![]() |
Ahmed Arif Şiirleri
Akşam Erken İner Mahpushaneye Akşam erken iner mahpusaneye. Ejderha olsan kar etmez. Ne kavgada ustalığın, Ne de çatal yürek civan oluşun. Kar etmez, inceden içine dolan, Alıp ***üren hasrete. Akşam erken iner mahpusaneye. İner, yedi kol demiri, Yedi kapıya. Birden, ağlamaklı olur bahçe. Karşıda, duvar dibinde, Üç dal gece sefası, Üç kök hercai menekşe... Aynı korkunç sevdadadır Gökte bulut, dalda kaysı. Başlar koymağa hapislik. Karanlık can sıkıntısı... "Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri, Bense volta'dayım ranza dibinde Ve hep olmayacak şeyler kurarım, Gülünç, acemi, çocuksu... Vurulsam kaybolsam derim, Çırılçıplak, bir kavgada, Erkekçe olsun isterim, Dostluk da, düşmanlık da. Hiçbiri olmaz halbuki, Geçer süngüler namluya. Başlar gece devriyesi jandarmaların... Hırsla çakarım kibriti, İlk nefeste yarılanır cıgaram, Bir duman, kendimi öldüresiye. Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin, Ama akşam erken iniyor mahpusaneye. Ve dışarda delikanlı bir bahar, Seviyorum seni, Çıldırasıya Ahmed Arif |
Anadolu
Anadolu Beşikler vermişim Nuh'a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun? Utanırım, Utanırım fukaralıktan, Ele, güne karşı çıplak... Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı, Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak. Biliyor musun? Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne iskender takmışım, Ne şah, ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun? Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu'yu, Karayılanı, Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda... Bir bilsen, Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı, Minareden, barikattan, Selvi dalından, Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun? Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne-üstüne, Tükür yüzene celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile. Dayan rüsva etme beni. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim. Bir umudum sende, Anlıyor musun? Ahmed Arif |
Ay Karanlık
Ay Karanlık Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık... İtten aç, Yılandan çıplak, Vurgun ve bela Gelip durmuşsam kapına Var mı ki doymazlığım? İlle de ille Sevmelerim, Sevmelerim gibisi? Oturmuş yazıcılar Fermanım yazar N'olur gel, Ay karanlık... Dört yanım **** zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım **** zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş, Etme gel, Ay karanlık... Ahmed Arif |
Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
Yiğit harmanları, yığınaklar, Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. Dize getirilmiş haydutlar, Hayınlar, amana gelmiş, Yetim hakkı sorulmuş, Hesap görülmüş. Demdir bu... Demdir, Derya dibinde yangınlar, Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs... Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde, Çelik kadavrası korugan'ların. Ölünmüş, canım,ölünmüş Murad alınmış... Gelgelelim, Beter, bize kısmetmiş. Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthiş Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat, Otuziki dişimizle gülmeğe, Doyasıya sevişmeğe,yemeğe... Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret Ve asıl biz biliriz kederi. İçim, bir suskunsa tekin mi ola? O Malta bıçağı,kınsız,uyanık, Ve genç bir mısradır Filinta endam... Neden, neden alnındaki yıkkınlık, Bakışlarındaki öldüren buğu? Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri... Nasıl da almış aklımı, Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan, Dost, düşman söz eder kendi kavlince, Kınanmak, yiğit başına. Bu, ne ayıp, ne de yasak, Öylece bir gerçek, kendi halinde, Belki, yaşamama sebep... Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık... Ve zehir - zıkkım cıgaram. Gene bir cehennem var yastığımda, Gel artık... Ahmed Arif |
Kalbim Dinamit Kuyusu'ndan Bölümler
Kalbim Dinamit Kuyusu'ndan Bölümler
...Beni, gözlerin götürür Gözlerin Aşkla, acıyla... Kuşatmışlar Sesimi, soluğumu Kesilmiş Tuz-ekmek payım Vurgunum Ve darda, Gözaltındayım. Dal, kor keser Penceremde açarsa Kuş, vurulur Üzerimden uçarsa. Ve hal böyle böyle, Yol bu yöndeyken Gelir, Ki her gelişinde Daha da içten Gelir, Soluk soluğa Benim olursun. Amansız sarmasında Kollarımın Esrik, Çığlık çığlığa Erir, kar gibi vücudun... Nicedir, Kahpe ağzında Bir salgın, Bir deprem gibi künyemiz. Nicedir, Başımıza zindan dünyamız. Biz ki Yarınıyız halkın, Umudu, yüzakıyız, Hıncı, namusu... Şafakları, Taaa şafakları Hey canım, Kalbim Dinamit kuyusu... Ahmed Arif |
Karanfil Sokağı
Karanfil Sokağı
Tekmil ufuklar kışladı Dört yön, onaltı rüzgar Ve yedi iklim beş kıta Kar altındadır. Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar Ray, asfalt, şose, makadam Benim sarp yolum, patikam Toros, Anti-toros ve asi Fırat Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler Vatanım boylu boyunca Kar altındadır. Döğüşenler de var bu havalarda El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem Ümit, öfkeli ve mahzun Ümit, sapına kadar namuslu Dağlara çekilmiş Kar altındadır. Şarkılar bilirim çiğ tutmuş Resimler, heykeller, destanlar Usta ellerin yapısı Kolsuz, yarı çıplak Venüs Trans-nonain sokağı Garcia Lorca'nın mezarı, Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin Kar altındadır. Duvarları katı sabır taşından Kar altındadır varoşlar, Hasretim nazlıdır Ankara. Dumanlı havayı kurt sevsin Asfalttan yürüsün Aralık, Sevmem, netameli aydır. Bir başka ama bilemem Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat Kalbim, bu zulümlü sevda, Kar altındadır. Gecekondularda hava bulanık puslu Altındağ gökleri kümülüslü Ekmeğe, aşka ve ömre Küfeleriyle hükmeden Ciğerleri küçük, elleri büyük Nefesleri yetmez avuçlarına -İlkokul çağında hepsi- Kenar çocukları Kar altındadır. Hatıp Çay'ın öte yüzü ılıman Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de Karanfil Sokağında gün açmış Hikmetinden sual olunmaz değil "mucip sebebin" bilirim Ve "kafi delil" ortada... Karanfil sokağında bir camlı bahçe Camlı bahçe içre bir çini saksı Bir dal süzülür mavide Al - al bir yangın şarkısı, Bakmayın saksıda boy verdiğine Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır. Ahmed Arif |
Onur da Ağlar
Onur da Ağlar Gözlerinin pınarında Bir bulut, Boşandı boşanacak Nerdeyse. Aklımdan geçenleri Okuyorsun su gibi. Dünya gördü Bizi boğazladılar... Tutma gözyaşlarını Onur da ağlar... Bırak yıkansın gökyüzü, Lacivert, yeşil, altın Işıkları günbatının. İşte şafaktayız gene Çırılçıplak Ve mavi. İşte sanki dağ yeli Ve işte sanki meltem... Kimse toz konduramaz Kesip attığımız tırnağa bile Sen en güzel kızısın Bütün galaksilerin Bense tozuyum artık Akkor tozuyum Prometheus'u yakan Kara sevdanın... Ne alnımızda bir ayıp Ne koltuk altında Saklı haçımız Biz bu halkı sevdik Ve bu ülkeyi. İşte bağışlanmaz Korkunç suçumuz... Ahmed Arif |
Unutamadığım
Unutamadığım
Açardın, Yalnızlığımda Mavi ve yeşil, Açardın. Tavşan kanı, kınalı-berrak. Yenerdim acıları, kahpelikleri... Gitmek, Gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, Gözlerinde yatmak zindanı. Gözlerin hani? "To be or not to be" değil. "Cogito ergo sum" hiç değil... Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı. İçmek, Gözlerinde içmek ayışığını Varmak, Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani? Cânımın gizlisinde bir cân idin ki Kan değil, sevdamız akardı geceye, Sıktıkça cellad, Kemendi... Duymak, Gözlerinde duymak üç-ağaçları Susmak, Gözlerinde susmak, Ustura gibi... Gözlerin hani? Ahmed Arif |
Bu zindan, bu kırgın,bu can pazarı
BU ZİNDAN, BU KIRGIN,BU CAN PAZARI
Gördüler Yedi cihan, İn, cin Kaf dağının ardındakiler, Kıtlık da kıran da olsa Gördüler analar neler dogurur Aman aman hey... Dünyalar vardır elvan, Bir su damlasında, bir kil ucunda, Meyvalar vardır, meyvalar, Agacı, omcasi yok, Sana vurgun, sana dost. Beride Kabil'in murdar baltas Ve kan degirmenleri, Kader kahpesi. Beride borazancıları o **** ölümün, Hazır ırzını vermege Yigitler vuruldukça. Timsah kısmı çünkü yavrusunu yer Akarsu duruldukça. Cadi, yalan hamurunu dag - dag yogurur Aman aman hey Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı, Macera degil. Yaşamak, sade "yaşamak" Yosun, solucan harcıdır. Öyle açar ki murat. Susuz, güneşsiz de kalsa, koparılsa da Savki, bulut güllerinden daha bir suna, Daha bir burcu - burcudur. Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı Macera degil Sardıgım topragımın altın sabrıdır. O sert, erkek hüznüdür lahza başında Cigara degil. Ve sevgilim uykusunda bagrır Aman aman hey... Meltemin bir tadı, ustura agzı Biri, kız memesi, tılsım, Yagmurun bir damlası süzülmüş küfür, Bir damlası, aşk. Senin uykuların hayın, Düşlerin kardeş. Duyar mısın, anlayıp sızlar mısın ki? Gece, samanyollarında rüzgar çıkıncayadek, Mısralarım kardeş - kardeş çagır Aman Aman hey... Serabın bir sonu vardır, Ufkun, sıradagın sonu. Uçarın, kaçarın bir sonu vardır Senin sonun yok. Mandaların, kavakların pazarı olur, Senin pazarın olamaz. Sensiz nar çatlamaz, bebek giii demez. Beni böyle şair, dizane etmez, Kızımın çatal gögsü. Senin yüzün suyu hürmetinedir Bugdaylara, cevizlere yürüyen Kara topragın ak sütü... Bir bilsen kimlere tasa, kedersin, Anlar mısın, şaşırıp aglar mısın ki? Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar Ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar. Akşam - akşam, kara sevdam agırır Aman, aman hey... Ahmed Arif |
Hasretinden prangalar eskittim
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni Namussuza, halden bilmeze Kahpe yalana. Art arda kaç zemheri Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım Kaç leylim bahar Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni Dipsiz kuyulara Akan yıldıza Bir kibrit çöpüne varana Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin Yitirmiş öpücükleri Payı yok, apansız inen akşamlardan Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... Ahmed Arif |
Terketmedi sevdan beni
TERKETMEDİ SEVDAN BENİ
Terketmedi sevdan beni Aç kaldım, susuz kaldım Hayın, karanlıktı gece Can garip, can suskun Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede Tütünsüz uykusuz kaldım Terketmedi sevdan beni... Ahmed Arif |
Tutuklu
TUTUKLU
Birden Kurşun yemiş gibi susar Gözbebeklerime karşı Susar da Açılıp yol verir şehir Sade radyolarda bir gamlı hava "Elaziz uzun çarşı" Firarda gözüm yok Namussuzum yok Yok pişmanlık bir halim Yaslanıp Bir cigara yakmak isterim Dumanı cevahir değer Mağlup mu desem mahcup mu Ama ikisi de değil Ben garip sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım bu aksamüstü Sevgilim Canavar götürür gibi İki yanım İki süngü Ahmed Arif |
Yurdum benim şahdamarım
YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM
Engereğin dişlerine işledim, Ağu dişlerine Oluklu, çentik... Ve vurgun, Gözleri bir çift cehennem Burnuna kan tütmüş Pars bıyığına... Dağın pulat yüreğine işledim, Şimşeğin masmavi usturasına Sevdanı usul-usul Sevdanı mısra-mısra Lo ben seni hapislerde sevmişim, Ben seni sürgünlerde. Yurdum benim şahdamarım... Yücende buzul Ve kar, Maviş dağ tavşanları Gün vuranda alaran Zemheri yılanları Ve yakut bir hışımla Öyle çakılan Sonsuzluğun yakışığı kartallar. Başım gözüm üstünesin Suskum, avazım üstüne... Adından başka silah Yazgından başka günah Daha yazmamış Hiçbir gizli dosyada Hiçbir açık kitapta. Peşinde azgınları Kanlı paranın Yani Doların itleri, Altın, Sterlin kurtları Ve petrol Nemrutları Ve kurşun Yezitleri... Kaçgunda, kaçakta Can havlindesin... Ve çocuk ölüleri Parçalanmışlar Daha süt kokuyorlar Ve anne ölüleri İncecikten, gencecikten Açık hepsinin gözleri. Halkım benim Askıda çığ... Ahmed Arif |
33 kurşun
33 KURŞUN
1. Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari guvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü Keklik takımı... Yiğitlik inkar gelinmez Teke tek doğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzuç kan pınarı Akmaz Göl olmuş bu dağda... 2. Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alaçakır Karnı sütbeyaz Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit Baktı kolları vurulu Cehennem yurekli bir yiğit Bir garip tavşana Bir gerilere. Düştü nazlı filintası aklına Yastığı altında küsmüş Düştü, Harran ovasından getirdiği tay Perçemi mavi boncuklu Alnında akıtma Üç topuğu ak Eşkini hovarda, kıvrak Doru, seglavi kısrağı. Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde! Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı Sığınabilirdi yuceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı Yanan cigaranın külünü Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini İlk atımda uçuran Usta elleri... Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çığ bekleyen boğazların kıyametini Karlı, yumuşacık hıyanetini Uçurumların Önceden bilen gözleri... Çaresiz Vurulacaktı Buyruk kesindi Gayrı gözlerini kör sürüngenler Yüreğini leş kuşları yesindi... 3. Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun... Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 4. Ölüm buyruğunu uyguladılar Mavi dağ dumanını ve uyur-uyanık seher yelini Kanlara buladılar. Sonra oracıkta tüfek çattılar Koynumuzu usul-usul yoklayıp Aradılar. Didik-didik ettiler Kirmanşah dokuması al kuşağımı Tespihimi, tabakamı alıp gittiler Hepsi de armağandı Acemelinden... Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil Fıkaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz Gayrı eşkıyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına... Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 5. Vurun ulan Vurun. Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi Ömrüne doymamış üç dağ parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hısım, dağların çocukları Fransız kuşatmasına karşı koyanda Bıyıkları yeni terlemiş daha Benim küçük dayım Nazif Yakışıklı Hafif İyi süvari Vurun kardaş demiş Namus günüdür Ve şaha kaldırmış atını. Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... Ahmed Arif |
Suskun
SUSKUN
Sus, kimseler duymasın. Duymasın ölürüm ha. Aydım yarı gecede Yeşil bir yağmur sonra... Yağıyor yeşil. En uzak, o adsız ve kimselersiz O yitik yıldızda duyuyor musun? Bir stradivarius inler kendi kendine Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil. Önce bendim diyor ve sonra benim... Ölümsüz, güzel ve çetin. Ezgisidir dolaşan bütün evreni Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları. Canımı, tüylerimi sarmada şimdi Kendi rüzgarıyla vurgun... Sarıyor yeşil. Rüya, bütün çektiğimiz. Rüya kahrım, rüya zindan. Nasıl da yılları buldu Bir mısra boyu maceram... Bilmezler nasıl aradık birbirimizi Bilmezler nasıl sevdik İki yitik hasret İki parça can. Çatladı yüreği çakmaktaşının Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su... Ağıyor yeşil. Yivlerinde yeşil güller fışkırmış Susmuş bütün namlular... Susmuş dağ Susmuş deniz. Dünya mışıl-mışıl Uykular derin Yılan su getirir yavru serçeye Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş Memeleri bereketli ve serin... Sağıyor yeşil. Aydım yarı gecede Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda. Ama hançer taşı sanki Koca Kartaca! Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne Bak nasıl alıyor, yiğit Binlerce yıl da sonra Alıyor yeşil. Vurur dağın doruğundan Atmacamın çalkara Yalın gölgesi. Kuş vurmaz, tavşan almaz Ama aç, azgın Köpek balıklarıydı parçaladığı Bak, Tiber saygılı, suskun. Bak nilüfer dizisi zinciri. Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi Ve ilk gerillası Spartakus'un. Susuyor yeşil. Sus, kimseler duymasın, Duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece Seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi? Ruhum... Mısra çekiyorum, haberin olsun. Çarşılarin en küçük meyhanesi bu Saçları yüzümde kardeş, çocuksu. Derimizin altında o olüm namussuzu... Ve Ahmedin işi ilk rastgidiyor. İlktir dost elinin hançersizliği... Ağlıyor yeşil. Ahmed Arif |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:34. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.