Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07.04.09, 03:04   #1
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart Ekspresyonizm- Dışavurumculuk

EKSPRESYONİZM ya da DIŞAVURUMCULUK



İçindekiler:

1. Tanımlar
2. Almanya’nın Siyasal Ortamı
3. Genel Özellikleri
4. Karşı Olduğu Akımlar ve Sebepleri
5. Sanat ve Edebiyattaki ilke ve Nitelikleri
5.1. Gerçek
5.2. İç gözlem ve Dışavurum
5.3. Ferdilik ve Soyutlama
5.4. Eğitici, Faydacı Sanat
5.5. Dil ve Üslup
6. Türlerinin Özellikleri
7. Kaynakça

Ekspresyonizm (1905-1925)

Yirminci yüzyılın başında Almanya’da ortaya çıkan ve bir tepki hareketi olan ekspresyonizmin, yani dışavurumculuk akımının tarihçilere göre çeşitli başlangıç yılları vardır. Kimisi 1900 yılı başından itibaren alırken, kimisi 1910 yılından itibaren alır. Fakat bilinen, ekspresyonizm’in 30 yılı aşmayan bir akım olduğudur.

Aşağıda ekspresyonizm akımını çeşitli bölümlerde göreceğiz. Bunlar sırasıyla tanımı, Ekspresyonizmin ortaya çıktığı siyasal zemin, genel özellikleri, karşı olduğu akımlar ve sebepleri, sanat ve edebiyattaki ilke ve nitelikleri ve son olarak da akım içinde yazılmış eserlerin tür özellikleridir.

1. Tanımlar:
...EY ASKER
Ey cellât ve haydut! Sen Tanrı’nın yolladığı
afetlerin en korkuncu!
Ne zaman artık,
Sorumu hem kaygı hem de çılgınca bir
sabırsızlıkla soruyorum!
Ne zaman artık kardeşim olacaksın?

Johannes R. Becher

Dışavurumculuk akımının doyurucu bir tanımı şöyle der:

“Estetikte, sanatçının yaratma sürecinin temelde dışavurumsal bir eylem ve sanatçının izlenimlerini, duygularını, sezgilerini ve tavırlarını açığa çıkarmasından ve gözler önüne sermesinden oluşan bir süreç olduğunu savunan akım.”

Devamında, dışavurumculuğun hem sanatın temelinin bir nesne ya da üründen çok, sanat eserini yaratanın tecrübeleri ve hisleri olduğunu, hem de sanat eserinin değerinin, söz konusu yaratıcı ruhun tazeliği, bireyselliği, özgünlüğü ve içtenliği tarafından belirlendiğini öne süren bir akım olduğunu belirtir. Sanatçının gerçekliğe bağlı kalmak, izleyici ya da dinleyicisinin hoşuna gitmek gibi bir sorumluluğu bulunmadığını iddia eder. Bunu ilerde göreceğiz.

Felsefi açıdan bir tanım arandığında ise, şöyle bir anlatımla karşılaşmak mümkündür:

“Kendilikçilik. Fenomenolojik anlayışta sanat görüşü.
Ernst Mach’ın izlenim felsefesini sanatta gerçekleştiren izlenimcilik akımına karşı kendilikçilik akımı, Alman düşünürü Edmund Husserl’in fenomenolojisini sanatta gerçekleştirir.”

Husserl, olaybilim yöntemiyle varlığı paranteze alıp onu bütün dünyalılardan soyutluyor ve geriye kalan som kendiliği inceliyordu. Böylelikle dünyaya bu kendilikten açılıyordu. Kendilikçilik, yani dışavurumculuk da bu yöntemle çalışarak kendilikleri sanatın konusu yapmakta ve duyu organlarının getirdiklerini paranteze alarak onlardan soyutladığı kendilikleri belirtmeye çalışmaktadır.

Tanımını belirledikten sonra, dışavurumculuğun nasıl bir siyasi ortamda doğduğunu görmek için Almanya’nın siyasal ortamını incelemeliyiz. Bu kısmı, Yeni İnsan Dergisinin yirmi altıncı sayısından olduğu gibi aktarıyoruz.

2. Almanya’nın Siyasal Ortamı:


19. yüzyılın ikinci yarısında 18 Ocak 1871 tarihinde Fransa ile yaptığı savaşı kazanan Prusya, o güne kadar dağınık halde yaşayan Alman prensliklerini bir kralın buyruğu altında toplama hayalini gerçekleştirir. Alman İmparatorluğu’nun önderi Prusya kralı I. Wilhelm olur. Almanya’nın bir araya gelmesi ile İngiltere gibi dünyanın büyük emperyalist güçleri arasına girmeyi amaçlayan Almanya, Otto Fürst Von Bismarck’ın izlediği politikayla bunu başarır.

I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, sözde parlamentosu ile monarşik devlet anlayışını sürdüren Bismarck, emperyalist Almanya’yı, Avrupa’nın ikinci güçlü devleti yapmıştır. Parlamentoyu işlevsel kılmaya çalışan liberal burjuvaları devlet düşmanı ve hain ilan eden Bismarck, sanayileşme ile birlikte yükselen işçi sınıfından henüz habersizdir. Sosyal demokrat kanat altında Bismarck’ın politikasına muhalefet etmeye başlayan işçi sınıfının temsilcileri ise Ferdinand Lassalle, August Bebel ve Wilhelm Liebknecht olmuşlardır.

1888 yılında I. Wilhelm’in ölümü ile yerine III. Friedrich geçmiş, ancak tahtta üç ay kalabilmiş ve tahta II. Wilhelm oturmuştur. Bu arada 1890 yılında kurulan Sosyal Demokrat Parti parlamentoda en güçlü kanat durumunu alır. Bunun üzerine liberal hareketi destekleyen burjuva sınıfına karşı, işçi sınıfının çıkarlarını gözeten bir politika izleyen Sosyal Demokrat Parti, parti içindeki Liebknecht’in önderliğindeki sosyalist kanadı partiden ihraç ederek politikasını değiştirir. Parlamento artık II. Wilhelm’in kararlarını muhalefet göstermeden kabul eder hale gelmiştir. Bu kararlardan bir tanesi de II. Wilhelm’in baskısıyla, 4 Ağustos 1914’te bir suikast sonucu Avusturya tahtının varisi Dük Franz Ferdinand’ın öldürülmesinden dolayı (28 Haziran 1914) İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu birliğe karşı savaş açılmasıdır.

Liebknecht savaşa karşı oy verdiği için tutuklanır. Bu kararla emperyalist Almanya, tüm Avrupa’yı kana bulayacak olan kapitalist savaşa (1. Dünya Savaşı) girmiş olur. Dört yıl süren ve 1918’de imzalanan ateşkesle noktalanan bu savaşta tüm gücünü yitiren Almanya, 28 Haziran 1919’da imzalanan Versailles anlaşması ile ağır koşulları kabul ederek teslim olur. Aynı yıl Spartakist Birliği’ni kurarak Berlin’de sosyalist bir devrim girişiminde bulunan Liebknecht ve Rosa Luxemburg öldürülür. Berlin’deki ayaklanma kanlı bir şekilde, 1918’den Hitler’in iktidara geleceği 1933 yılına kadar Almanya’yı yöneten Weimer Cumhuriyeti’ne bağlı birlikler tarafından bastırılır.

3. Genel özellikleri:

Dışavurumculuk akımının en güzel açıklamalarından birisi şudur: bireysel duruşlarıyla nevi şahsına münhasırlar hareketi.

Peki, dışavurumculuk kavram olarak ilk kimin tarafından nerede ve nasıl kullanılmıştır? Bu konu tartışmalı olsa da Alman edebiyatına ilk girişi Kurt Hiller vasıtası ile 1911 yılında olmuştur. Resim sanatından gelmedir ve Hiller bu kelimeyi “modern” anlamında kullanmıştır.

Kelimenin kökenine baktığımız zaman, Latince ‘expressio’, ‘exprimere’ sözcüklerinden gelmektedir. Sözcüğün sıfat biçimi olan expressiv, dilimize “ifadecilik, ifadeci, ifade ağırlıklı” olarak çevrilebilir. Ancak sözcük diğer yandan insanın içinde yer alan bir takım gizli kalmış duygu ve düşünceleri ‘açığa çıkartma’, ‘dışa vurma’ anlamlarını da içermektedir. Bu durumda sözcüğü dilimizde ‘dışavurumculuk’ olarak karşılamak gerekiyor. Çünkü terim yalnızca 20.yy a ait değildir. skolastik dönem kilise resimlerine baktığımızda, ifade ağırlıklı (ekspessiv) diye adlandırabileceğimiz çalışmalar görebiliriz. Ortaçağ sanatçısı öteki dünyaya ait gerçeği yakalamak için, nesnelerin görünüşteki biçimlerini değiştirip stilize ederek onların içlerinde taşıdıkları öteki dünya ile ilgili asıl anlamı ortaya koymaya çalışan ifadelere ağırlık vermiştir. 20.yy dışavurumculuk bunu yapmamıştır.

Yeni İnsan dergisinin 26. Sayısında Yiğit Tuncay, bu akım hakkında şöyle bir yorum yapar:

“İnsanın gerçeklikten soyutlanmış, edilgen ve çaresizliğini yansıtan türden edebiyat eserlerinin yazıldığı bir dönemdir bu. Erotizmin, bunalımın, hastalığın, ölümün ve gerçekliğin yerine hayal dünyasının ağır bastığı soyutlamalarla kendini anlatmaya çalışan sanatçıların çokluğu kaçınılmaz olmuştur. Bunların yanı sıra, politize olmuş, kralı, militarizmi ve burjuvaları eleştiren anarşist fikirler de edebiyata girmeye başlamışlardır.”

Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere, ekspresyonizm, Gürsel Aytaç’ın da belirttiği gibi başlangıçta estetik ve felsefeye dayalı iken daha sonra politik yönü ağır basmıştır ve zamanla “her şeye karşı” bir akım haline gelmiştir.

Dışavurumculuk akımı yazarları, üslup açısından İsveçli August Strindberg ve Amerikalı Walt Whitman’dan etkilenmişlerdir. Konu bakımından ise Rus yazar Leo Tolstoy ve özellikle Fyodor Dostoyevski’ye dayanırlar.

1905-1914 arası yazarlar, ressamlar, hepsi bu bunalımlı dönemden hoşnut değildiler. Kırık dökük insan ilişkileri, kentlerdeki yaşamın delice hızı, köleliğin her çeşidi değer ölçüleriydi.

Ayaklanmadan yanaydılar. Aile, öğretmen, ordu, imparator, kurulu düzenin tüm yandaşlarına karşıydılar. Aşağılanmış yaratıkların, düzenin kıyısında kalanların, ezilmişler topluluğunun yoksullar, akıl hastaları ve gençlerin dayanışmasını savunuyorlardı.


1. Dünya Savaşı patlak verdiğindeyse, birçok genç yazar savaşta yaşamını yitirmiştir. Savaş başladığında bir askeri tıp servisinde görev yapan Georg Trakl, katıldığı Grodek çarpışmasından sonra ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi görmesi için yatırıldığı hastanede aşırı dozda uyuşturucuyla yaşamına son vermiştir.

Daha savaş başlamadan önce ölen Georg Heym ve Jakob Von Hoddis’in ardından Ernst Stadler, August Stramm, Alfred Lichenstein çarpışmalar sırasında ölen genç kuşak yazarlarıdır. Böylece kendilerinden çok şeyler beklenen yazarlarını kaybetmiştir dışavurumcu edebiyat. Başarısız bir akım olmasında, Gürsel Aytaç’ın belirttiği ekonominin iyileşmesi ve sermayenin yükselmesi gibi düzelmeler dışında bu sebebi de söyleyebiliriz. Tabii ki, düzelmiş bir ekonomi bunalımı ortadan kaldırır ve bunalımsız bir ortamda düzene karşı çıkmak anarşizm’e yönelmektir.

Ortada acıları olan bir kuşak vardı. Bir tepki kuşağıydı bu, bazılarına göre ise bir çığlık. 19. yüzyılın getirdiği düşünsel çekişmeleri göğüslemeye çalışan bu kuşak, diğer yandan 1. Dünya Savaşı ile yüzyüze gelmişti. Bu bir patlamaya yol açtı ve her şeye birer birer karşı çıktılar.

Dünyayı köleleştiren makineleşme, endüstrileşme, militarizm ve kapitalizme; sosyalizm komünizm, posivizim ve anarşizm ile savaş açtılar. Savaş açtıkları kavramlara baktığımızda, Bu akımın aslında bunalan Avrupa’nın yeni arayışı olduğunu ve huzursuzlukla temellendiğini görürüz.

Burhanettin Batıman, Ekspresyonizm hakkında şu noktaya dikkat çeker:

“Bu akımın özünde heyecanlı ve ateşli bir sosyalizm yatar. Hedefleri, tanrıyı dünyaya iade etmektir. İyiyi, asili ve doğruyu sözle değil, işle hakikat haline koymaktır.”

Yeni insan, yeni bir dünya, yeni bir sosyal yapı, yeni bir gerçek, yeni bir sanat anlayışı veya özlemi… Kısacası yeni bir dünya isteği içinde olan bu akımda Milliyetçi düşünceden insancıl, yani bireysel düşünceye geçmiştir.

Ekspresyonizmde ruh, dış dünyadan önemlidir. Yazar kendini dış dünyadan ve kendinden bile soyutlayarak iç ruha yönelir. Ruh, realitenin verdiği maddeleri, sanatkârın duygu, irade ve kabiliyetine uygun bir şekilde işleyen, yeni idealler şeklinde yaratan faal bir kuvvettir. Buna göre yazar eseri oluşturabilmek için önce hayatı ve toplumu arzu, irade ve idealine göre değiştirir, ruhun süzgecinden geçirir ve ardından aldığı intibaları işler. Tabii ki bunu yaparken karşıt olduğu akımlar gibi maskeler takmadan her türlü alçaklığı, iğrençliği, habaseti ve rezaleti en karanlık köşelerine kadar gözler önüne serer. Ama pasif kalınmaz. Amaç, dünyayı değiştirmektir.

Her şeyi değiştirmenin amaç olduğu bu akımda şairin bir mesajı olmalıdır. Şiirleri ile yeni bir dünya yaratmalı ve kurucu olmalıdır. Dışavurumcu yazarlar, ilkel kavimlerin sanatlarına yöneldiler. Ayrıca Barok devrin gotik sanatına ve mistisizmine ilgi duydular. O çağların tipik yaşam korkusu (Lebensangst) ve dini coşkusunu yeniden yaşamayı amaçladılar.

Savaş ve dünya çöküşü sanrıları, sanat ve edebiyatı etkiledi ve devrin ruh halini yansıttı. Daima süregelen konular kıyamet, tufan ve mahşer günüydü; tasvir, kendinden geçilene kadar artırılırdı.

Franz Blei, Eric Mühsan, Herwarth Walden, Else Lasker Schüler, Franz Pfemfert, Rene Schickle, Ludwig Rubiner ,1910’lu yıllardan sonra başlayacak olan dışavurumcu edebiyatın hazırlayıcıları, öncüleri olmuşlardır.

Dışavurumculuk yazarları amaçladığı dünya için, kendilerine örnek seçtikleri beş peygamberin (yol gösterici) izinden gitmişlerdir. Bunlar sırasıyla şu şahsiyetlerdir:

Hz. İsa: Hıristiyanlığın ezilen peygamberi olan Hz. İsa’nın, barış, sevgi ve kardeşlik üzerine kurulu bir dünya, “yeni insan” çabası vardı. Bu düşünce, ekspresyonistlerin yeni dünya ve yeni insan amaçları ile uyuşuyordu. Fakat ilerleyen zamanlardaki Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın amacından saptılar. Bu yüzden ekspresyonistler, Marksizm ve sosyalizm e yakınlık gösterdiler.

Charles Darvin: Bilindiği anlamıyla evrim, bir canlı popülâsyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir. İnsanın iç dünyasının değişeceğine inanmaları, onları Darvin’in evrim teorisine yaklaştırır. Eğer insan değişir, savaşma, sömürme, hâkim olma, tahakküm etme içgüdüsünden vazgeçerse, ancak o zaman mutlu olabilir.

Sigmund Freud: Freud, psikiyatride "psikanaliz" adı verilen bir yöntem geliştirdi. Buna göre, ruhsal sorunların kaynağını, hastaların bastırdıkları ve bilinçaltına ittikleri sorunlarda aradı. Dışavurumcuların Freud’a yaklaştıkları konu, İnsanı felakete götüren temel faktördür. Bu faktör, insanın birçok duygularının ahlak, din, töre adına toplum tarafından kısıtlanması veya yasaklanmasıdır.

Yeni İnsan dergisinde Yiğit Tuncay Freud psikanalizi ile dışavurumculuk arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklar:


“Bastırılan tüm bu duyguların ileride bir hastalık kaynağı haline gelerek ‘nevrozlar’ diye tanınan patolojik olayları yarattığını söylüyordu Freud. Böylelikle Freud, eski psikoloji anlayışının aksine dış etkenlere değil de, insanın içinde yer alan bilinç dışı dünyaya bağlıyordu psikolojiyi. Dışavurumculuk, insanın iç dünyasına yönelme eğilimini sanat alanında gerçekleştiren bir akım olarak örtüşüyordu Freud’un düşünceleriyle. Daha doğrusu Freud yardımıyla insan ruhunun derinliklerine, karanlık dürtülerine, özlemlerine, insanın öznelliğini tanımlaması açısından bir yol buluyordu”

Marks ve Nietzsche: Dine, töreye, toplum değerlerine, aristokratlara, burjuvaya savaş açıyorlar. Onların en büyük derdi, insanoğlunun geleceğidir. Marks’ın şu sözleri dikkat çekicidir:

“...Nesnelerin görünüş biçimleri ile özleri doğrudan çakışsalardı, tüm bilim, fazladan ve gereksiz olurdu.”

Ayrıca Ekspresyonistler Nietzsche hayranıdırlar. “Böyle buyurdu Zerdüşt” adlı kitaptaki öğretileri temel almışlardır.

Eserlerindeki derin huzursuzluğun kaynağı “Nasıl savaşmadan kardeşçe huzur içinde yaşanılabilir?” sorusunun altında yatar. Bu akım, bu sorunun çözümünü aramıştır. Bu sırada üç büyük evreden geçmiştir.
__________________
TUALİM
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla