![]() |
|
Türk Şairlerin Şiirleri Türk şairlerin şiirleri.Türk şairlerden güzel şiirler.Türk şaiirlerden şeçme şiirler... |
Türk Şairlerin Şiirleri kategorisinde açılmış olan Adnan Yücel Şiirleri konusu , ...
![]() | ||
![]() ![]() |
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
|
![]() |
#1 |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
S.Moderators
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
|
![]()
Ağlatan Mutluluk
Çıksam şimdi güzelliğin gökyüzüne Dolaşsam Görsem bütün tanrısal sevgileri Ölümsüzlüğün sofrasına bağdaş kursam Ve anlatsam Anlatsam o ağlatan mutluluğu Bilmem inanır mı bana mavilikler Suskun bir coşkunun doruklarında Pürköpük ve rüzgarlı Bir nehir kahkahasıydı gözyaşı Vivaldi böyle dinlenirmiş meğer Mutluluk bile sensiz çekilmezmiş Ben ki yaşamı toprak bilmiştim Nice tohumlar ekmiştim bunca yıl Geç anladım Aşkın tohumu sensiz ekilmezmiş Sessizlik açarken zulüm bahçeleri Gözlerinde bir anda dört mevsim Her mevsimin güzelliğinde sen Bunca ayrık ve diken içinden Güle çıkmak işte budur desem Bilmem inanır mı bana çiçekler İçimde sayısız denizlerin şahlandığı O günü tarihlesem şimdi Irmak ırmak çizsem zamanın yüzüne Adına sonsuzluk desem Ve her saniyesini o sonsuzluğun An be an şiirleştirmek istesem Bilmem inanır mı bana sözcükler... Adnan Yücel |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
S.Moderators
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
|
![]()
Bir Yeraltı Nehrini Beklerken
Bir saz kadar mutlu Ve hüzünlü başlıyoruz bütün günlere Ve bir türkü kadar sıcak Biliyoruz ki dağların göğsünü saracak Ve yerinden oynatacak olan şafak Onuru ışık diliyle Karanlıkta koruyanlarla başlayacak... Adnan Yücel |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
S.Moderators
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
|
![]()
Dörtlerin Gecesi
(Ateşin ve Güneşin Çocukları) (...) Özlenen ateş yakılmıştı sonunda Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç Kavga dağlarda bilinci kuşanmış Zindanlarda dirence sarılmıştı Ve haykıran dudaklar Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı ...oOo... Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi Dersim'de Lac deresi bir kanlı şiir Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi Ve Diyarbakır zindanında Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi' Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak Ne ki kavga - ne ki dağlarda vurulmak Bir sehpada idam olmak ne ki İhanet utancıyla yaşamak var ya hani Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak Üniformalı bir Dehak önünde durmak Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak İşte buydu Diyarbakır zindanında yaşamak Sesler ihanete dönüşürdü her gece Bir tas çorba - bir dilim ekmek uğruna İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe Acılar hep türkülere vururdu kendini Etten ve kemikten insan olur mu Beyinsiz insan ayakta durur mu Aynı kavgaya gönlünü verenler Dostunu ihanet ile vurur mu O zindan ki zincir sesidir şarkısı Her sözünde bir çığlık yükselir Her notasında bin öfke Her dizesinde bin isyan beslenir İsyan şiirlere Şiirler yüreklere seslenir O zindan ki her yemek vakti Tutsak ağızları kanla süslenir Onur kaleleri yıkılırken birer birer Yüreklerde dal budak salar ihanetler Ve düşman kasetinde ü"ç önder Beyinlerini kusarak düşmana sergiler Aynı anda sıradan bir nefer Hiç aldırmadan önderlerinin sesine Tutsaklık içinde özgürlüğü söyler Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın Özgürlük dilinde kilitli kalsın Başlar eğilse de açılsın gözler Konuşan önderler geride kalsın Ne zaman umutsuzluk çökse direncin kıyısına Bir acı saplanır yüreğin tam ortasına Koğuşlar susar Parmaklıklar durur Ranzalarda küllenen umutlar ağlar Geriye doğru atılan her adım Yakılan ateş üstüne yağmur diye yağar Anlatılmaz bir destandır yaşanan Ne söze gelir ne saza Kırbaçlar sopalara ve zincirlere karışır Ölüler ayaklara dolanır geceleri Kanlı battaniyelere sarılır Her direnişte tabutlarla çıkılır dışarı Gözyaşları zılgıt seslerine katılır Elleri hep koynunda kalır kızların Anaların gözleri dikenli tellere takılır Bir acılı sessizlik sarar yürekleri Dicle'nin suları susuzluğa çakılır Kale burçlarındaki akbabalara Ve üniformalar giyinmiş yeni Dehak'lara Yalnızca zindanın mazgallarından bakılır Bir adam çoğalır bir başına hücresinde Yüreği Kawa'dadır gözleri Babek'te Ateşler yanarken dağ doruklarında İhanet zindan karanlığında kol gezmekte Kawa'lara Babek'lere bir yandaş gerek Bu zindan karanlığına bir ateş gerek Çevrilen ihanet çarkını kırmak için Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek Bir anda yırtılır zindan karanlıkları Sessiz bir gürültüyle sarsılır duvarlar Patlar bir beyinde Newroz ışıkları Ey ateşin ve güneşin çocukları Hani bilincin sesi yüreklerimizde Gözlerimizde inancın sancakları nerede Bu gidişe dur demek gerekir bilirim Hücrede her saniyeyi bir yıl eylerim Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde O ateş sönerse yaşamayı neylerim Bu yüzden ü"ç kibrit ile Newroz günü Yüreğimi sizlere armağan eylerim Ü"ç kibriti bayrak diye devralan Ki dağları delip dostlarına yol kılan Haykırdı ölüm haberini önde gidenin Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin Ey bu kavgaya gönül verenler Ser yerine sır verenler Serden geçip de sır vermeyenler Bu zindan karanlığı yırtılsın diye Bu ihanet duvarları yıkılsın diye Newroz gecesi bir önder Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır Ölürken bile hücresinde Bizlere kıştan baharı muştulamıştır Ateşi saraylara - kömürlerde değil Bir ışık uğruna yüreğinde yakmıştır Silinmiyordu gözlerden süzülen yaşlar Aksın diyordu herkes - aksın Ağlamayı unutmuş gözler ağlasın Gözyaşları alev alev harlansın Dudaklarda tutuşup dillerde şahlansın Ölen artık yüreklerde bir bayraktır İhanet yolunda durulan bir duraktır Karanlıkta bir çingi ateş Körlere yol gösteren bir ışıktır Atılan zılgıtlar bir başkadır o gün Bir bayram günü ölümü sevmek Ölümsüzlüğe duyulan bir aşkadır o gün Dolaştı ü"ç kibrit elden ele sessizce Hücreden hücreye Koğuştan koğuşa gizlice Konuşuldu uğrun uğrun Tartışıldı geceler boyu ince ince Zindandan dağlara vurdu şavkını Dağlardan en kalabalık kentlere Dallarda çiçeklere verdi rengini Nehirlerde en coşkulu köpüklere Dolaştı yurdunu boydan boya Sazda kırılmayan tel Dilde susmayan söz oldu türkülere Zindanda yürekler yine baskıda Eller bağlı - gövdeler askıda Ü"ç kibritin ateşi sönsün istenir İnançlar ihanete dönsün istenir Düşünceler zincire Sevgiler prangaya vurulsun istenir Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu Bulana bulana durulsun istenir Üniformalı bir Dehak'ın şahsında Zalimin zulmü kurulsun istenir Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara İşte biri - biri daha - biri daha Susardı bütün koğuşlar Dönerdi bir anda sessiz mezarlara Ve çığlık çığlığa o sessizlik Binlerce öfkeyi Binlerce isyanı doldururdu bakışlara Ü"ç kibriti dörtlemek derdi bir ses Dört kibriti beslemek Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek Bir koğuş vardı koğuşlar içinde Ü"ç kibriti dörtleyenler yatardı içinde Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde Teslimiyete gönül verilirken önlerinde Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler Oturdular her gece diz dize Önce ölümü sevmeyi öğrendiler Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler Karardan Önce yurtlarında kalanlarını Çiçeklerinde açanlarını sordular Düş değildi yaşayıp gördükleri Sözlerini gelecek adına bir düş diye Dördü bir ağızdan hayra yordular Binlerce tutsak içinde Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular Havasızlık içinde veremler yaratılırken Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla Her gece mahkemeler kurulurken İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken Hangi kuş konardı zindan penceresine Ve makatlara sigara takılıp yakılırken İnsanlar dört ayak ile yürütülürken Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine Ü"ç kibriti yüreklerinde dörtleyenler Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler Ama hiçbir şeyin Boyun eğmekten daha kötü olmadığını Ve boyun eğenlerin Yarınlara kalmadığını bildiler Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp Gözlerinde bütün korkuları sildiler Binlerce baskıdan ve küfürden sonra Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler O günün adını milat koyup Ü"ç kibrit öncesi Ve ü"ç kibrit sonrası dediler Ötsün diye kendi yuvasında kuş Açsın diye kendi dalında çiçek Gördüler ki yepyeni kibritler gerek Ateş olup yanmaktaysa bütün gerçek Yanarken türkü söyleyen canlar gerek Ateşi kanıyla tutuşturanlar gerek Patladı zindanlarda yepyeni bir isyan seli Ölümdür sınayan insan yiğitliğini Ölümü bedenimizde boğmak gerek Ölümsüzlüğe varıp ölümlerde Dağlarda kır çiçeklerince çoğalmak gerek Ölümü gamzelerde çiçeklemek ve gülmek Gülmek ki yaşama bilenmek demek İlle de insan sıcağı kokarken koğuşlar Gülmek ki Kurumuş derelerde sellenmek demek Çol kuraklığında güllenmek demek Var git dostum var git Kendin al bu gece nöbeti Bu gece ölmek Sonsuz bir ölümsüzlüğe yürümek demek Aylardan mayıs ki dallarda çiçektir Toprakta bereket ve doğada renktir İnançta güzellik ve zamanda gelecektir Dört yoldaş o gün baharın koynuna girdiler Ölümün alçaldığını gözleriyle gördüler Gömleklerini - kalemlerini ve saatlerini Anılsınlar diye sevdiklerine verdiler Ve dört ağızdan ü"ç kibritin ışıklı sesini Gök gürültüsünü çıldırtarak gürlediler Bu ihanet girdabında boğulmadan Şahsımızda davamız son bulmadan Ve geriye dönüşler virus gibi çoğalmadan Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz Onur bayraklarını göğsümüze dikmeliyiz Kawa'nın örsüne koyup davamızı Yüreklerimizi körüklenen ateşlere sürmeliyiz Bu zindanda yolumuz aydınlıktır artık Üç kibriti dörtle çarpıp bu gece Bütün şehitlere konuk gitmeliyiz Saat dörtte dört canın etrafı dört duvar Duvarların ötesi mayıs gülleri ve bahar Analar ve bacılar ağlayacakmış ne çıkar Bu gece 'dörtlerin gecesi' Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar Gökyüzünde bir anda dört yıldız kayar Bütün dostlar uykuda Dörtlerin gözlerinde yalnız ateş var Dimdik başlarla Emin ve kararlı bakışlarla İhaneti durdurmak için ateşe yürüyorlar Dördü de yaşamaya sevdalı Özgürlüğe nişanlıydılar Tutsaklık kesmişti mutluluk yollarını Bu zindanda ölüme nikahlıydılar Bu ölüm ki özgürlüğün ilk adımı Tutsaklığın ve ihanetin kırılma anı Takvimde on yedi mayıs kalkar On sekiz mayıs dörtlere bakar Dışarda güne hazırlanırken tomurcuklar Dört candan başka uykudadır bütün tutsaklar Dağ - taş ve zindan uykudadır Yalnızca dört özgürlük yolcusu O gece ölüme hesap sormaktadır Yıllar boyu işkenceler içinde İhanetler ve direnmeler içinde Beklediler - beklediler de gelmedi ölüm Tuttular yakasından koydular önlerine Konuş be ölüm - konuş dediler Biz büyürüz sen böyle küçüldükçe Seninle kavgamız insanlık tarihiyledir Prometheus'tan Spartakus'e Bruna'dan Che Guewera'ya Vr Kawa'dan bizlere dek ateş iledir Gel de bağdaş kur soframıza ey ölüm Senin alçaldığını görmek Özgürlük adına sunulan canlar iledir Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar Dört can el ele bir demire sarıldılar Tinerler - neftler ve boyalar Zindanda dört can Kazan altında betona çakılmış birer çiviydiler Demirin beline sarılmış dört perçindiler Ve bir potada erimeye hazır cevherdiler Haykırdı ü"ç kibrit yolunda önde giden Ateşi zindanlardan kentlere götüren Tamam mıyız Ü"ç yerine dört kibrit çıkarıp cebinden Yaktı yüreğindeki korlanan ateşten Tutuşan ateş Patlayan tinerlerin ve neftlerin sesi Dokunmasın hiç kimse Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi Dört bin yılda yazılmış bir destanın Güneş diliyle söylenmiş ilk hecesi Böyle tutuşur - böyle yanar ancak Uzay çağında bir zindan gecesi ...oOo... Bir havar yükseldi zindandan kırlara Dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara Dağlar tutuşup indi bağlara Dört ayrı ses yükseldi her ateşten Söndürmeyin ateşi Üfleyin korlara - üfleyin korlara (...) Yak artık canlarla yakılan ateşleri Yak ki açılsın dünyanın körelmiş gözleri Yak ki yırtılsın geceler ışığınla Yak ki tarihi yeniden başlatsın Kawa'nın -ü"ç kibritin ve dörtlerin sözleri Yak ki yayılsın dünyaya Ateşin ve güneşin ölümsüz sesi... Kaynak: Ateşin ve Güneşin Çocukları Adnan Yücel |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
S.Moderators
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
|
![]()
Gözler Yangın Şimdi
Bunca yıl çığlıklar koşturulmuş bu yolda Deli taylar gibi ter içinde çığlıklar Savrulan bir yanlışa vurulmak için mi Yoksa dağları yırta yırta yürüyen Bir ırmak diliyle durulmak için mi Gözler yangın şimdi-ufuklar duman Dünya değişiyor-masalı koca bir yalan Tam kırk yıl bulandırdılar suları Nilüferleri dağlara taşıdılar Kekikleri çaylara Uğrun uğrun-ince ince-gizlice Ve sinsice yürüdüler karanlıklara Pınarbaşlarında yarpuzlar utandı Ormanda köknarlar Sonra leylak düşmanı bir akşam vakti Dünyanın değiştiğini buyurdular İhaneti kanlı bir gelinlik içinde Yeryüzünün yatağında doyurdular Durduk düşündük sularla birlikte Dağlarla - ormanlarla - bulutlarla birlikte Durduk düşündük Nergislerle - nevruzlarla - güllerle birlikte Yok olan hiçbir çiçek yoktu yeryüzünde Durduk düşündük Martılarla - turnalarla - güvercinlerle birlikte Yok olan hiçbir güzellik yoktu yeryüzünde Durduk düşündük Nehirlerle - denizlerle - okyanuslarla birlikte Yok olan hiçbir dalga yoktu yeryüzünde Tam da yunuslar sevişirken arsipel'de Tam da gökkuşağı sevinleşirken Özlenen renkler siliniyor dediler Tam da insanın insanlığına çeyrek kala Yarım metrelik cam bir savaş alanıyla Çıktılar karşımıza teknoloji yalanıyla Gözler yangın şimdi ufuklar duman Dünya değişiyor masalı koca bir yalan Çocuklar ölürken bütün ülkelerda Ey koca nazım Ey ustamın ustam dediği Milyonlar içindeki vatansız yalnızım Çocuklar güldü demiştin o büyük ülkede Gel de gör şimdi O yüzlerde büyümüş yarınsız öfkeyi Gel de gör Gece gelen telgraftaki yüce değerin Nasıl bir körlüğe kurban verildiğini Yüreklerde yükselen son anıtın da Gel de gör nasıl yerlere serildiğini Sonrası vurgun soygun ve talan Sonrası gözyaşı ve kan Çaykovski harlemde bir tepinme Tolstoy sutyen boşluklarında pembe dizi Mayakovski bir papaz duası belki Puşkin çarlık özlemlerinin şiirsel gizi Gözler yangın şimdi ufuklar duman Dünya değişiyor masalı koca bir yalan Ne olur tunçtandı demirdendi demeseydin Bir tabuttan korkan o şaire gönül vermeseydin A....... neruda'nın şili kasımpatılarını Hasan hüseyin'in kırmızı gül dallarını Howard fast'ın fırtına sonrası çığlıklarını Ölmeden önce mezarının başına koysaydın Burcu burcu gürcü gürcü koksaydın Dünya değişiyor masalına kahkalar atsaydın Son anda sokup ellerini kanayan kalbine Çocuk yüzlü yepyeni bir şiir çıkarsaydın Nasıl da severim seni Hiroşimalı bir kızın yaprak dudaklarında İşçi tulumuyla istanbul da taksim alanında Ve 1960 yazında küba da nasıl da severim Al şimdi ellerimi Yattığın o büyük ülkenin topraklarına uzat Yanar parmaklarım yanar Ne solohovlar ne de gorkiler var Yalnızca seni o topraklarda tutsak edenler Ve memed in özlemiyle oraya gömenler var Yanardağlar mı patlıyor bilemiyorum Denizlerle karalar yer değiştiriyor Dinazorlar mı göçüyor yoksa Bir yanım tırpan yine-bir yanım gül bahçesi Bir yanım soygun yine-bir yanım ter ezgisi Söyler misin ey ustaların ustası Nedir bu değişmenin yarınsız sonrası Şimdi senin ceviz yaprağı kıvıl kıvıl ülkende Kimi dünya değişiyor masalının halinde Ki orta asya nın kımız tadı hala dilinde Kimi zonguldak madenlerinde Paşabahçede ve çukobirlikte Yurtiçi kargoda ve toros gübrede Direnen bütün yüreklerle birlikte Kimi dört bin yıllık güneş peşinde Adının özgürlüğü için döğüşmekte Değişen nedir söyler misin Alınterinin nehirleştiği bu yaşam içinde Bir tren penceresinde saman sarısı saçlar Rüzgarın yelesinde nasıl ülkeden ülkeye Beyinden yüreğe nasıl fırtınalarla koşar O büyük coşkular O sonsuz duygular Uzansam her teline şimdi ellerim yanar Her biri beş dolara bir masadan uçar Bir başka masaya konar Seninse bu körkütük gidiş içinde İnsanlık adına yüreğin bir başka kanar Dikersin gözlerini masmavi yarınlara İnsanlığın insanca yaşamını özlersin Ve söylenirsin kendi kendine Çağının tanığı her şair gibi sen de Ne açlık ne zulüm ne de kan Ancak biz kazandığımız zaman Ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman... Adnan Yücel |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
S.Moderators
Üyelik tarihi: May 2009
Üye No: 27
Mesajlar: 3.656
Konular: 2075
|
![]()
Hangi Günün Yüzyılı
Sancısını yaşıyorsun kaç zamandır Yeni bir güne sevinçle başlamanın Yoluna ışık tutan sözcükler Var mı o günün ışıltılı kanatlarında Rüzgâra dost olan soluklar var mı Altını çize çize soruyorsun nedense Ki hep aldatmış olduğun kendine Adın çoktan çocuğa çıkmış oysa Çoktan anlaşılmaz olmuşsun Şu güzel ömrün tam ortasında Kuşları sora sora düşen yapraklarda Ey çılgın Kanadı kırık her kuşa Kanat olmaktan yorulmuşsun Bulutları çarpışa çarpışa yorgun Bir gökyüzüdür artık gülüşün... Adnan Yücel |
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
adnan, adnan yücel, adnan yücel şiir, adnan yücel şiirleri, yücel, Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Adnan Olgun Biyografisi - Adnan Olgun Hayatı - Adnan Olgun Kimdir | Gökkuşağı | Türk Ressamların Biyografisi ( Hayatı ) | 0 | 14.08.11 04:14 |
Adnan Özer Şiirleri | Renklerin Dansı | Türk Şairlerin Şiirleri | 4 | 05.12.10 02:43 |
Adnan Durmaz Şiirleri | Renklerin Dansı | Türk Şairlerin Şiirleri | 3 | 05.12.10 02:41 |
Hasan Ali Yücel Şiirleri | Renklerin Dansı | Türk Şairlerin Şiirleri | 0 | 17.08.10 18:46 |
Can Yücel Şiirleri | Renklerin Dansı | Türk Şairlerin Şiirleri | 0 | 15.08.10 19:05 |