2. Perde
Bağlamanın eşliğinde perde açılır.
Sahnenin bir tarafı TAVŞAN KANI ÇAY OCAĞI. Çay ocağının önü. Kaldırıma dizilmiş üç hasır iskemle ve bir sehpa. Sahnenin diğer tarafında iki yabancı isimli dükkân vitrini. Örneğin, Charisma Fastfood, Perfect Chicken, Mellona, Bersace, Ambianca Cafe…
Orhan, Metin, Arif, Bayan Turist (Ceren), Erkek Turist, Suzan, Şair, Cezmi, Öğretmen, 1.Esnaf (Anne), 2.Esnaf (Başkan), Nine (Ceren), Selim, üç figüran (Ayhan, Bekir, Murat)
(Metin ve Orhan girerler.)
ORHAN- (Yabancı isimli dükkânları gösterir.) Şuraya bak hocam! Adamın kanına dokunuyor be! İşgal altında mıyız? Burası neresi? Yanlışlıkla Amerika’ya filân mı geldik?
METİN- Yanlışın var Orhancığım! Biz Amerika’ya gitmedik. Amerika bize geldi. Topuyla tüfeğiyle gelecek değildi ya! Adıyla, sanıyla geldi. Hani hoş mu geldi, hoşt mu geldi, onu da bilmiyorum ya! Bereket versin çay ocağımız su katılmamış derecede Türk. Adı da Türk, tadı da... (İskemle çekip oturur.)
ORHAN- (Karşısındaki iskemleye oturur.) Çok doğru valla hocam. Şimdi bir de tavşan kanı çay içsek! Bizimkiler gelmeden... (Seslenir.) Garson! Bize iki çay!
ARİF- (İçeriden seslenir.) İki çay hemen geliyor... (Girer.)
METİN- (Şaşırır.) Arif! Derneğin lokalinde çalışmıyor muydun sen? Burada işin ne?
ARİF- Sizin haberiniz yok mu? Başkan kovdu ya beni.
ORHAN- Allah Allah! Niye?
ARİF- Ajan provokatör diye.
METİN- Ajan, ne?
ARİF- Provokatör...
ORHAN- O da ne demek? Çaycının ajan provokatörünü de ilk defa görüyorum.
METİN- Peki, nasıl yaptın bu ajanlığı?
ARİF- Derneğin çalışma yöntemlerini eleştirdim. Tüzükten bahsettim. Başkana sorumluluklarını hatırlattım. Türkçeyi koruma lafta, tüzükte kalmasın dedim. Gerçekten bu dili koruyalım dedim.
ORHAN- E sayın başkan haklı yani. Seninki de tam ajan provokatörlük. Ne diye üstüne vazife olmayan işlere karışıyorsun? Sen çaycı değil misin? Demle çayını, yap servisini, al maaşını...
ARİF- Belki de haklısınız. Ama ben de kendi çapımda bir Türkçe âşığıyım. Bu dil ağzımda annemin sütüdür, diyorum. Yahya Kemal’i çok seviyorum.
ORHAN- Vay, Yahya Kemal, Türkçe âşığı... Ne iş?
METİN- (Orhan’a) Garsonluk yaptığına bakma. Üniversite diplomalıdır. Edebiyat Fakültesini bitirmiş.
ORHAN- Yapma yahu! Bilmiyordum. Bak, o zaman iş değişir. Sıkma canını. Sağlık olsun be Arif.
ARİF- Olsun bakalım. (Çıkar.)
(İki turist girer.)
BAYAN TURİST- Ooo may gad. Burası çok seviyor ben. Amerika fark yok. Bakıyorsun. Aynı Amerika... Ah Niv York. Niv York.
ERKEK TURİST- Okey Cenifır. Türkler ne diyor? Memleket... Evet, bir başkadır benim memleket... Ben de sana katılıyor. Burada memlekete gelmiş. Bizim memleket... Hiç aramıyor ben...
BAYAN TURİST- Yes Riçırt, çok rahat oluyor ben, burda. Gidelim... Sen hamburger yemek istiyor?
ERKEK TURİST- Vaav, hem de çok... Ben çok acıktı... Bak, cıngıl, cıngıl, cıngıl...
BAYAN TURİST- Vat? Cıngıl cıngıl cıngıl...
ERKEK TURİST- (Kahkaha atar. Midesini gösterir.) Zil çalıyor, Cenifır. Türkler ne diyor? Karnı zil çalıyor, ben...
BAYAN TURİST- Ooo, Riçırt, vandırful... Sen, Türkçe ana dili kadar konuşmak... Ne diyor Türkler. Vay canına!
ERKEK TÜRİST- Sen de Cenifır, sen de... Neyse... Hadi, şimdi, yemek...
(Lokantaya girerler.)
ORHAN- (Turistlerin arkasından bir süre bakar. Metin’e) Gördün değil mi? Elin Amerikalısına rezil olduk. Baksana kendilerini Amerika’da hissediyorlar.
METİN- E, adamlar haklı. Sen de öyle hissetmiyor musun? Az önce aynı şeyleri konuşmadık mı?
ORHAN- Biz biliyoruz da, elin gâvuru söyleyince yine de zoruna gidiyor insanın.
METİN- Eee aklın yolu bir... (Bakınır.) Bizim ekip operasyona çıktı mı acaba? Bugün programda bu sokak vardı. Ne dersin? Yine bir kargaşa olur mu? Seyirlik oyun çıkar mı bize? Bu sefer kadroda Cezmi abi var. Başrollerde dört dörtlük delikanlı Cezmi. Bana sorarsan esnafın bugün hiç şansı yok! Cezmi abinin koleksiyonuna dahil olurlar.
(O sırada garson kız Suzan, lokantanın vitrini önünde belirmiştir. Orhan’dan yana işveyle bakar.)
ORHAN- (Gövdesini lokantadan yana sündürür.) Aah, ahh!
METİN- Yani, diyorum, bizim ekip, bugün...
ORHAN- (Tekrar lokantadan yana uzanır gibi yapar.) Aah ahh!
METİN- (Lokantadan yana bakar. Dönüp Orhan’ı süzer. Bakışları iki genç arasında gidip geldikten sonra, Orhan’a) Alooo! Heeey! Sen beni dinlemiyorsun. Vay kerata! Ben de diyorum, her gün, her gün bana müsaade deyip nerelere sıvışıyor bu oğlan. Bu çay ocağında ne buluyor? Meğer aşk madeni bulmuş bizimki. Helâl olsun be! Karda yürüyüp izini belli etmemek bu olsa gerek. (Omzundan tutup sarsar.) Heeey! Serseri âşık!
ORHAN- (Birden uyanmış gibi) Hah! Ne var?
METİN- Kelle paça var, biber dolma var, imambayıldı var, karnıyarık var... Sende ne var?
ORHAN- Dalga geçme yaa!
METİN- Dalga geçmiyorum. Aşk diyorum arslanım, aşk. Senin aklını uçurmuş.
ORHAN- (Kalkar, başını Metin’in omzuna yaslar.) Sorma hocam. Bitmişim ben. Yanmışım. İçim yangın yeri... Ateşimi okyanuslar söndürmez.
METİN- Vay vay vay! İtfaiye çağırayım diyorum ama boşuna desene.
ORHAN- (Ayrılır.) Ne itfaiyesi hocam? Kül olmuşum ben, kül.
METİN- Eee, sen şimdi külü küle karıştırmak istersin. Kerem gibi... Hadi bana müsaade. Ben lokale gidiyorum. Başkanın canı sıkılır şimdi. İki satır tavla oynarız belki. (Çıkışa yürür.)
ORHAN- Güle güle, Metin. Yarım saate kalmaz, gelirim ben de. (Lokantadan yana uzanır. Eliyle Suzan’ı çağırır.)
SUZAN- (Omzunda çantayla gelir. İşveli) Orhaaan.
ORHAN- (Duygulu) Suzaaan.
SUZAN- (İşveli) Orhaaan.
ORHAN- (İçli) Suzaaan.
SUZAN- Ee, yeter ama, Suzan, Suzan... Adımı mı ezberliyorsun nedir?
ORHAN- Öyle deme Suzan. Hoşuma gidiyor. Her nefeste Suzan demek istiyorum. Dinle bak, Suzan, Suzan, Suzan...
SUZAN- Peki peki, tamam. Bana söyleyeceğin bir şey mi var?
ORHAN- Hangi bir şey, Suzan’ım. Hangi bir şey? Binlerce şey var. Hangisinden başlasam, bilmiyorum. Ama önce gözlerimin içine bak!
SUZAN- Gözlerinin içine mi? Ne diye bakacakmışım?
ORHAN- Bak işte.
SUZAN- (Dikkatle bakar.) Bakıyorum.
ORHAN- Ne görüyorsun?
SUZAN- Kocaman bir boşluk...
ORHAN- Yapma ya! İyi bak! Dikkatli bak!
SUZAN- (Bakar.) Bakıyorum, bakıyorum.
ORHAN- Eee, şimdi ne görüyorsun?
SUZAN- (Bir süre bakar. Birden) Çapaaak!
ORHAN- Dalga geçme ama... Ben çok ciddiyim.
SUZAN- Ben de.
ORHAN- Neyse. Sana bir aşk şiiri okumak istiyorum Suzan'ım.
SUZAN- (Şaşkın) Yaa! Aşk şiiri ha.
ORHAN- Tabi ya! Ne sandın?
SUZAN- Ne bileyim, şaşırdım. Hiç şair tipi yok sende. Hayret! (Dudak büker.) E hadi, oku bakalım.
ORHAN- (Ceplerini aranır, kendi kendine) Nerde bu kâğıt yahu? (İç cebinden bir kâğıt çıkarır, nutuk çeker gibi) Üç kilo patates, bir kilo soğan, bir bağ maydanoz... (Telâşlı) Tüh bu annemin Pazar listesi. (Suzan’a( Affedersin Suzan'ım. (Cebinden başka bir kâğıt çıkarıp okur.) Kendi kendine) Hah işte bu. (Yüksek sesle abartılı biçimde okur.) Aşktan bahsetmek kolay değil ama / Aşk deyince tuz basarım yarama / Bende artık sevinç neşe arama / İsterim ki girmesin hiç kimse seninle arama / Haciz koydular bankadaki parama / Tarama yâr tarama / Yâr zülüfün tarama / Tuzlu su doldurdu felek benim matarama... (Kâğıdı katlayıp cebine koyarken) Nasıl, beğendin mi?
SUZAN- Eh, fena değil. Ama çok karamsar...
ORHAN- O zaman bir dakika Suzan'ım, sana yazdığım son şiiri dinlemek ister misin?
SUZAN- Tabiî dinlerim akıllım. Hadi oku!
ORHAN- Bak dinle! Sen bana gelirken bütün yollara / Kırmızı halılar sermek isterim / Sana en güzel armağan olarak / Soy adımı vermek isterim.
SUZAN- Soy adını vermek mi? Pışşık! Eski Medeni Kanunda kaldı o, akıllım. Artık herkes kendi soy adını kullanıyor. Senin haberin yok galiba.
ORHAN- Ama ben başka bir şey söylemek istiyorum Suzan'ım. Niye anlamak istemiyorsun?
SUZAN- Canım sen de doğru düzgün anlat. Ne öyle, kırmızı halılar sermek falan. Ne bu? Devlet erkânı mı karşılıyoruz? Bakan mı geliyor, başbakan mı?
ORHAN- Bak Suzan'ım. Hayatımın kız kulesi. Ömrümün domates fidesi. N’olur kızma! Bu, çok önemli benim için. Gerçekten.
SUZAN- E sıktın ama. Söylesene!
ORHAN- (Öksürür.) Suzaaan.
SUZAN- Eveeet!
ORHAN- Suzaaan!
SUZAN- Eee!
ORHAN- Çocuklarımın annesi olur musun?
SUZAN- Ne! Ne dedin? (Çantayla Orhan’ın kafasına vurmaya başlar. Öfkeyle bağırır.) Ahlâksız! Terbiyesiz! Alçak! Demek dulsun. Üstelik çocukların da var. Benim duygularımla oynamaya utanmıyor musun?
ORHAN- Bir dakika Suzan'ım, bir dakika. Yanlış anladın. Benimle evlenir misin demek istiyorum?