![]() |
Şeref Akdik Biyografisi
Şeref Akdik Biyografisi
Şeref Akdik ( 1902 – 1972 ) Reis-ül Hattatin olarak tanınan Kamil Akdik’in oğlu olan Şeref Akdik, babasının etkisiyle resim sanatına yönelmiştir. 1925 de Sanayi- i Nesife Mektebini tamamlayan ressam, çalışmalarını Paris Julian Akademisi’nde sürdürdü. 1928 yılında yurda döndükten sonra, Güzel Sanatlar Birliği bünyesinde Ankara Devlet sergilerine katıldı. Ayrıca özel sergiler açtı. Yine bu dönemde Gazi Eğitim Enstitüsü’ne resim öğretmeni olarak atandı. Aynı zamanda Hattatlık da yapan sanatçı, sonraki yıllarda İstanbul Moda’da kurduğu özel resim atölyesinde bir çok öğrenci de yetiştirmiştir. |
Şeref Akdik
Şeref Akdik (1899-1972) Şeref Akdik, 1899 yılında İstanbul’un Fatih semtinde doğmuştur. 1915 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, burada Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. 1925’te okulu bitirince Devlet tarafından açılan sınavı kazanarak Paris’e gönderilmiş ve Julian Akademisi’nde Paul Albert Laurens atölyesinde çalışmıştır. Avrupa’nın çeşitli ülkelerini gezerek müzelerdeki ünlü resimlerden reprodüksiyonlar yapmıştır. 1928 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’ne resim öğretmeni olarak atanmıştır. Bu yıllardan başlayarak Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin hemen hemen bütün sergilerine katılmıştır. 1950’ye doğru, resimlerinde İstanbul çevresini sürekli ve değişmeyen bir konu olarak işlediği görülür. Çamlıca, Salacak, Kalamış manzaraları, şiirsel bir palet ve rahat bir kompozisyon algısıyla karşımıza çıkar. 1950’den sonra Moda’da kurduğu özel atölyede resim dersleri veren Şeref Akdik, ilk kişisel sergisini de 1957 yılında İstanbul’da açmıştır. 1965 yılında emekliye ayrıldığında, Güzel Sanatlar Akademisi’nin salonlarında bütün dönemlerini içeren bir sergi açılmıştır. Akdik, 1972 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:20. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.