![]() |
Abdurrahim Karakoç Şiirleri
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yüreğe estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehrini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rütbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. Abdurrahim Karakoç |
Açık Dilekçe
Açık Dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var Sizin şehrin kızlarında savcı bey Yaklaşanı ta yürekten vururlar Kan kokuyor gözlerinde savcı bey Gayeleri gönül kırmak dal gibi Bakışları çifte favül bal gibi Ülkeler fethetmiş bir kral gibi Gurur dolu pozlarında savcı bey Kaş yaparken, göz çıkarır elleri; Çok silahtan tesirlidir dilleri Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri Poyraz eser yüzlerinde savcı bey Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz İlk görüşte avladılar habersiz Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz Kebap oldum közlerinde savcı bey Bölüştüler gönlüm ile aklımı Davacıyım, ara benim hakkımı... Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı? Yorulmayın izlerinde savcı bey. Abdurrahim Karakoç |
Anadolu Bahar
Anadolu Bahar
İlkbaharı geldi Anadolu'nun, Silifke'de çiçek açtı nar şimdi. Her tarafı yeşillendi Bolu'nun, Sultandağı benek benek kar şimdi. Eğri yollar yaylaların kuşağı Çayır, çimen sevgililer döşeği, Hora teper Sürmene'nin uşağı, Dadaşların oynadığı bar şimdi. Durgun çayı köpüklendi Daday'ın, Palmiyeler zümrüt tacı Hatay'ın Çukurova cennetidir bu ayın; Aydın ili efelere dar şimdi. Gönül dile gelir kaval sesinde. Boz martılar düğün yapar Mersin'de, Isparta'nın renk renk gül bahçesinde Bülbüllerin neşesini gör şimdi. Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar, Kelebekler birbirini kovalar. Halı gibi nakışlandı ovalar... Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi. Aşıklar diyarı Elbistan ili... Olur bu mevsimin bağ-ı İrem'i, Her çeşmenin üç-beş tane güzeli, Her çiçeğin bir arısı var şimdi. Çıkıp baksan Çamlıca'nın başına, İki kıt'a bir boğazda aşina... Karakoç'um, gel, yorulma boşuna, İstanbul'u tarif etmek zor şimdi. Abdurrahim Karakoç |
Anadolu Gezisi
Anadolu Gezisi
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları, Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan; Ekin biçiyordu yalınayaklı köy kızları Elleri kabarıyordu oraktan Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu; Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları; Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları; Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu; Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları; Oynak havalar dökülüyordu parmaktan Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı; Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları; Körpe bedenler soyuluyordu ahlaktan Tedirgin etmişlerdi bizim havaları; Yadırgı sesler geliyordu plaktan Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu; Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu. Abdurrahim Karakoç |
Aşk Hikayesi
Aşk Hikayesi
Başımdan bir kova sevda döküldü Islanmadım, üşümedim, yandım oy! İplik iplik damarlarım söküldü Kurşun yemiş güvercine döndüm oy! Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana Anladım ki kendi gönlüm dar bana Alev dolu bardakları yâr bana Sunuverdi içtim içtim kandım oy! Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım Ne zamana, ne kendime alıştım Kırk senede yedi hasret bölüştüm Yedi dünya bana düştü sandım oy! Gönül şahinimi yordum gerçeğe Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe Teselliden kanat kırdım gerçeğe Tecellinin sinesine kondum oy! Abdurrahim Karakoç |
Ayıp
Ayıp
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir, İki gözüm pınar oldu gel gayrı. Elim değse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı. Ayların sırtında yıllar taşındı, Sanma ki garibi eller düşündü. Bebekler evlendi, yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı. Hesap et gideli sen gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile? Hapisler,sürgünler,esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı. Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu, Saat isyan etti, takvim kudurdu. Hasret hançerini bağrıma vurdu Yüreciğim kanar oldu gel gayrı. Emeği boşadır yuvasız kuşun... Nerdeyse toprağa değecek başın. Beni düşünmezsen kendini düşün Herkes seni kınar oldu gel gayrı. Abdurrahim Karakoç |
Aynaların Ötesi
Aynaların Ötesi
Her ne kusur varsa geçen zamanda; Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda, El olur Leylalar ela gözlü yar Güzel açar güzelliğin sergisin Gün ağartır kara saçın örgüsün... Muhabbet faslında ölüm türküsün Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar Estikçe iş çıkar işin içinde; Gençliğin hasret yer sevda göçünde Bilmez misin, dört mevsimin üçünde Kar olur yaylalar, ela gözlü yar Alı al, yeşili yeşilde ara; Ahirete gider kalbdeki yara... Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara, Dökülen ayvalar ela gözlü yar Vakit dolar, nakit biter kasanda... Sevda bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar ela gözlü yar Abdurrahim Karakoç |
Ayrılık Havası
Ayrılık Havası
Ben nefret eyledim sizin gerçekten Yalanı severim, yalanı gayri Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten Yılanı severim, yılanı gayri Yıllarca boş yere canımı sıktım Nihayet yol buldum çığırdan çıktım Beyden efendiden sayından bıktım Ulanı severim ulanı gayri Sapıtmış bu diye beni yeriniz Hakkımda bin türlü hüküm veriniz Omuzumda yüktür dirileriniz Öleni severim öleni gayrı Abdurrahim Karakoç |
Bayramlar Hürmetine
Bayramlar Hürmetine
Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan Birisi Ramazan, birisi Kurban... Ya Rab, bayram eyle bayramımızı Yıka gönülleri kirden, çamurdan Abdurrahim Karakoç |
Bebeğe Sitem
Bebeğe Sitem
"Aman gelme" dedim, bak geldin işte Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek Bir bilsen dünyamız neyin nesidir Ayırır ağzını işersin bebek. Kimisi su katar içtiğin süte Kimisi at sokar yediğin ete Günahtan, hileden, haramdan öte Zulmet kuyusuna düşersin bebek. Yukarıya gitsen "köle" sayarlar Aşağıya insen tefe koyarlar Her saat bir başka renge boyarlar Baktıkça sen sana şaşarsın bebek. Önün bal-petekli, elin mühürlü Omuzun kötekli, dilin mühürlü Haftan ipotekli, yılın mühürlü Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek. Sevgimiz rüşvettir seversek seni Aldatmak içindir ne versek seni Kalleş çağımızla eversek seni Gerdeğe girmeden boşarsın bebek. Abdurrahim Karakoç |
Beklemek
Beklemek
Sarıcadüzü'nde bir yığın toprak Sulanır her sabah gözyaşlarımla Mihriban, Mihriban uyan da bir bak! Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar... Akasya gölgeleri delik - deşik... Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek Yapraklar sallanır, ışıklar söner Büyüdükçe büyür içimde bir dert Beklemek... Abdurrahim Karakoç |
Ben
Ben
Ben: Karlı dağların deli rüzgarı Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım Ben: Suyu kurumuş sevgi pınarı.. Ben: Toprak bekçisi mezar taşıyım Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban... Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban Ben: Hayal peşinde çarıksız taban... Ben: Gurbet ağzında bulgur aşıyım Ben: Çürük gemi aşk denizinde.. Ben: Yağmur damlası dostun izinde Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde... Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım. Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe.. Ben: Düşüvermişim bitmez bir işe Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe.. Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım Ben: Gönlü aklına uymayan deli.. Ben: Az düşünceden doymayan deli Ben: Beni ben diye saymayan delin. Bırakın ben benden uzaklaşayım. Abdurrahim Karakoç |
Beni de Çağır
Beni de Çağır
Çileyi koklayıp gül niyetine Zindana girersen beni de çağır Sabrı, kanaati bal niyetine Ekmeğe dürersen beni de çağır. Bazen iki dünya sığar içime Bazen iki güneş doğar içime Bazen gam yağmuru yağar içime Sen beni ararsan beni de çağır. Dostların var ise divanelerden Gözyaşın aktıysa minarelerden Binlerce senelik viranelerden Birşeyler sorarsan beni de çağır. Ezelin ezelden öncesi vardı Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı Zaman yumağına bizi kim sardı Aklını yorarsan beni de çağır. Dışarda göz yanar, içerde yürek Taahhüt ehline tahammül gerek Mazlum yarasına merhem diyerek Gözyaşı sürersen beni de çağır. Abdurrahim Karakoç |
Benzettiler
Benzettiler
Yeni bir afyondur yenen her lokma Biber avrupalı, tuz avrupalı. Gülücükler sahte kirpikler takma Dudak Avrupalı, göz Avrupalı. Bebeklikte benliğini yitiren Tepe tepe tepemizde oturan Bizi çıkmazlara alıp götüren Ayak Avrupalı, iz avrupalı. Birisi diskoda içer kıvırır Birisi kulüpte konken çevirir Yapmasını bilmez ki yıkar devirir Ana avrupalı, kız avrupalı. Kalıba uydurdu uyduklarımız Yazmakla bitmez ki duyduklarımız Paris modasıdır giydiklerimiz Astar avrupalı, yüz avrupalı En mahrem yerlerin kalktı örtüsü Beş santim tırnaktır ellerin süsü Bütün bunlar medenilik ölçüsü Cilve avrupalı, naz avrupalı İster sarı deyin isterse ırsi, Büyük revaç buldu makbulün tersi Duyduğumuz "okey, adiyös, mersi" Ağız avrupalı, söz avrupalı Her gün karşımıza on zıpır çıkar Bağırır, çağırır, devirir yıkar Dinler kulağımız gözümüz bakar Şarkı avrupalı, saz avrupalı. Başımız ayıkmaz binlerce halttan Örf, adet gemimiz delindi alttan Analar Muğla'dan, Van'dan, Tokat'tan Bebek avrupalı, bez avrupalı Sahnede ekranda hıyar dinleriz Deliye, densize uyar dinleriz Saçma çığlıkları duyar dinleriz Şarkı avrupalı, saz avrupalı Herkes soyunuyor açılmıyor ki Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki Müslüman gavurdan seçilmiyor ki Şekil avrupalı, poz avrupalı Türklük bu mu desem bu diyecekler Şampanyayı sorsam su diyecekler Bir gün kökümüze hu diyecekler Kabuk avrupalı, öz avrupalı. Abdurrahim Karakoç |
Bereket
Bereket
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı Akan kanım göl olmadan tükenmez Sevda kokan bu yaranın çiçeği Petek petek bal olmadan tükenmez Hasret nedir? Yarına sor, düne sor İnanmazsan dönder-aktar gene sor Sensiz geçen geceleri bana sor Saatleri yıl olmadan tükenmez Görsem derim biçimini, rengini Kötü talih yüksek yapar engini İçimdeki bu sevginin yangını Kemiklerim kül olmadan tükenmez Abdurrahim Karakoç |
Beşinci Mevsim
Beşinci Mevsim
Düştü can evime dördüncü cemre Dünyayı üçüncü gözümle gördüm. Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene Onaltıncı aya takvimsiz girdim. Aynalara baktım korku gösterdi Saatler her sabah kırkı gösterdi Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi Hayatım boyunca hedefte durdum. Gül sundum yediler, koklamadılar Armağan can verdim saklamadılar Gittim... gelir diye beklemediler Kaybolan gölgemi yollara sordum. Getirdim yanıma ay'ı bir karış Ölçtüm ki dağların boyu bir karış Şehiri bir adım, köyü bir karış Damlada denizdir en küçük derdim. Savurdum, eledim, seçtim zamanı Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı Haftada üç asır geçtim zamanı Nereye gittimse zamansız vardım. Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim Yazık, kulaklara sığmadı sesim Yaşadığım şimdi beşinci mevsim Çağın çilesini sırtıma sardım Abdurrahim Karakoç |
Bir Aşk Bulsam
Bir Aşk Bulsam
Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam Bir dost bulsam, irfanında beslensem Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam Yalnızlığım bitermola, bilmem ki? Abdurrahim Karakoç |
Bir Daha
Bir Daha
Tevazu severdi, kaynatıp taşırdılar Girdi hırs ambarına, çıkamadı bir daha... Haramla yağladılar, kibirle pişirdiler Bulanık göl ettiler, akamadı bir daha... Yakın arkadaşları çöplük yaptı beynini Doldurdular ve sonra dökemedi bir daha... Kör dikişler atıldı kaypak iradesine Sökmek istese bile sökemedi bir daha... Soyundu inancından terk-i edep eyledi Şerefini göğsüne takamadı bir daha... Sürdü benlik atını karanlık geleceğe Dönüp de geçmişine bakamadı bir daha... Söndü yüreğindeki yanan aşk alevleri Uyanıp yeni baştan yakamadı bir daha... Yediği haram oldu, içtiği haram oldu Ellerini haramdan, çekemedi bir daha Borçlardan indirilmiş bayraktı haysiyeti Alıp tekrar yerine dikemedi bir daha... Terk etti güzelliği çirkinliğe sarıldı Girdiği bataklıktan çıkamadı bir daha... Küfrü baştacı yaptı dostlarına darıldı Diktiği putları yıkamadı bir daha... Kazancı beleş oldu ve kendisi leş oldu Itır gibi gül gibi kokamadı bir daha... Zirvenin yollarında döndükçe dönekleşti Ağzına helal lokma sokamadı bir daha... Dost oldu zalimlere görmedi mazlumları Gam çekmedi gözyaşı dökemedi bir daha... Abdurrahim Karakoç |
Bir Yerden Her Yere Mektup
Bir Yerden Her Yere Mektup
Sormayınız, görmeyiniz canlarım Hakkınızı yiyip yutan burada Dinlisini, dinsizini dinlerim Besmeleye yalan katan burada. Sofralara viski havyar dizilir Fiatınız peçeteye yazılır Sırtınızdan günde dört pos yüzülür Sizi soyup, sizi satan burada Simsar siyasetçi, doktor, avukat İnsan avlıyorlar her gün her saat Hızlı köşe dönmek en üstün sanat Kan gölünde balık tutan burada. Ortada kol gezerken kıtlıklar, yoklar Burda betonlarla delinir gökler Kontlar, şansölyeler, baronlar, dükler Kirli yağan, eğri biten burada. Yürekler acısı bir garip alem Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem Pop müzik, şampanya, marlboro, salem Gece gündüz keyif çatan burada Kız, kadın pazarı sokağı, yurdu Homoseksüeller çığlaşan ordu Ne ahlak kaygusu ne namus derdi Hızlı doğan erken öten burada. Yazık... siz beğenir, siz seçersiniz En çürük köprüden siz geçersiniz Bilirim her zaman çar naçarsınız Kör-kütük, zil-zurna yatan burada. Hal gidiş bu minval bu vaziyette Sabun işkencede, su eziyette Rağbet ne ilimde ne meziyette Aydınlığa çamur atan burada Doğan bebek dost yemeye zorlanır Düşündükçe içim dışım korlanır Evlat seyiplenir ana horlanır Ana vatan yavru vatan burada. Abdurrahim Karakoç |
Bırakmıyorlar
Bırakmıyorlar
Yad elden yanıma çağırdım seni Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar Rüyada, mektupta albümde seni Bulmak istiyorsun bırakmıyorlar Umutlar hayaldir acılar gerçek Çileye muhkumsun, kim ne bilecek Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar. Otuz yıl ağladın hep yana yana Yeter, yazık diyen olmadı sana Vefasız dostluğa kalleş zamana Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar Çalış derler ayak, bağlı el bağlı Konuş derler, dudak bağlı, dil bağlı Kalk git derler, kapı bağlı, yol bağlı Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar Aydınlık ararsın hergün her yere Çekerler önüne yedi kat perde Zulüm kimden gelir, adalet nerde? Bilmek istiyorsun bırakmıyorlar Yıllar boyu uykuların bölündü Uçacakken kanatların yolundu Hayat hakkın vardı elden alındı Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar Abdurrahim Karakoç |
Bitmez Bir Garip Hikaye
Bitmez Bir Garip Hikaye
Otuz yaz otuz kış aynı durakta Bekle babam bekle can mı dayanır. Kara yalanları beyaz kundakta Sakla babam sakla can mı dayanır. Her yanımız gurbet... hani ya sıla Ömür bitmez çile ölüm fasıla Günleri aylara ayları yıla Ekle babam ekle can mı dayanır. Çare say, çanak tut çağ zilletine Sarmaz mı umutlar, sarpa çetine Katır tırnağını gül niyetine Kokla babam kokla can mı dayanır. Nimetler kurnaza ülkü mazluma Cehennem ettiler mülkü mazluma Aldatıp her çeşit mülkü mazluma Yükle babam yükle can mı dayanır. Bedavacı çomak soksun davana Arı çıksın sinek girsin kovana Giden kussun gelen kussun divana Pakla babam pakla can mı dayanır. Abdurrahim Karakoç |
Bu Dünya Kimin Dünyası?
Bu Dünya Kimin Dünyası?
Yol üstünde biten çalı, Bu dünya kimin dünyası? Ak çiçekli ayva dalı Bu dünya kimin dünyası? Gediklerde esen poyraz, Yaprakları dalda koymaz Gözler doysa gönül doymaz Bu dünya kimin dünyası? Her gün eski her gün yeni Tükenmez gidip geleni Canevimden vurdu beni Bu dünya kimin dünyası? Kar yağar kaybolur izler Her nakış binbir sır gizler Ufuklara dalan gözler Bu dünya kimin dünyası? Toprak basar kucağına Güneş çeker sıcağına Atar derdin ocağına... Bu dünya kimin dünyası? |
Dosta Doğru
Dosta Doğru
İçimde uzayan her yol Çıkar gider dosta doğru Menekşe, nergis. ıtır, gül Kokar gider dosta doğru Zamanım yoğrulur gamla Birleşir sabah akşamla Ilık kanım damla damla Akar gider dosta doğru Gel bende gör, sen gel beni Durduramaz engel beni Görmediğim bir el beni Çeker gider dosta doğru Beynim fırın, bağrım tandır Yanarım hayli zamandır Sevgim bir yavru ceylandir Şeker gider dosta doğru Ne saklarım ne gizlerim Yalnızca onu özlerim Tabutta bile gözlerim Bakar gider dosta doğru Abdurrahim Karakoç |
Dua
Dua
Senin ak alnından gök gözlerinden Önce dallar sonra yapraklar öpsün. Eğilsin yıldızlar tutsun elinden Gecelerden sonra şafaklar öpsün. Aşk diyorlar mukaddes hayale Ve sen de düşesin o sonsuz hale Hazdan dudakların olsun bir lale Güller, karanfiller, zambaklar öpsün. Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim Yaşamanın öz suyusun bir içim Olanca suların sağlığı için Seni her gün göller, ırmaklar öpsün. Kumral saçlarında nisan yağmuru Yazın ak yüzünden gölgenin moru Ağzından en serin, hem de en duru Kayalardan akan kaynaklar öpsün. Çimenler okşasın ayaklarını Çiçekler koklasın parmaklarını Ben öpmeden önce yanaklarını Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün. Kıskançlık çakılı kazıktır serde Bölünsün bu rüya en tatlı yerde Seni canlı kullar öpmesinler de Kefenler sarılsın, topraklar öpsün Abdurrahim Karakoç |
Ey Gönül
Ey Gönül
Vardığın dergahta post ol, büyürsün Gördüğün garibe dost ol, büyürsün Meclise devam et, el sürme mey'e Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün. Abdurrahim Karakoç |
Fotoğraf
Fotoğraf
Resmine baktığım güzel kız, genç kız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Eski bir albümde durursun yalnız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni İki harf, bir imza, bir tarih; garip Besbelli üçü de mutsuz muzdarip Aklımı zorlama karşımda durup Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Bilemem aradan geçti kaç sene Memleketin nere, kimsin adın ne ? "Hatırla" diyerek bakma yüzüme Unuttum, Unuttum, Unuttum seni. Abdurrahim Karakoç |
Gel Gayrı
Gel Gayrı
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir İki gözüm pınar oldu gel gayrı Elim deyse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı Ayların sırtında yıllar taşındı Sanmaki garibi eller düşündü Bebekler evlendi yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı Hesab et gideli sen gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile Hapisler sürgünler esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı Abdurrahim Karakoç |
Geleceğim
Geleceğim
Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da Bir gün yalın ayak, terli gömlekle - Gelirim, beni bekle Belki yakında olur, belki de uzak Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle - Gelirim, beni bekle Unutmam mümkün değil, unutur sanma "Gelmez" diyen olursa sakın inanma Umutlarını kaybetme ha zamanla Geç kaldı diyerek gam çekme - Gelirim, beni bekle Sıcak bir yaz akşamında olabilir Sarı bir güz akşamında olabilir Kışın beyaz akşamında olabilir Ellerinde bir top mavi çiçekle - Gelirim, beni bekle Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek Söz vermişim bir kere engel ne demek Başı karlı, kara dağlardan geçerek Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle - Gelirim, beni bekle Vermese de kaybolan gençliğimiz Ayıran bir gün kavuşturacak bizi Ve içimde sevgilerin en temizi Seninle dolu, arı, duru bir yürekle - Gelirim, beni bekle Abdurrahim Karakoç |
Gören Bilir
Gören Bilir
Çarşısında bir kız gördüm Antep'in, Kızmı ki... Gözleri var, ala geyik gözleri, Göz mü ki.... Ak göğüsünün ortasında bir ben var, Az mı ki.... Yiyip içme, yüzüne bak yetişir, Yüz mü ki.... "Güzel" sözü çok güzele çok amma Bu kıza da "güzel" demek söz mü ki... Abdurrahim Karakoç |
Hayal ve Gerçek
Hayal ve Gerçek
Ay ışığı pencereden girende Senden yana hayal kurmak ne güzel Ya bir otobüste ya bir trende Gurbet ilden sana varmak ne güzel Aşkın mayasını senden alıp ta, Şekillendim sevda denen kalıpta Evinizin kapısını çalıp ta, İlk çıkandan seni sormak ne güzel Umudu yoksula bol verir Hüda Bin tohuma can var bir damla suda Gerek uyanık ol gerek uykuda Benden bakıp seni görmek ne güzel Kurumadan daha yolculuk teri Gel diye yanına çağırsan beni Bırakıp bir yana gamı kederi Doya doya seni sarmak ne güzel Aşk deyince anlattığı her şeydir Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir. Azraile can vermesi zor şeydir Sen istersen sana vermek ne güzel. Abdurrahim Karakoç |
İncitme
İncitme
Gölgesinde otur amma Yaprak senden incinmesin. Temizlen de gir mezara Toprak senden incinmesin. Yollar uzun, yollar ince Yol kısalır aşk gelince Yat kurban ol İsmail’ce Bıçak senden incinmesin. Burdayım de ararlarsa Doğru söyle sorarlarsa Tabutuna sararlarsa Bayrak senden incinmesin. İl göçsün göçtüğün vakit Yol yansın geçtiğin vakit Suyundan içtiğin vakit Irmak senden incinmesin. Toz konmasın sakın sana Hakkı geçer halkın sana Gücenmesin yakın sana Uzak senden incinmesin. Abdurrahim Karakoç |
İtiraf
İtiraf
Sevgiliden sevgiliye hediye, Ayva gider, elma gider, nar gider. Sevenin yüreği bir renkli mevsim; Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider. Işıklı saçların dökmüş beline, Bağladım gönlümü her bir teline, Ana, bir ben değil bu aşk yoluna, Topal gider, sağır gider, kör gider Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli... Bunların hepsi de sever güzeli, Baba, bu çığırdan ezel ezeli, Hasta gider, esir gider, hür gider. Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden; Sevdim, ayrılamam kara gözlümden, Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden, Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider. Karakoç'um düşmüş gönül derdine; Can adaktır güzellerin merdine, Hey arkadaş, bu sevdanın ardına Şahlar bile tahtı, tacı kor gider. Abdurrahim Karakoç |
Konuşma
Konuşma
O dedi ki: Bir gün bana gönül verdin 'Aşktır benim mayam' derdin Sonsuz bir hisle severdin Aklında mı? Ben dedim ki: Aşktan yana, histen yana Gayri sual sorma bana Belki dün bilirdim ama Unutmuşum! O dedi ki: Yüreğime ektin bir köz Yaralarım oldu göz göz Yemin edip verdiğin söz Aklında mı? Ben dedim ki: Yanan yakar iyi bil ki Ben de yaralıyım belki Unutmak ayıp değil ki Unutmuşum! O dedi ki: Yalan söylemezdin yani Unutmam derdin sen beni Sormak suç olmasın yani Aklında mı? Ben dedim ki: Hangi yalan, hangi gerçek? Meyvesini yedi çiçek Soru sorma, cevabım tek; Unutmuşum! O dedi ki: Mühürledin dudaklarım Düğümün kalpte saklarım Mektup yazan parmakların Aklında mı? Ben dedim ki: Ne mühür kaldı, ne senet Er-geç kopar cürük kenet Uçmuş akıl denen meret Unutmuşum! O dedi ki: Beni, benden almıştın da Çokla sen ben olmuştun ya Gerçek sevgi, yalan dünya Aklında mı? Ben dedim ki: Vazgeç gayri iş yok bende Yitirmişim seni, sende Kimin nesisin, adın ne? Unutmuşum! Ve bilenler dediler ki: Aşk da, söz de yalan imiş Akıl işi değil bu iş Ve sonra hatırladık ki Sevenler hep boşa sevmiş.. Abdurrahim Karakoç |
Korku
Korku
Ben deliden çok kurnazdan korkarım Cahilden ziyade yobazdan korkarım Bedenimdeki hastalıklardan değil, Adalete düşen marazdan korkarım. Abdurrahim Karakoç |
Mihriban
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban Yar,deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım karabahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor mihriban Abdurrahim Karakoç |
Sana Geliyorum
Sana Geliyorum
Görmeden, doğduğum gecenin seherini Ellerim değmeden anama, Ve günah izi yokken dudaklarımda, Bebeklere has bir dille ağlayarak, SANA geliyorum SANA Çırılçıplak Köklerim siğmadı zamana; Silktim ham meyvelerimi utandım da, Bir garip ağaç oldum aşk uükesinde, Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak SANA geliyorum SANA Dalbudak Ne bir dürüm ekmek var heybemde Ne içecek suyum kana kana... Bir tutam umutla düştüm yollara, Bazan yürüyerek, bazan koşarak SANA geliyorum SANA Yalınayak Yollar uzadıkça yük ağırlaştı, Ateş düştü gönlümdeki harmana Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana; Hasretinden ipil ipil yanarak, SANA geliyorum SANA Bir avuç toprak Seyrettim uzaktan benliğimi ki, Et, kemik, kan değilmiş mana Habibin hakkına, İsmin hakkına Af dilemek icin ağlayarak, SANA geliyorun SANA Ya HAKK... Abdurrahim Karakoç |
Sevdam ve Ben
Sevdam ve Ben
Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle, Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle? Beklediğimiz sabahları görmeden Bak.. Bak işte mezara yaklaştık seninle. Abdurrahim Karakoç |
Unutursun (Mihribanım)
Unutursun (Mihribanım)
"Unutmak kolay mı?" deme, Unutursun Mihriban'ım Oğlun kızın olsun hele, Unutursun Mihriban'ım. Zaman erir kelep kelep. Meyve dalında kalmaz hep Unutturur bir çok sebep, Unutursun Mihriban'ım. Yıllar sineye yaslanır; Hatıraların paslanır, Bu deli gönlün uslanır Unutursun Mihriban'ım. Süt emerdin gündüz-gece, Unuttun ya, büyüyünce.. Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban'ım. Gün geçer, azalır sevgi; Değişir her şeyin rengi Bugün değil, yarın belki, Unutursun Mihriban'ım Düzen böyle bu gemide; Eskiler yiter yenide Beni değil, sen seni de Unutursun Mihriban'ım. Abdurrahim Karakoç |
Yağmur Yağar Gibi
Yağmur Yağar Gibi
Ormanlarda yuvasını yitiren Bir kuş görsem sen gelirsin aklıma. Beni alıp uzaklara götüren Bir düş görsem sen gelirsin aklıma. Gönlüm viranedir, yakılmış, yanmış Hayal mermerinde hatıram donmuş. Asırlar öncesi duvara konmuş Bir taş görsem sen gelirsin aklıma. Toprak, ağacın her hali güzel Gölgesi, meyvesi hem dalı güzel Nerede, ne zaman faydalı, güzel Bir iş görsem sen gelirsin aklıma. Acılmış bir çiçektir her gülen dudak Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak Bir dostluk bakış ı, bir gülen dudak Bir diş görsem sen gelirsin aklıma. Yüreğinde deli taylar eş ınan Gam ilinden dert iline taş ınan Altmış yıl yaş ayıp bin yıl düş ünen Bir baş görsem sen gelirsin aklıma. Abdurrahim Karakoç |
Yalvarış
Yalvarış
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Her adımda bir engel var, salmıyor, Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Mümkün mü bu yolda maksuda ermek? Mümkün mü sılada dost yüzü görmek? Aşığa ar gelir geriye dönmek; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Çekilmez bir şelek vurdun arkama; Şaşırdım yollarda kaldım, akşama. Umudum her zaman bakidir amma, Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Sevip sevilmemek varsa kaderde, Hangi doktor ilaç verir bu derde? Hastayım, susuzum gurbet illerde; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Ey hanlar hanını halkeden Hancı! Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı. Ey fakir ekmeği, Mümin inancı! Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Abdurrahim Karakoç |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:19. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.