![]() |
Milli Coğrafya
Milli Coğrafya
Mutluluğum 39 derece ateşle yatar Dünyanın 42 derece enlem 26 derece boylamında Öğretirler Edremit’le Van arası kaç saat tutar Kanadı kırık kuş hesabıyla Hayatın dulu, ölümün ilk aşkıdırlar Bu ülkede bir çift kulak ve göz olanlar Ölüm tarihleri yazar nüfus kağıtlarında Sarhoşluğum 80 dereceye çıkar Meyhane taşradan musalla görünür amma... Oturdum kalbimin nüfus sayımını yaptım Bir iki dost, çuvalla düşman Ben ki iki lafı biraraya getirmeyi bilmem Haklıdırlar her şeyde dostlarım ve düşmanlarım da Ve mutluluğumuz 39 derece ateşle yatar Öyle ya da böyle Türkiye mezbahasında... Grevciler, şairler ve seracılar Don olayı bekleniyor, son uyarı Sinop’la Anamur arası bir kuş uçar Kanadı kırık ama göğsü kınalı... Ahmet Erhan |
Ne Balık Ne de Kuş
Ne Balık Ne de Kuş
Kiraz mevsiminde rakı içmedim Yatmadım olmadık kuytuluklarda Serumlarla doldur boşalt yaparken bedenim Bekledim sessizce gönlümün ücrâlarında Dünyaya yine de bir ağırlıkmış hacmim İzmit'te bir sevgili, ölüm oruçlarında iki çocuk yitirdim Ne ilgisi var, Türkiye buralar Alnımı toprağa yapıştırıp yürüdüm Şairler, hükmüm bir kör tırnak kadar Kalksam attığım her adım kan kuyusu Otursam sağım solum uçurum Kimyama derbeder hayatlar karışıyor Ölsem sanki buğum camlarda yaşıyor Kiraz mevsiminde rakı içmedim Demek ki İstanbul bana böyle yakışıyor... Ahmet Erhan |
Nostalji
Nostalji
Sevgili ölüm Damarlarımı genişletiyor yalnızlık Çağırıyor beni toprak kokusu Odam dağınık İğrenç bir sabah Ağzımda hala alkolün buğusu Sevgili ölüm Uğulduyor kulaklarım Bir tek nefes bile çekmediğim sigara Parmaklarımı yakıyor Bedenim Bir de çocukluk Yokluyor arasıra Belki de evet belki de Dönüş yok artık Hiç değilse benim için Sevgili ölüm Penceresinde mızıka çalan Bir çocuğu anımsa Ne zamanlar Denizin karşısında Sevgili ölüm Artık anlıyorum şimdi anlıyorum Ben hep yaşayarak Seni büyütürmüşüm Gün gün... Ahmet Erhan |
Oğul
Oğul
Anne ben geldim, üstüm başım Uzak yolların tozlarıyla perişan Çoktan paralandı ördüğün kazak Üzerinde yeşil nakışlar olan Anne ben geldim, yoruldum artık Her yolağzında kendime rastlamaktan Hep acılı, sarhoş ve sarsak Şiirler çırpıştıran bi adam Kurumuş kuyunun suyu, incirin sütü çoktan çekilmiş Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi Ayrık otları, dikenler bürümüş Kapıdaki çıngırak kararmış nemden Atnalı ve sarmısak duruyor ama Oğlum, mektup yaz diyen Sesin hala kulaklarımda Anne ben geldim, ağdaki balık Bardaktaki su kadar umarsızım Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın... Ahmet Erhan |
Ortak Pazar
Ortak Pazar
Yurdum teneşire düşmüş toprak Denizlerinde kendini yıkayarak Dur şöyle düşün bir, nereden geldin Ve kuşkulu nereye gideceğin Mamak'ta sarılan sigaradaki kan kokusu Duman duman savrulur birahanelere yalınayak Yurdum teneşire durmuş toprak Anla, kuğunun son türküsü bu Belki ben yanıldım, sakal bıraktım Her gün oraklanan ekinlerini hiçe sayarak Yanıldım da ne yaptım, kendime sapladım Tırnaklarımı kınından çıkararak Teneşir teşnesi yurdum, tecrit hücresi Her karış toprağın, her parmak taşın Türkçeye yurtsama diye çevirmeseler şu nostaljiyi Serseri olmazdım, boyunbağı takardım Yurdum teneşire durmuş toprak İşgencenin acının ve ölümün ortakpazarı Al şu sekizyüzondörtbinbeşyüzyetmişsekiz kilometrekareni Ört altmış milyonun üstüne bir mezar olarak... Ahmet Erhan |
Otobiyografi
Otobiyografi
Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Yalnızlık, ölümün üvey kardeşi Eve hep geç saatlerde gelen babaların ayak izlerinden yükselen buğu Bir toprağın, dalına dokunamadığı yerde büyüyen boşluk Ayışığında kaldırımları süpüren bir kadının ikide bir durup, burnunu önlüğünün koluna silmesi Gibi boğuk, gibi çıldırtıcı, gibi silik Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Nereye gideceğini yitirmiş yol, uçurum, dağ, bayır, çöl Bir kuşun kanadından çıkan kav Bir kibritin ömrünün, bir tek sigarayla sınırlı olması - Alkol, kendileri seni seviyor Her el titremesinin bir fotoğrafını çekmeli yanık masa örtülerinin, kırık bardakların Günışığında herşeyin, herşeyin görünmesi Gibi iğrenç, gibi gerçek, gibi anlamsız Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Tökezlemiş söz, suskun türkü, rendelenmiş umut kırıntısı Şiir... alkolik bir babadan artakalmış sarışın güz boğuntusu Çıkılmaz buradan artık diyor bir ses, hiç değilse kapıları iyice örtün Soğuk, yalnızlığa özenip girmesin içeri Gibi sinsi, gibi alaycı, gibi bungun Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Kötümserlik, kusmukların çiçek kalıplarına dökülmüş hali Herşeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdi Değişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerde Aklımı teğelliyor bir çocuk durup dururken Gibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölüme Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Parmak damgasının mülkiyete yettiği bir çağda Yüreğini kağıtlara basmanın bedeli Damarlara dolan toprak kokusunun hep ölümü çağrıştırdığı Yaşamın, konuşulan en eski lehçesi Gibi okunmayan, gibi tozlu, gibi gülünç Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Diklendikçe, kendi rüzgarından başı dönen gurur Yürüdükçe, yollardan pencerelere yükselen buhur Çok şey görmüş geçirmişsin biliyorlar Gibi ölüm, gibi aşk, gibi şiir Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Akdeniz 1958.1.72, 60 kg., evli, karısı hamile, iki paket sigara. sabah dokuz akşam yedi. - sahi ne vardı başka? Evet, diyorlar ve ekliyorlar: Önüne geleni öpme isteğiyle dolu bir insancıllık Sonunda götürse götürse, çiçek götürür kendi mezarına Gibi deli, gibi meczup, gibi seyda Ve keçeuçlu bir kalemle yazıyorlar: Doğacak çocuğuna ad düşünen nihilizm Sabahın alacakaranlığında, bir uçurum önünde bekleyen dirim Sana artık Ahmet Erhan diyorlar... Ahmet Erhan |
Öğüt
Öğüt
Duvarlardaki kurşun deliklerini Çiçeklerle kapla artık Eve erken dönersen iyi olur Öyle çok düşünme geceleri Yurdumuz, kimsesizlik, yoksulluk... Birahaneler sigara dumanı, Parklar, çimlere basmayınız Yollar daha kalabalık Bir şey eksik, bir şey eksik Diye düşünmesen iyi olur Bu şarkı kırık dökük Nasılsa sensiz de bir son bulur. Ama şimdi biliyor musun Mezarlıklara yürü artık Ne kadar genç ölü varsa Ölüm tarihlerine bu günü yaz Sonra ağlasan iyi olur Sustuk, kendi içimize gömüldük Anlıyor musun biraz... Ahmet Erhan |
Ölmek Yasak
Ölmek Yasak
Yaşamak, yeni bir emre kadar yasaklanmıştır. Bundan böyle kimse soru sormayacak. Şairlerden ve peygamberlerden çekmediğimiz kalmadı bunca yıl, başımıza gelmedik bela... Tarih konuşuyor, dinleyin! Kapılar sürgülenecek ve özellikle geceleri kimse sokağa çıkmayacak. Gelecekten ve güzel günlerden söz etmek serbesttir; ancak, simge olarak "güneş" kullanılmayacak. Herkes kimlik kartına, kullanıldığı maske sayısını da eklesin. Çünkü her biri için tarafımızdan vergi iadesi uygulanacak. Şair konuşuyor: - Ölmek, yeni bir emre kadar yasaklanmıştır! Ahmet Erhan |
Ölüm Bile
Ölüm Bile
Ölüm bile geç kaldıktan sonra Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı Ben herşey bir ırmaktır sanırdım Bunun için günlükler tutmaya kalktım Ve tarihleri karıştırdım nasıl da Aldım şapkamı gidiyorum şimdi İniyorum kentin çekirdeğine kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde Dev yapılar, ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak Ben odama döneyim en iyisi Öyleyse nice yağmur Niye bir kız saçı gibi sokaklarda Aynaya baksam kalbim görünür Aklımda gitgide büyüyen yara Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra... Ahmet Erhan |
Ölümün Sözlüğü
Ölümün Sözlüğü
Yirmi dokuz çesit ölüm buldum, bir de sen düşün Artık yağmur altında mı olur Nasılsa gözyaşları yosun tutmaz Bellek denen o orospu, ardından koşturur da kimseyle yatmaz Bir gün gidenler de unutulur Kaç şiir yazdım ki ölümden söz eder Kimi görsem "daha ölmedin mi", der gibi yüzüme bakar oldu Arapçaları, İtalyancaları, Türkçeleri ayıramasam da Sıfat, fiil, ad, zamir Ölümün sözlüğüne çalıştım, yıllar boyu Ey fiilden türeyen ad dudaklarıma yakışsan da, bedenime bir türlü yakışamadın gitti kulağa bunca hoş gelen bir sözcük olmasaydın şu Türkçede Başka bir şair olurdum belki Belki değil, kesin Ölüm ölüm ölüm Yirmi dokuz çesit ölüm buldum, bir de sen düşün Aklın kesiyorsa eceliyle ölmek gibi Ben yer veremedim bir türlü Yakıştıramadım bunu Türkiye'deki ölümün doğasına T.D.K. da kapatıldı işin kötüsü... Ahmet Erhan |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:50. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.