Konu: Kapadokya
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20.08.09, 03:04   #3
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart

Kapadokya


Hitit ve Frig mitolojisinde Kapadokya Nevsehir bölgesi volkan tanrilarinin olusturdugu, yagmur ve rüzgar tanrilarinin yumusak ve sihirli ellerinde biçimlendirdigi, doganin yazip çizdigi ve bize bahsettigi büyülü bir masaldir. Doga ve tarihin Dünyada en güzel bütünlestigi yerdir.

Cografik olaylar Peribacalarini olustururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarinin içlerine konut oymus, kilise oymus ve fresklerle süsleyerek, binlerce yillik yasli medeniyetlerin izlerini tasimistir günümüze. Bu akilalmaz kültür hazinesini kurtarabilmek, baskalarina kaptirmamak için Miletli Thales bile, Lidya Krali'nin Pers istilalarina karsi koyabilmek için, Kizilirmak’i (Halys) ikiye bölerek orduyu karsiya geçirmis ve tarihteki ilk bilimsel hesaplarini yine buralarda gerçeklestirmistir. Nevsehir Kapodokya’nin baskentidir. Ancak, Kapodokya'nin sohreti günümüzde öylesine artmis ve sinirlarindan öylesine tasmistir ki, Nevsehir'in adi Kapadokya'nin içinde kaybolmaya yüz tutmustur. Bu nedenle burada, Nevsehir bölgesinin tarihi-kültürel konumu bütünündeki yerini sunmayi amaçladik.

Avanos, Zelve, Göreme çevresinin tabii güzellikleri ve kültürel zenginlikleri yüzyillar boyunca tarih yazarlarinin ve seyyahlarinin ilgisini çekmistir. Kapadokya Persler döneminde "Katpatuka" adiyla anilmaya baslamis ve Katpatukka iyi at yetistirilen bölge anlamina gelmistir. Ancak kelimenin Hatti, Luvit, Hitit ve Asurlu oldugu tartismasi hala gündemdedir. Bu alanda at ve atçilikla ilgili kaynaklar da mevcuttur. Büyük Devlet zamaninda da (M.Ö 1460-1190), Hititler at yetistirmeye büyük onem veriyorlardi. Bu maksat için Mitanni memleketinden uzman at yetistiricileri getirttikleri ve onlarin tavsiyelerini tabletlere yazdirarak kusaktan kusaga naklini sagladiklarini anliyoruz. Gerçekten de Bogazköy Devlet arsivi arasinda Kikkuli isminde Mittanili genç bir at yetistirme uzmani tarafindan yazilmis bir eser ele geçmistir.

Xenophon M.Ö. 401'de Amasya’li Strabon M.S. 18 yillarinda, Nissa'li Gregoir M.S. 334-394'te ve yine Maçan'li (Göremeli) genç bagci (M.S 495-515) bize, yöre tarihi hakkinda önemli yazilar birakmislardir. Fransa Kraliyet Sarayi tarafindan Akdeniz ülkelerine geziler yapmakla görevlendirilen Paul Lucas da bu ilginç bölgeyi seyahatnamesinde yakin dönem Avrupasi’na tanitan ilk kisidir.

Kapadokya'dan Izlenimler

Dogu ülkelerinde, incelemeler yapmak üzere Fransa Krali XIV. Louis tarafindan görevlendirilen Paul Lucas, Agustos 1705’de, Ankara'dan Kayseri'ye giderken, Avanos ve Ürgüp çevresine geldiginde hayretler içinde kalir. Bölgenin adeta bir masal ülkesini andiran jeolojik yapisi, özellikle içinde insanlarin yasadigi ilginç kaya mekanlari, kiliseler ve içlerinin renkli dünyasi onu saskina çevirir.

Paul Lucas

Lucas, memleketine döndükten sonra, gezi notlarini iki ciltlik bir seyahatname halinde 1712'de Paris’de yayinlar; Kapodokya bölgesinde gördüklerini, hayal gücünü de katarak oldukça abartili bir anlatimla tasvir ederken: "...Kizilirmak’in karsi kiyisindaki eski yapi kalintilarini gördügümde, inanilmaz bir saskinliga düstüm. Bunlar çok sayida hiç görülmemis piramitlerdi. ... Hepsinin içinde güzel bir kapisi, yukari çikmak için güzel bir merdiveni ve tüm odalarin aydinlanmasini saglamak için büyük pencereleri vardi. Tek bir kaya kütlesinin içine üstüste oyulmus birçok daireden olusuyordu....Bunlarin sayisi iki ya da üç yüz degil, iki binden fazlaydi. Ilk önce bu piramitlerin eski ke?i?lere ait konutlar olabilecegini düsündüm. Gördügüm bu sekiller bana ke?i?lerin basliklarini animsatti. Fakat daha sonra baska degisik sekillerin de oldugunu farkettim." demektedir.

Bölgeden 1714 yilinda ikinci geçisinde de bu peri bacalarini "yok olmus antik bir sehrin mezarligi" olarak nitelendirdi. Bunun üzerine Kral XIV. Louis'in sarayinda büyük bir skandal patladi ve Paul Lucas'in yalancilik hastaligina (mithomanie) yakalandigina inanmaya basladilar, hatta bunun için Istanbul'daki Fransiz Büyükelçisi Comte Desalleurs'tan bu yöreye gidip Paul Lucas'in dogruyu söyleyip söylemedigini arastirmasini istedi. Mr. le Comte Desalleurs, olayin dogru oldugunu ve binlerce piramit seklinde yapinin varoldugunu dogruladi. Seyahatname yayinlandiginda Avrupa kamuoyunda büyük tartismalara yol açmistir. Gravürde görülen Ürgüp ve çevresi, o günün Avrupas’i için oldukça uzak bir diyardir. Üstelik Lucas'in yöre hakkinda verdigi bilgiler, Kapadokya konusunda antik kaynaklarda geçenlere de uymamaktadir. Paul Lucas'in bu fantastik tasviri Bati’da büyük ilgi çekmis ancak bazilarina inandirici gelmemis ve süphe ile karsilanmistir. Alman yazar C.M. Wieland (1733-1814) elestirilerini su cümlelerle dile getirmistir: "Herhangi eski bir yazarin kitabinda veya seyahatnamesinde en ufak bir bahsine rastlamadigimiz bu denli çok sayyda ev biçiminde oyulmus piramidlerin varligina inanmak imkansizdir."

Charles Texier

Ürgüp ve Göreme'nin daha gerçekçi tanimi ise bölgeye Lucas'tan yaklasik 130 yil sonra gelen Fransiz seyyah Charles Texier'e aittir. Fransa Hükümeti tarafindan Anadolu'da arastirmalar yapmakla görevlendirilen bu ünlü mimar, 1833 ve 1837 yyllarindaki seyahatleri syrasinda Kapadokya bölgesini de ayrintili bir sekilde ele almistir. Daha sonra Anadolu'daki gezi ve incelemelerinin sonuçlarini alti ciltlik "Description de I'Asie Mineure..." adli anitsal eserinde gravür ve planlariyla birlikte yayinlarken "...Doga, hiçbir zaman kendini bir yabancinin gözlerine böylesine olaganüstü bir sekilde sergilememistir. Dünyanin hiçbir bölgesinde böylesine sürekli ve daha düssel bir tabii olay varoldugunu duymadim." demektedir.

W. F. Ainsworth

Lucas'tan sonra bölgeye, Avrupali seyyahlar 19. Yüzyilda daha çok bilimsel amaçlarla ara?tirmalar yapmaya gelmisler ve bu degisik jeolojik yapi karsisinda saskinliklarini gizleyememislerdir. Ingiliz Seyyah W.F. Ainsworth, volkanik vadinin gerçek disi görünümünü ?öyle aktarir: "Nehir boyunca uzanan bir vadiden geçtikten sonra, kendimizi birden bire sonsuz bir karmasa halinde çevreleyen koni ve sütun biçimli kayalardan olusan bir ormanda bulduk. Çok eski ve büyük bir kentin harabelerini geziyor gibiydik. Bazi koniler üstte büyük ve sekilsiz kaya parçalari tasiyordu."

W. J. Hamilton

1837 yili Temmuz'unda bölgeye gelen ünlü Inngiliz jeologlarindan W.J. Hamilton "Kelimeler bu olaganüstü yörenin görünümünü anlatmaya yetmemektedir" diyerek Texier'in görünü?üne katilmaktadir.

Feldmaresal Moltke

1838 Ekim'inde Prusyali ünlü Feldmaresal Moltke, Kayseri'den Nevsehir'e giderken Ürgüp'e ugramis; "Dimdik ve magaralarla garip bir ?ekilde oyuk oyuk olmu? bir kayaligin üzerindeki eski bir kale, kasabanin tepesinden bakiyordu. Ürgüp'ün evleri tastan, son derece zarif yapilmistir... Ürgüp'ün arkasindaki yayla baglarla örtülüdür ve derin vadilerle bölünmüstür. Bunlarin yamaçlarinda eski duvar kagitlarda görülen resimler gibi garip kaleler yükselir" diyerek yörenin karakteristik dokusuna dikkat çekmektedir.

Texier'in 1862'de yayinlanan "asie Mineure" adli kitabinda kaya kiliseleri ile ilgili bilgiler daha genis bir sekilde yer alir. 1864'te ise Ingiliz mimar R.P. Pullan ile birlikte yayinladigi Bizans mimarisi ile ilgili eserde Ürgüp ve çevresindeki kaya kiliseleri de ayrintili bir sekilde yer almaktadir. Ingiliz W.J. Hamilton ise "Kelimeler bu olagan üstü yerin görüntüsünü tasvir etmeye yeterli degildir " cümlesi ile hayranligi belirtir. Bilimsel arastirmalar ve yayinlar 19. yüzilin sonlarinda baslamistir. Kapadokya bölgesinin fiziki yapisinin analizi ve tarihi kaynaklarinin tanitilmasi A.D. Mordtmann, W.M. Ramsey, J.R.S. Sterret ve Ch. Texier gibi bilim adamlari tarafindan gerçeklestirilmistir. 1907-1912 yillarinda G. de Jerphanion'in Kapadokya Kaya Kiliseleri adli anitsal eser, kaya kiliseleri, manastirlar ve içindeki duvar fresklerini sanat tarihi açisindan sistematik sekilde ele alan ilk büyük çalsmadir. 1958'de Fransiz Nicole Thierry ve Catherine Jolivet rahip Jerphanion'un incelemesinde bulunmayan kiliseleri nesrederek Kapadokyanyn bugünkü söhretine erismesine yardimci olmustur.

Bölgede Ilk Insan Izleri

Bölgede paleolitik izlere rastlanmakla birlikte bu tür kültürlerin tarihleri çok uzaga gitmemekte, belki son paleolitik dönemi temsil etmektedirler. Her halûkarda günümüze dek ele geçen veriler bu yöndedir. Bunun sebebi olarak da 'Würm' Buzulunun Anadolu platosunda uzun süre kalmis olmasi ve bilhassa volkan patlamalarinin insan yerlesimlerine müsaade etmemis oldugunu varsaymamiz gerekmektedir. Ancak tüm bu kanit eksikligine ragmen Kapadokya bölgesinin nehir kiyilarinin ve tatli su kaynaklarinin bol oldugu vadiler, ilk insan oturumlarina çok müsait dogal yasam kaynaklari sunmus olduklari açiktir. Çogu kez metal kullanimina bile gerek duymadan (zira daha sert bir tasla, örnegin obsidienle) kolaylikla oyulabilen tüf kayalarin insanlara sicak konut teskil etmis olduklarini düsünmek de yanlis olmayacaktir. Vadi kenarlarindaki yüksek kaya mekanlarin da korunmaya müsait oldugu açiktir. Biliyoruz ki yüzbinlerce yil insan topluluklari meyva toplayiciligi, av ve balik avciligi yaparak varliklarini sürdürmüsler ve suya olan hayati bagimlilikdan dolayi da nehir kenarlarina yerle?mislerdir. Bu baglamda Kizilirmak bu tarihi görevini kuskusuz sessizce yerine getirmistir. Ancak bunlari kanitlayacak izlere rastlanmamasi Kapodokya'nin yasayan dogasinin sonucu; zaman süreci içinde bu izlerin bir sonra gelenler tarafindan genisletilip tekrar oturuma sahne olmasiyla silinmekte, yok olmaktadir. Bu nedenle Kapodokya kaya mekanlari tarihlendirmek çok zor, hatta bazen imkansiz olmaktadir.

Kimler Geldi... Kimler Gecti...

Arkeolojik Bulgular

Gelveri yakininda Kita Avrupa'si kültürleri ile de baglantili bir prehistorik oldugu kadar Hitit döneminden de bölgede önemli yerlesimler ve eserlerin yani sira, Ürgüp'ün 8 km. güneydogusunda Avla Tepesinde Ingiliz arkeologlari paleolotik ve neolatik döneme ait tas aletler bulmuslardir. Ayni sekilde Ankara Ingiliz Arkeolojisi Enstitüsü'nün 1964-1966 yillari arasinda yaptigi prehistorik arastirmalar ortaya oldukça ilginç bulgular çikartmistir. Ian Todd baskanliginda gerçeklestirilen bu yüzey arastirmalari sonucu, çogu Nevsehir, Nigde, yöresinde olmak üzere Neolotik Dönem'den baslayan bir çok yerlesme saptanmistir.

Igdeli Cesme, Acigol, Tatlarin

Nevsehir il sinirlari içinde kalan Igdeli Çesme, Acigöl, Tatlarin kasabasinda çok büyük bir Neolitik çag yerlesimi bunlardan bazilaridir.

Acemhoyuk

Aksaray'in 18 km. kuzey batisinda Tuz Gölüne (Tatta) yakin Yesilova'da yapilan Acemhöyük kazilari oldukça ilginçtir. Yapidaki buluntulari IV. yy. sonu, VII. yy. ortasina iliskindir. Bizans yapilarinin altinda, düzenli dizilmis evlerden olusan bir yerlesme ortaya çikarilmistir. Buluntulardan, buranin tarimla ugrasan savunmasiz bir yerlesme oldugu anlasilmaktadir. Bizans yerlesmesinden sonraki katin (III. kat) Roma Döneminden olmasi gerekirken, Helenistik özellik tasiyan seramikler ve MÖ. I. yy ile MS. I. yy arasina tarihlenebilir. Bunun altindaki yaklasik dört metrelik bir kültür kati da yine Helenistik Dönem'e iliskindir. Dört mimari kattan olusan bu yerlesmelerin hemen tümünde yangin, deprem izleri görülmektedir. IV. kat yerlesmesi siddetli yanginla son bulmustur. V. katta ise üstlerine gelen bir seyden korunmaya çalisan, kivrilmis iki yasli insan bedeni korkunç bir depremi çok açik olarak anlatmaktadir. Yanginla yikilmis VII. katta da iki genç insanin kivrilmis vücutlari bulunmustur. VIII. kattan sonra megaron planli evler görülmeye baslar. XVI. katta dolma set üstüne oturan kerpiçten sur duvari ortaya çikarilmistir. M.Ö. 600-500'e tarihlenen XVII. katta , geometrik motifli, parlak al seramikler bulunmustur. XIX.-XXIV. katlar arasinda Hitit ve Ilk Bronz Çag kültür kalintilari vardir. XIX. XX, XXII. katlarda basit teknikle yapilmis sur kalintilari, Hitit geleneginden kaplar bulunmustur. M.Ö. 4000 yillarina kadar uzanan kalkolitik ve erken Bronz Çagi kalintilari düzenli bir sekilde saptanmistir.


Haci Bektas Hoyugu-Topakli Hoyuk

1968 yilinda Haci Bektas höyügu (Sulucakarahöyük) bölgede eski Hitit'ten baslayarak Orta Hitit, Frig, Roma, Geç Roma ve Bizans izleri vermesi Topakli Höyükte Italyanlar'in 1967'de baslattigi kazilarda Ilk Bronz Çag'dan Bizans Dönemi'ne uzanan 24 mimari kat ortaya çikarilmis olmasi, Nevsehir yöresinin çok eski bir oturum yeri oldugunu kanitlamaktadir.

Kultepe-Kanes-Avonos

Yerlesik hayata geçisten itibaren, yerlesim birimleri arasinda, temel ihtiyaçlarin karsilanmasi için ticaret ve benzeri iliskiler dogmus ve ihtiyaç duyulan temel maddelere sahip olan ve üreten birimler her devirde önemli merkezler haline gelmistir. Eski Bronz Çagi (M.Ö.3200-1950) sonlarinda, Asurlu tüccarlar Kizilirmak yayi içindeki bölgeye "Hatti Ülkesi" derlerdi. Kuzey Mezopotamya'daki Asur sehri tüccarlari Iç Anadolu'da genis ve etkili bir ticaret agi kurmuslardir. (M.Ö. 1950-1750) Bu ticaret aginin merkezi Kayseri yakinindaki Kültepe-Kanes'dir. Biraktiklari onbinlerce pismis topraktan ticaret mektuplarinda dokuz büyük ticaret merkezinin ve yüzlerce küçük sehrin isimleri görülür. Bunlarin arasinda Nenessa'yi da görmekteyiz. Bunun yaninda Aksaray'dan Kayseri'ye giden dogal ana yollardan birisi Kizilirmak kenaridir. Hititler zamaninda iskân gördügüne dair bilgiler vardir. Ancak Asur tabletleri bugün Nevsehir sinirlari içinde bulunan Avanos hakkinda degerli tarihi kanitlari sunmakta ve Nevsehir bölgesinin tarihini Avanos'un tarihini takip ederek bilebilmekteyiz.

Incesu-Aksaray-Konya-Bor-Nigde-Eregli

J.C. Gardin ve P.Garelli; M.Ö.19. yüzilin baslarina ait, Asurlular'in ticaret yollarini incelerken, ticari sinirlarin Incesu, Aksaray, Konya, Bor, Nigde ve Eregli bölgelerine kadar uzandigini tesbit ettiklerinde, Nenessa ve Washania'nin bu bölgenin sinirlari içinde oldugunu gördüler. Ayrica tabletler, iki Asurlu tüccarin Kanes'ten (Kayseri-Kültepe) Burushattum'a (Acemhöyük) dört günde gitmek için sürekli Washania, Nenessa ve Ullama'da geçtiklerini yazmaktadir. 1926'da da dilbilimcisi Emile Forrer, Bogazköy Hitit Kraliyet Arsivleri'nde yaptigi arastirmalar sirasinda bir tablette Zu-Winassa sehrinin adini okudu. Zu-Winassa Hitit, Nenessa Asur dilinde ayin sehri isaret ediyor olmaliydi. Nenessa, (veya Nissa'li Gregoir'in bahsettigi St. Vanot) N.Therry'nin çalismalarina göre Venessa ve Avanos'a dönüsmüstür. Osmanli belgelerinde Avanos, "Enes, Uvenez, Evenez" olarak geçer.

M.Ö. 2000 yillarinda orta Anadolu'da sehir devletlerini görmekteyiz. Bu devirde Hititler Orta Anadolu'ya yani Hatti ülkesine gelerek M.Ö. 1750 yillarinda hakimiyet kurmuslardir. M.Ö. 1200 yillarinda Trakya'dan gelen kavimler ve Akdeniz-Ege kavimleri Homeros'un destanlarina konu olan Troia'ye ezerek Hitit Imparatorlugu da yikmislardir. Anadolu bu istilalarla 400 yilllik karanlik devre gömülmüs ve bölgeye Frigler sahip olmustur.

Bor-Tiyana-Kemerhisar

M.Ö. 800 yillarinda Hitit Tabal kralliginin tekrar bölgede görüldügüne tanik olmaktayiz. Tabal kralligi at yetistiriciligi ile söhret kazanmis ve M.Ö. 700 yillarinda ortadan kaldirilmistir. Bu kralligin merkezi Bor civarindaki Tuvannadir (Tiana-Kemerhisar). Kapadokya bölgesinin ilk halklari Hattiler, Luviler ve Hititler'di. Bu bölgede I.Ö. III. binyil sonuyla ikinci binyil baslarinda Asurlular ticaret kolonileri kurmuslardi (Asur ticaret kolonileri çagi). Kültepe'de (Kanes) bulunan ve "Kappadokia tabletleri" diye adlandirilan Asurca çivi yazili tabletler (IÖ. ikinci binyil basi) Anadolu'nun ilk yazili belgeleridir. Tabletler üzerinde yapilan çalismalar ve yazinin okunmasi, bunlarin Asurlu tüccarlara ait oldugunu ortaya koydu. Dönemin toplumsal ve siyasal yasamina isik tutan bu tabletler aslynda ticari ve ekonomik sözlesmelerdi. Bu belgelere göre bu dönemde Orta Anadolu'da, merkezi bir yetkiye bagli olmayan, küçük yerel kralliklar, beylikler vardi. Bunlar genellikle küçük bir bölgeyi ellerinde tutuyor ve baris içinde yasiyorlardi.

Kanes (Kultepe)-Hacibektas-Karaburna-Topada (Acigol)-Gulsehir-Zile

Dönemin en önemli kenti olan Kanes (Kültepe), Anadolu'daki ticaret etkinliginin merkeziydi. MÖ. IX, yüzyilin ikinci yarisinda çok genisleyen Tabal Kralligi bölgeyi tamamen ellerine geçirmislerdir. Hacibektas-Karaburna, Topada (Acigöl), Gülsehir-Sivasa (Gökçetoprak) da çikan hiyeroglif kaya yazitlari bunu göstermektedir.

Hitit Imparatorlugu'nun çekirdegini olusturan bölge daha sonra Phrigialilar'in, Persler'in egemenlik alanina girdi. Bundan sonra bölge Kimmerlerin, Iskitlerin istilasina ugramis, M.Ö.700 yy. dan hemen sonra Lidya, Med ve Pers imparatorluklarinin egemenligine girmistir. VI. yy. dan itibaren Nevsehir ve yöresinin Lidyalilarin egemenligine girdigini görüyoruz.

VI. yüzyilin ortalarinda Lidya krali Cresus, Pers ataklarini durdurmak için Kizilirmnak'i geçer. (M.Ö. 575-546) Cresus'a irmagi asmanin çaresini Miletoslu Thales göstermistir. Tarihçi Heredot bunu söyle anlatiyor; "O sirada onun konak yerinde bulunan Thales, derin bir hendek kazdirdi, konak yerinin üst yönüne dogru ve yarim ay biçiminde; öyle ki eski yatagindan sapan irmak konak yerinin ters yönünden giriyor ve çevresini dolandiktan sonra gene ilk yatagina dönüyordu; ve böylece ikiye bölünmüs olan irmagi asmak daha kolay olmustu."

Bu savasta Creus'un yenilmesiyle yöre Perslerin (Ahamenid) eline geçer. Persler, halki göçe zorlamadilar. Ancak, büyük topraklarin yönetimini Pers kökenli asker-soylulara, halkin yerel dinsel önderlerine biraktilar. Buralarda yerel kültür Pers kültürü kaynasti; Heradot Perslerin kültürel yapisini ise söyle anlatir:

"Tanri heykeli, tapinak, sunak gibi seyleri yapmayi bilmezler; kurbanlari dag baslarinda keserler ve Zeus dedikleri de tanrisal gök kubbedir. Günese, aya, topraga, atese, suya ve rüzgara da kurban adarlar".

Persler'in ates kültü özellikle Kapadokya bölgesinde önem kazandi, volkanik Argaios (Erciyes) dagi, bu kült için çok uygundu. Pers tanrilarinin, diger dinlerin tanrilari gibi tam manada tapinaklari yoktu. Buna karsin kutsal alanlari vardi; bölgeye serpilmis bir halde bulunan kutsal alanlar, çok sayida atesgede tekkelerine bagli bulunuyorlardi. Yunan müellifleri bu kutsal alanlara Pirhethee ve rahiplere de Piree yani atesyakici demislerdir. Zend dilinde bu rahiplere Atharvan yani ates rahibi deniliyordu. Atesgedeler, kutsal alan dahilinde yüksekçe bir yerde, içinde hiç sönmeden ates yanan kül ile kapali bir tas kovuktan ibaretti. Arkalarina uzun beyaz roplar, baslarina uçlari dudaklara kadar uzayan yün külahlar giyen Atarvanlar (mugrahip) her gün ellerinde bir deste çali oldugu halde kutsal alana girer ve atesgedenin dibinde bir saat kadar ilahi okurlardi. Bazan kurban olarak içkiler sunar, yahut hayvan keserlerdi. Kurban takdim eden, bu is için tahtadan bir balyoz (billot) kullaniyorlardi: "Demir istimali siddetli memû idi..."

Pers dilinin Kapadokya'daki kutsal alanlarindan en önemlisi Zela (Zile) idi. Starbon Zela kutsal alaninin, adlarini Anaitis, Omanos ve Anadates diye kaydettigi popüler üç tanriya hasredilmis oldugunu Ord. Prof. Günaltay, özellikle belirtir. Perslerin atese tapma inançlari Kapadokyalilar tarafindan kolaylikla kabul gördü. Bilhassa Persler inanç kavramlarini destekleyen kusursuz bir cografyayla karsilastilar. Ates ve volkanlarla kapli bu bölge inançlari için ideal bir manzara olusturuyordu. Bu baglamda tarihçiler MS. IV. yüzyillara dek uzanan ates tanrisina adanmis mabedlerin varligini açiga çikarmislardir..

Kapadokya Ismi

Persler zamaninda bölgeye "Kapadokya" denilmeye ba?lanmis ve burada Kapadokya Satrapligi (eyaleti) tesis edilmistir. Pers döneminde Kapadokyada hayvanciligin çok geliskin oldugunu ve yillik 360 talent vergi olarak Perslerin 1500 at, 2000 katir, 50000 koyun aldiklarini bilmekteyiz. Kiyilardaki ticaret ve para ekonomisine karsin, iç kesimlerde kapali bir kara ticareti egemen oldu. Ekonomik olanaklari sinirli kalan Pers devleti, gücünü giderek yitirdi. Ord. Prof Günaltay'a göre; "Iran fethi esnasinda, münbit topraklar ordu ileri gelenlerine verilmis; köylüler topraga bagli köle durumuna düsürülmüslerdi. Pers asilzadeleri, debdebeleri, av eglenceleri, safahat hayatlari yüzünden servetlerini kaybedince köylülerini Yunanli veya Romali esircilere satarlardi. Yalniz tapinaklarin köleleri (serf) alinip satilamazlardi. Bu olaylar, pek eski zamanlarda yani Kültepe tabletleri devrinde Mezopotamya'dan gelmis olan medeniyetin bu yüzden tamamiyle ortadan kalkmis oldugunu pek güzel anlatmaktadir. Bu gibi sosyal facialar yüzünden Kapadokyalilar milli geleneklerini unutmus, buna karsi Iyonya medeniyetini de temessül edememislerdi."

Avanos ve Izlenimler

Makedonya krali genç Iskender, M.Ö 334 ve 331'de Pers ordularini ard arda bozguna ugratarak büyük imparatorlu?u çökertti. Bu huzur Makedonyali Büyük Iskender'in (M.Ö. 333-323) dogu seferi ile son bulur ve bu huzursuzluk Iskenderin generalleri ve onlarin mirasçilarinin sürekli savaslari ile devam eder. Ilk tarihi bilgilerimize göre Avanos M.Ö.332 yilinda Büyük Iskender'in tegmeni Eumenes tarafindan kurulmustur. Iskender'den sonra Kapodakya'da merkezi Kayseri (Mazaka) olan Kapodakya Kralligi kurulmustur. Mazaka'daki Kapodakya tahti birkaç kez eldegistirdi. Siyasal iktidardaki sürekli degisikliklerin yani sira, bölgeyi istila edenlerin, her seferinde, ürünleri yagmalamalari ve baski yapmalari Kapadokya halkini bezdirmisti. Kapadokya, Roma imparatorluk merkezinde yönetiminin devrilmesinden sonra, giderek Roma'nin agir baskisi altina girdi. Krallar, Roma'nin birer uydusu olmaktan öteye geçemediler. Kapadokya M.S.17'de Roma'nin Asya'daki bir vilayeti oldu. Bu dönemde, Roma Imparatoru Tiberius, Kapadokya'nin içine düstügü yoksulluk karsisinda, bölgeden alinan agir vergilerin hafifletilmesini buyurmak zorunda kaldi. Ertesi yil da Kapodakya'ya bir Roma valisi (legat) atandi. Starbon'un anlatimina göre (M.S.18) Avanos karsimiza çok zengin ve gelismis bir sehir olarak çikiyor. Bu dönemlerde bölgede (Kapadokya'da) Avanos en önemli üç sehirden biridir. Avanos (Venessa), Kayseri'den sonra bölgenin ikinci büyük dini merkezi ve monarsinin üçüncü büyük politik-idari (Kayseri ve Comano'dan sonra) merkezi idi. Zira Avanos'un büyük rahibi kirallik hiyerarsisinin üçüncü büyük kisisiydi. 3000 hieradul ve 15 Talents (günümüz kur'una göre 500 kg. gümüs) geliri vardi. Hizmetçi Euphrates de bize Venessa'da çok saglam ve güçlü bir aristokrasinin varligini göstermektedir. Avanos hakkinda en ilginç bilgileri rahiplerin biraktigi yazilarda buluyoruz.

Nissa'li Gregoir ve Avanos Izlenimleri

Bunlardan birincisi: Nissa'li Gregoir (M.S. 334-394), arkadasi Adelphois'a yazdigi mektupta, Venassa'dan geçtigi sirada Adelphios'un ona tahsis ettigi villa için tesekkür eder. Villa, en lüks baskent villalarindandir. Mektuba göre Venessa çok gelismi? müreffeh bir sehirdir. Harikulade bir sehitligi, sahane meyve bahçeleri ve üzüm baglariyla çok kalite saraplari olan bir bölgedir. Nissa'li Gregoir'in bize biraktigi bu mektup Avanos'un antik çagdaki durumunu anlatan tek dökümandir. Nissa'li Gregoir mektubunda ?öyle diyor: "Avanos'un güzelligini anlatmak için kelimeler bulmak zor. Gidip görmek lazim... Ömrümde çok yerler gördüm, çok ?eyler duydum ve güzelli?ini duydu?um her yeri gittim gördüm. Ama Avanos'u gördükten sonra bunlarin hepsi Avanos'un yaninda bir hiç kalir. Ne meshur Helicon, ne Mutluluk Adalari, ne Sission ovalari, ne Thessalia, hepsi Avanos'un yaninda bir hiç kalir. Dünya'nin hiç bir yerinde böyle sanatsal yaratilmi? bir doga görebilmek mümkün degildir. Koyunlarini otlatan çobanlarin ayaklarinin yanindan kirmiziya bürünmüs akip giden (Halys) Kizilirmak görülmeye deger. Kizilirmak'in öteki yakasinda da yemyesil meyve agaçlari, olagan üstü bollukta üzüm bahçeleri Avanos'a bir cennet güzelligi vermektedir. Herhalde Homer Avanos'un üzüm bahçelerini, inci güzelliginde armut çiçeklerini görmemis olmali. Bütün bunlar doga güzelliginden çok, bir ressamin elinden çikmi? tablo güzelligindedir..." diyor Nissa'li Gregoir. Anlattigina göre sehrin girisinde insa halinde bir kilise vardi. Daha çatisi eksikti ama bitmemis olmasina ragmen olaganüstü güzellikte bir kilise idi. Sözkonusu kilisenin, N.Thiery'nin isaret ettigi Dere Yamanli Kilise olmasi ihtimali güçlüdür.

Diocletianus'un (284-305) hiristiyanlari takibata ugratma siyaseti basarisiz kalmis.. I. Konstantin zamaninda yasanan dini heyecan devrinin, ayni zamanda bir çok muhtelif kült'e birden inanmanin pek tabii sayildigi bir dini senkretizm devresidir. Eger I. Konstantin en geç 312'den beri hiristiyanligi kabul etmis olsa da bu onun bütün putperest gelenegine yüz çevirdigi anlamina gelmez. Onun putperest inanç ve adetlerinden de vazgeçmedigi hatta özellikle Günes kültüne sadik kaldigi ve bu tarikata destek ve yardim sagladigi bilinmektedir. Nissali Gregoir'in yazdiklarina göre, (M.S.370-375'de) hiristiyan dini törenlerinde bile eski çok tanrili dönemlerden kalan Zeus'a yönelik ibadet ?ekillerinden kalintilar vardir. Hatta eski, çok tanrili dini kavramlar belli bir süre üstünlük bile kazanmislar fakat maalesef Gregoir'i bu kadar kederlendiren bu dinsel kavram karisikliginin Avanos'ta ne kadar sürdügünü bilemiyoruz. Ayrica, onun ölüm yataginda vaftiz oldugu da söylenmektedir.

Goremeli Hieron ve Izlenimleri

Buradan itibaren (M.S.4.yy.'dan sonrasi) Venessa'nin (Avanos'un) tarihini takip edebilmemiz için elimizde bir tek mektup var, o da Maçanli Göremeli Hieron'unki "Passio Proir". Ne Romalilar ne de ondan sonra gelenler (Bizanslilar) bölgeyi kendi kültürlerine asimile etmek istemislerdir. Onlarin en önemli ugraslari açik ticaret yollarini kontrol etmek ve bu genis Kapadokya bölgesindeki insan potansiyelini Bizans ordusu için kullanabilmek düsüncesi hakim olmustur.
__________________
TUALİM
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla