Gri: Somut olarak akla sisi ve dumanı getirir. Aklaşmış gri saçlar “yaşlılığı” simgeler. Durgunlaştıran bir etkiye sahiptir. Sıkıntı, karamsarlık ve olgunluğu sembolize eder. Kesinlikle ciddiyeti ve ağırbaşlılığı temsil eder.
İlgi çekmekten, göze çarpmaktan kaçınan insanların rengidir. Bunlar tarafsız, kararsız, hüzünlü, karamsar, sıkıntılı, meraktan yoksun, temkinli kişiliklerdir.
Mimaride grinin yaratıcılığı öldürdüğü bilinir. Yaratıcılık gerektirmeyen ofislerde gri kullanmak sorun yaratmaz ancak yaratıcılık gerektiren işyerlerinde gri mekândan uzak durmak gerekir.
Pembe: Somut olarak akla kız bebekler, kız çocukları, yaşlı hanımlar, şekerlemeler, pembe güller gelmektedir. Bilinçaltından çabuk kandırılabilen ve kolay yaklaşılabilendir. Pembe kıyafet giyinmiş bir garsona ya da kuaföre daha çok bahşiş verme eyleminde bulunulduğu gözlemlenmiştir. Pembe masumiyeti, kırılganlığı, hassaslığı çağrıştırır.
Somut olarak akla kız bebekler, kız çocukları, yaşlı hanımlar, şekerlemeler, pembe güller gelmektedir. Bilinçaltından çabuk kandırılabilen ve kolay yaklaşılabilendir. Pembe kıyafet giyinmiş bir garsona ya da kuaföre daha çok bahşiş verme eyleminde bulunulduğu gözlemlenmiştir. Pembe masumiyeti, kırılganlığı, hassaslığı çağrıştırır.
Mor: Aklımıza menekşeler geliyor ilk olarak. Sonra “feminizm hareketi”.
Doğada doğal olarak en az, en nadir bulunan renk mordur. “kraliyet rengi”dir. Çok az görüldüğünden tek olma ve iktidar olmayı simgeler. Uzun yıllar bu rengi sadece krallar, din adamları, aristokratlar kullanabilmiştir. Boyar madde olarak da çok sonradan bulunmuş ve kumaşlar diğer renklere göre çok sonradan mora boyanmaya başlanmıştır.
William Perkin adlı bir İngiliz kimyacı, 150 yıl önce kömür üstünde deneyler yaparken, geleceğin kadın modasında devrim yaratacak bir renk keşfetmişti. Artık, dünyada herkes bu renkte elbiseler giyiyor, bu renkte aksesuarlar takıyor ve bu renkte makyaj yapıyordu. Ardından, bu rengin bilimsel yararları da ortaya çıktı. Eflatun renk, tüberküloz etkeni basiller ve DNA'ların incelenmesinde bilim adamlarına önemli adımlar sağladı.
1853 yılında Perkin kömürden boya elde etmeyi başardı. Taşkömürü katranından "anilin" maddesini elde etmiş, bunu oksitlenmeye tabi tutarak, sonucunda erguvani-menekşe renginde bir boya maddesi ortaya çıkarmıştı. Perkin'in "movein" (mor renkli boyarmaddeler grubunu tanımlayan terim) adını verdiği renk, bugün leylak, mor, eflatun, macenta, patlıcan moru ya da frambuaz tonlarıyla da biliniyor.
1857 yılında ipek kumaşlar eflatun rengine boyanmış, British Colour Council (İngiliz Renk Konseyi) yeni renk tonuna, boya endeksinde 225 numarayı vermiştir.
Ortaçağ'ın başlarında başpiskoposlar, kendi sınıflarına uygun olarak mor rengi seçmişlerdi, bu seçim hâlâ önemini sürdürüyor. Bunda belki de, Roma imparatorlarının, Suriye'nin antik kenti Tyrus'ta (Sur) üretilen mor ile (Tir moru) boyanmış togalar giymelerinin de etkisi vardı. Katolik kilisesinde bir din adamı, hiyerarşide ne kadar yükselirse, cüppesindeki mor tonlar ve beneklerin sayısı da artıyordu. Piskoposlar leylak rengi giyinirken, erguvan giysili kardinaller, ayrıca mor ametist taşı olan bir yüzük takıyorlardı.
Günümüzde feminizm kendini mor ile sembolize eder. Tanrıbilim ve psikanaliz uzmanı Ingrid Riedel'e göre, bu psikolojinin altında, insan psikolojisinin derinlerinde bir yerlerde hâlâ varlığını gizlice koruyan bir simge yatıyor: "hermafroditler"... Hermafrodit, Yunan mitolojisinde yarısı kadın yarısı erkek bir tanrıydı ve iki cinsliliği simgeliyordu. Hırçın erkeğin rengi kırmızı ile sakin kadının rengi mavinin bireşimi olan bu renk, daha Ortaçağ'dayken, "zıtlıkların birleşme noktası"nın simgesi sayılıyordu. İki rengin karışımı olan mor, iki gerçekliğin ortasında yer alıyor ve aralarında bir köprü oluşturuyordu. Renk psikolojisi uzmanı Harald Braem'e göre, erkeksi kırmızı ile kadınsı mavinin karışımı, kadın hareketi için hakların eşitliğini simgeliyordu
Eflatun rengin ulaştığı aşama, geçtiğimiz yüzyıldaki kötü imajı düşünüldüğünde oldukça etkileyici. Eflatun, uzun zaman "düş kırıklığı"nın rengi olarak görüldü; "zehir", "acı" ve "ümitsizlik" simgesi sayıldı. Ressam Wassily Kandinsky'ye göre, bu rengin hastalıklı, üzüntülü ve sonu çağrıştıran bir yönü vardı. Renkler hakkında kapsamlı yazıları olan Johann Wolfgang von Goethe, bu rengi yaşlılıkla ilişkilendirmişti. Renk testlerinin uygulandığı denekler, eflatun için "kuşkulu", "gizli", "yasak", "yozlaşmış" ve "hastalıklı" nitelendirmelerini yapıyorlardı. 1989 yılında, 14-83 yaş arası kişilerle yapılan bir anket çalışmasında mor, sevilmeyen renkler listesinde 3. sırada yer aldı.
Mor asilliğin, lüksün, depresyonun, feminizmin ve şiddetin rengi. Genellikle sıra dışı insanların tercih ettiği bir renk. Duygusal, çekici, beğenilmek isteyen, aldırmaz, sabırlı, zarif insanların tercihidir. Şiddeti de temsil etmesi kelime köklerine bakıldığında bu çağrışımı net olarak göstermektedir zaten. Mor rengin Latince'deki aslı "violenti" sözcüğünün etimolojisi de çok ilginç... "Violentia", şiddet; "violare" de tecavüz etmek anlamına geliyor. İngilizce'de "violence", şiddet anlamında kullanılıyor. Bu kelimeler, Latince'deki "viola"dan türetilmiş. Viola, menekşe demek ve mor rengi de niteliyor...
Kahverengi: Akla ilk önce ahşabı, ağacın gövdesini, toprağı getirmektedir. Ayakları yere basan insanların tercihidir. Gösterişten hoşlanmayan, sıradan, güvenilir insanların rengidir. Güven duygusunu aşılar ama yaratıcılıktan uzak bir renktir.
Fast food restoranlarında dekor genellikle kahverengidir ki “çabuk yensin ve çabuk gidilsin” duygusu uyandırır. İnsanlar kahverengi ve tonlarının bulunduğu mekânlarda fazla oturamamaktadır.
Topraktan gelen çok doğal bir algılaması vardır. Psikolojik açıdan güven veren bir etkisi vardır. Resmiyetten uzak bir renktir. Yapılan araştırmalar kahverengi giyinmiş insanlarla daha rahat konuşulduğunu ve bu insanla daha çabuk sohbet kurulduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle gazeteciler röportaja giderken kahverengi giyinmeye özen göstermelidirler. Karşısındakinin güvenini daha çabuk kazanır.
Çikolata da rengi gibi huzur ve mutluluk verir.
Gökkuşağı: Renkler değişik coğrafya ve kültürlerde anlamsal farklılıklar gösterirler. Bu anlamlar zamandan zamana veya toplumdan topluma değişebilir. Örneğin gökkuşağının anlamı önceleri anlamı “şans” iken artık “eşcinselliği” temsil etmektedir. Bu sembolle eşcinseller Batı’da kendileri göstermektedir. Gökkuşağı rozeti, etiketleri, bayrakları, araç plakaları kullanırlar (Tevfik Fikret Uçar, 2004:46). Mitolojiye göre gökkuşağının altından geçen cinsiyet değiştirirmiş. Kadın erkek, erkek kadın olurmuş. Bunu sembol olarak sahiplenmelerinin belki de nedeni budur.
Bizim toplumumuzda ise gökkuşağının başladığı ya da bittiği yere varan kişi hazine bulur.
Renklerin doğru ve etkili kullanımı;
• Rengi, küçük öğeleri büyüklerin içine yerleştirmeye yardımcı olması için, zemin tonu olarak
• Rengi, dikkati üstüne çekmek istediğiniz belirli, küçük boyutlu öğeleri vurgulamak için
• Rengi, aynı alanda bir grubu diğerinden ayırmak için
• Rengi, aynı yerde kullanılan ancak benzer karakterlerde olmayan öğelerin devamlılığını ve geçişini sağlamak için tamamlayıcı olarak tanımlayabiliriz.
Görsel algıda üçgen, kare ve yuvarlak form vardır. En ilgi çeken üçgen formdur. Çünkü dinamiktir. Ama içleri boyandığında kırmızı bir karenin en uzun süre hafızada kaldığını göstermiştir.
En çabuk hatırlanan renk sarıdır.
En zor hatırlanan renk ise mavidir.
Doğada en az bulunan renk mordur.
En dikkat çeken şekil/zemin ilişkisi rengi sarı ve siyahtır.
En az dikkat çeken zemin ise kahverengi ve yeşildir.
Açık ve parlak renkli objeler büyük, ağır ve uzak algılanır.
Koyu ve doygun renkli objeler küçük, hafif ve yakın algılanır.
Örneğin aynı gramajdaki sarı ve mavi paketi bizler farklı ağırlıktaymış gibi algılarız. Sarı pakettekini daha ağır ve büyük algılarız. Yüzeyler tasarlanırken grafikler kullanacağı renkle tipografik karakteri daha yakın veya uzak gösterebilir. Tasarım mükemmeldir ama renkleri yanlış kullanırsanız başarı elde edemezsiniz.
Yatayda çizilmiş kontrast renkler genişlik, düşeyde çizilmiş kontrast renkler uzunluk hissi verirler.
Son söz olarak şunu vurgulamak istiyorum: Bilinmelidir ki renkler mesaj iletir. Onların bizlere anlatacak dertleri vardır. Çözümleyebilmek için etrafı, öncelikle içinde bulunduğumuz kültürü ve biraz daha merakla dışında bulunduğumuz kültürleri çok iyi gözlemlememiz gerekmektedir. Hangi renk ne anlama geliyor? Ne anlatmaya çalışıyor? Renkleri nerde kullanırsanız kullanın anlamlarını ve ilettikleri mesajları göz ardı etmemeye çalışın. Renk hakkında yazılanlar algı psikolojisinin de ortaya koyduğu birtakım saptamalardır. Bunlar genel geçer kabul görmesi gereken ilkeler değildir elbette. Sadece bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü yan anlamı yüksek eserlerin sanatsal değeri de yüksektir.
Kaynak:turkiyeninsitesi.com