Çember
Çember
Nasıl olsa bir gün eriye eriye tükenecek Güneş,
nasıl olsa düşeceksiniz bir kaldırıma, severken
ya da koklarken bir çiçegi, bir mektubu okurken ya da
bir parkta güneşlenirken, çocukların oynaştıgı bir sıra
(sevgi, o yabanıl dag geyigi, kaçar durur sizden)
akşam çökerken, boguk bir sıkıntıyla kente
o alışılmış sicim yagmurlar yagarken
(soluk, kararsız bir gögün altında, bir başınıza öyle)
adımlarınız gider ya gitmez, sigaranız agzınızda
merhaba diyensiz, tükenmişliginizi sonuna degin yaşarken
siz var mısınız bu kentin pis havasında (bilmezken)
sokak kedilerinin, o hüzün şarkılarının yanında
nasıl olsa bir gün olacak bu, kaçamazsınız
(siz kendiniz misiniz gerçekten? onu da düşünmelisiniz)
meyhanelere girseniz sıkıntıyla, kavgalarınız olsa
nedensiz ve korkunç. Tutup güvercinleri okşasanız
ya da yolsanız tüylerini martıların ve onların
gümüş saplı kara bir bıçagı öfkeyle sallasanız havaya
tükeneceksiniz yine de. Bu korkunç sorunun karşılıgı yok
savaşlardan yenilmiş çıkacaksınız, yitik hep yitik
neyiniz varsa, acının bilinmedik köşelerinde ta derinde
yitik hep yitik. Boyuna bu. Varlaştırmaz sizi hiçbir şey
akşamın yürege agır basan o yılgın gelişinde
isteklerin bilinmezliginde, adım başı degişen, adım başı
kararsız. Hangi soruya karşılık olacak? bilinmezken
kalmanın neyi degiştirecegi, gitmenin neyi eksiltecegi
neye yok desek, neyi çarmıha gersek, neye tapsak
diye düşünseniz bile. Düşünmek olur bu önce, ama sonra?
ama sonra sıkıntılarınızın kışı başlar yine de
çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala
çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala...
Ali Püsküllüoğlu
|