da uzak yollarda Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce.. Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor Irmakların birleştiği o nokta benim İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor. Bir gün anlarsın beni neden suskunum Dünya içimde konuşurken böyle Bedenimi aşıyor yorgunluğum Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor Bu öyle bir cığlık ki, susuşlar kalıyor geride Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor. Adını çoktan unuttun yüzün aklımda Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur Bunun için ben Gül dedim sana.. Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa Kökleri toprağı saramaz olur Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına Her çırpınışta gökyüzüne dağılır Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur. Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber Gülünç, soyu tükenmiı bir varlığı oynuyorum boyuna. Sana artık bir sığınak olsun bu şiir Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi Öyle acemilikler yaptım ki ben Hiç kalır bu şiir onların yanında ve Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen. Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir Bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak... Ahmet Erhan |
Güneş Saati
Güneş Saati
Bu nemli, bu bunaltıcı gecelerde, pencerenin Önündeki dallardan bir kafes örerim kendime Güneşli günlerde doğurmuş anam beni, neyleyim Gökle denizin seviştiği yerlerde gün boyu Bıkıp usanmadan bakmam için, evime mavinin Bütün tonlarında perdeler astım sevdiğim Gece, düşlerde sürdüreyim diye bu yolculuğu Bir güneş saatiyim ben kendi halimce Bir güne bakanım belki de, doğudan batıya dönerim Alnı gökyüzüne dönük bir güneş çocuğu... Bu karanlık, bu ıssız gecelerde Yıldızları bir küpün içinde toplayasım gelir Benim güneşim bir birikimdir belki de Yıllarla, aylarla, günlerle açıklanabilir Mutluluk; onun, onun gözünün içine bakmaktır sevdiğim Onu bir simge kılmaktır, bir ad vermektir Ben güneş dedim ona, sen su de, çiçek de Aksın ömrün yeter ki doğayla birlikte... Ahmet Erhan |
Güneşin Altında Mutluluk Var
Güneşin Altında Mutluluk Var
Bir işçinin, elinde ekmekle evine döndüğü o yerdir mutluluk Akşamüstü, çocukları cıvıldayıp dururken Derin bir iç çekiş, tatlı bir yorgunluk Ve yüzüne yayılan gülümseme birden... Mutluluk, kelebek olup uçmasıdır ipek böceğinin Irmağın denize kavuşturmasının bir adı olmalı Mutluluk, beşikte uyuyan ilk çocuğuna bakmasıdır bir annenin Duyarak memelerine dolan sütün çılgınlığını. Mutluluk, bir acının bilincine varıp da onu dönüştürmektir Yaşamın sonsuzluğunda karar kılan bir umuda Sevgilinin boynuna dokunduğunda duyulan ürpertidir Öpülen ilk dudak, içilen ilk sigaradır belki Denizden yükselen kokudur sabah karanlığında Kabullenmektir yani yaşamı, acısı ve sevinciyle aynı boyutta Yalnızca yaşamaktır belki de kimbilir... Ne yerdedir, ne göktedir o - değil mi Abidin? Mutluluğun resmini yaptın mı bilmem Ama ben onun şiirini yazmak isterim... Ahmet Erhan |
İki Köşeli Yalnızlık
İki Köşeli Yalnızlık
Gökyüzüne asılı kalmış bir yankı Arıyor kendisini bırakan ağzı Yeniden,yeniden sesini bulmak için İki köşeli yalnızlığın bir ucunda sen,bir ucunda ben Birleşip ayrılıyor çizgilerimiz Hangi boyuttan koparılmıştık ki biz Anı bile yok,ses,koku bile Bir elin yazdığını öteki el karalıyor sanki Silgiler hatırlıyor,kalemler unutuyor bizi... Ahmet Erhan |
İkigen Sonsuzluğu
İkigen Sonsuzluğu
Ben her fırtınaya bir kanat verdim Yollara düşemediğim bundandır şimdi Nicedir silindi defterimden Özgürlük diye bir sözcük, üç heceli Her duyguda bir ikigen sonsuzluğu Ne yapsam birbiriyle hiç kesişmeyen Kendimi savurduğum sularda Anaforlanarak geri dönüyor birden Yalnızlık diye bir sözcük, üç heceli Sen kaleminle bir daha geç üstünden... Ahmet Erhan |
İlk Vasiyet
İlk Vasiyet
Oğlum Deniz'e 1 Ben bütün yenilgileri yaşadım Kalmadı sana hiçbir şey Oğlum, biricik muradım Bir su damlasıdır kapıyı gözler Tükürür gibi bakıyor yüzüme dünya Kırılmış ağacımın o tek sürgüsünü Oğlum, biricik muradım Benden ötelere döndür yüzünü 2 Uzun bir sözcükse ömrüm Oğlum, son iki hecesin sen Günüm geceye ilikli Yanımda yok bir kimsem O küçücük odada soluğun Mavi resimler çizer havaya Avludaki kiraz içini çeker Elma, armut, akasya Artık evin erkeğisin sen Erkencisin bu konuda Seninle büyüyecek bil ki Uzaktaki şu baba 3 Geçip gidiyor günler Boğuk bir sis altında Elimin ucunda defter Köpürüp duruyor boyuna Ne yazdımsa oğlum Bugüne kadar böyle Sanki bir yaz günü Savruldu akşam esintisinde Geçip gidiyor günler Evim uzak, yol yakın Ölüme kedere, acıya Cinner, cehennem, intihar… 4 Gecenin son otobüsü Hoşçakal oğlum Alnımda bir seğirme Yüreğimde hüzün Gecenin son otobüsü… Şimdi soluk bir ışık Gençliğimin kenti Dönüş yok artık Gecenin son otobüsü.. Götür beni uzaklara Gecenin son otobüsü Oğlum gelir nasılsa 5 Yağmurun diliyle konuştum Uzandım taşların eliyle Oğlum seni düşündüm Galata'da eski bir evde Denizin dikeninde uyudum Uyandım ter içinde Oğlum seni düşündüm Geçmiş zaman kipinde Yolların arklarından baktım Gözyaşların merceğiyle Oğlum seni düşündüm Hasretlerin ikliminde Deniz...ölümde bile… 6 Oğlum unutma adını Sana boşuna konulmadı o Oğlum unutma adını Göğe çizilen resimleri hatırla Oğlum unutma adını Dağları teğelleyen suları Oğlum unutma adını Kardeşliği, cesareti ve yanılgıyı Oğlum unutma adını Tarihe karşı yürüyen bedenleri hatırla Oğlum unutma adını Ve tarih olan sonra Oğlum unutma adını Hep ipte olacak boynun Oğlum unutma adını Yaralı, acılı bir yurdun Oğlum unutma adını Kanı, çiçeği olarak... Deniz...unutma adını… Galata - 1988 Kaynak: Deniz, Unutma Adını Ahmet Erhan |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:16. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.